Bianet: Sivil yapıların gücü özgürlüğünde – Mustafa Sütlaş

“devlete karşı isyan geleneğinden ve kendi başının çaresine bakabilme pratiğinden haberdar olanları burada ortaya çıkan hiçbir şey şaşırtmayacaktır.”

gezidoktorlari

“gezi direnişi”nin sistem açısından en rahatsız eden yanlarından bir tanesi de oradaki tüm farklılıkları içine alan “gönüllü dayanışma”ydı.

barınma, beslenme ve kimseden emir almadan kendiliğinden oluşturulan, sonra başta tabip odaları olmak üzere sağlık alanının örgütleri tarafından desteklenen ve geliştirilen acil sağlık noktaları, istasyonları, birimleri ve revirler bu dayanışmanın somut olguları, belki de direnişin sürmesini sağlayan unsurlardan birisi oldu.

sağlıkçılar bunun deneyimlerini pek çok başka durum ve olayda daha önce de yapmışlar, sıkça övgüler almışlardı.

bu kez suçlandılar, soruşturuldular

henüz somut olgulara ilişkin bilinir örnekler olmasa da cezalandırıldılar. çünkü bu kez farklıydı.

öncekilerde mevcut ihtiyaca yanıt vermesi ve insanların kurtulması ve sağlıklarına kavuşması tek hedefken, burada sunulan hizmetin farklı sonuçları da oluyordu. sağlığına kavuşanlar yeniden direnişin içindeki varlıklarını sürdürüyorlar, hizmet aldıkları sırada direnişe katılmaları nedeniyle herhangi olumsuzluğa maruz kalmıyorlar, daha da önemlisi orada yalnız “diplomalı sağlıkçılar” değil, tıp öğrencileri, gönüllüler de hizmete katılabiliyorlardı.  ayrıca tüm bunların “karşılıksız” sunulması, gerekli kaynakların dayanışma yoluyla sağlanması da, mevcut sağlık hizmetine göre diğer farklı yanlarıydı.

bu sonuçtu aslında sistemin ve idarenin “zoruna” giden de:

bir alternatif sağlık hizmet modeli yaratılma, dolayısıyla sağlık hizmeti sunan kurumların “ticari” yanının en azından kıyaslanabilir bir örnek nedeniyle görünür olması, insanların aklına “başka türlü bir sağlık hizmeti mümkün” düşüncesinin doğmasını ve pekiştirilmesini sağlayabilirdi.

hizmeti sürdürmek

sağlık bakanlığının açtığı soruşturma nedeniyle taksim gezi parkı merdivenlerinde bir basın açıklaması yapan türk tabipleri birliği ve istanbul tabip odası yöneticilerine “bu işi bundan sonra da mutlaka sürdürün” önerisinde bulunurken bu gerçeği görmüş, başka örneklerden yola çıkarak “alternatif bir sağlık yapılanması” için bir çıkış ve başlangıç olabileceğini düşünmüştüm.

meksika ve güney amerika’daki başka örnekleri de biliyorduk. tam da bu dönemde okuduğum “yaklaşan isyan” kitabında söz edilen “common ground clinic” ise acil durum ortadan kalktıktan sonra da sürdürülenlere dair “1. dünya”dan bir örnekti.

araştırınca her ne kadar yönelimi ve amacı başka olsa da, süreç içinde kimi sorunlu yanları olsa da  bugün yaşayan ve süren örneklerin olduğunu görmek bu düşünceyi daha kuvvetli bir şekilde ifade edebilmenin yolunu açtı.

‘sahra hastanesi’nden “ortak zemin kliniği”ne

söz ettiğim kitapta bu klinikten söz edilen bölümde şunlar yazılı:

“new orleans. katrina kasırgasının bir hafta sonrası. bu kıyamet sahnesinde, şöyle ya da böyle hayat kendi kendini yeniden örgütlüyor. french quarter’daki turistik bölgelerin temizliği ve mağazaları korumakla meşgul olan kamu otoritelerinin şehrin yoksul kesimlerine yardımdaki ataleti karşısında, unutulmuş yaşam biçimleri yeniden canlanmıştı. güç kullanarak bölgeyi boşaltma girişimlerine ve beyaz ırkın üstünlüğüne inanan linç çetelerine rağmen pek çok kişi bölgeyi terk etmeyi reddetti. ülke genelinde “çevre felaketi nedeniyle göç” edermişçesine sürgüne gönderilmeyi reddeden insanlar ve eski kara panterler’den gelen çağrıya uyarak dayanışma için ülkenin dört bir yanından gelenler arasında kendi kendini örgütleme meselesi tekrar gündeme geldi. birkaç hafta içinde, common ground clinic (ortak zemin kliniği) kuruldu. ilk günden itibaren, akın akın gelen gönüllüler sayesinde bu hakiki “sahra hastanesi” ihtiyaç duyanlara bedava ve etkili bir tedavi sağladı. bir yıldan fazla bir süredir klinik, şehrin bu yakasını gayrimenkul komisyoncuları için çayırlık alana dönüştürme gayretindeki devlet buldozerlerinin yıkım operasyonlarına karşı direnişin üssü haline geldi. halk mutfakları, levazım, sokaklarda satılan ilaçlar, yasadışı alışveriş, acil ev ihtiyacını karşılayacak inşaatlar; hayatın gidişatının ürünü olarak oradan buradan derlenmiş bütün bu pratik bilgiler kullanım alanı buldu. üniformaların ve sirenlerin uzağında.”

ortak zemin kliniği

common ground sağlık ocağı (kliniği) 2005’te new orleans’ta yaşanan katrina kasırgası’ndan birkaç gün sonra 9 eylül 2005 tarihinde ilk olarak hizmet vermeye başlamış. iki toplum aktivisti, sharon johnson ve malik rahim yaşanan afette ortaya çıkan sağlık hizmet gereksinimini, hükümet ve yerel yapıların karşılayamaması üzerine böyle bir girişimi başlatmış, ulaştıklarını desteklemeye çağırmışlar.

klinik sağlık hizmeti vermenin ötesinde “küreselleşme karşıtı hareket” içinde bir süre sonra daha çok “bilinir” hale gelmiş. sabit hizmet biriminden önce “sokak sağlık görevlileri” ile ilk müdahale birimleri oluşturulmuş. ardından da bir ilk yardım istasyonu kurulmuş. gezi direnişi’nde olana benzer bir ayrıntı da bu istasyonun önce, şehrin “algeria” semtindeki “mescid”in (mescid- bilal) içinde kurulmuş olması.

dünyanın dört bir yanından gelen hemşireler, doktorlar, bitkisel tedaviciler, akupuntur uzmanları, sosyal hizmet uzmanları, diyetisyenler ve psikiyatist ve psikologlar orada afetten etkilenenlere hizmet sunmuş. tüm başvuranlar, hiçbir karşılık ödemeden bu hizmetten yararlanmışlar. sonradan bir “toplumsal dayanışma ve ortak yaşam alanı” haline gelen klinik bugüne kadar geçen süre içinde “60.000”i aşkın insana hizmet sunmuş ve bu süreç içinde yapılan harcamaların tümü “1 milyon iki yüzbin dolar”a ulaşmış.

kliniğin bağlı olduğu “ortak zemin topluluğu” ilk kara panterlerden olan  malik rahim’in de içinde bulunduğu aslında bir “anarşist topluluk” tarafından oluşturulması ve desteklenmesi de  söz edilmesi gereken bir başka unsur. gruba ve sunulan hizmetlere destek veren insan sayısının 2009’a gelindiğinde “23.000”e ulaşması da bir başka söz edilmesi gereken nokta.

topluluk ve kliniğin felsefesinin “this is solidarity not charity” (merhamet/hayır- değil dayanışma) olması da yaklaşımı anlatan çok anlamlı bir cümle.

ayrıca oluşturulan yapının halk eğitiminden kadın haklarına, ekolojik yaşamdan çevre duyarlılığına, ev yıkımlarının durdurulmasına karşı toplumsal destek sunmaktan, evlerin arka bahçelerinde yapılan tarımsal faaliyetlere, ağaç dikmekten, ırkçılık karşıtı mücadeleye, çeşitli danışmanlık desteği ve hukuki hizmetlere kadar pek çok konuda bir anlamda toplumsal yaşamın yeniden varedildiği bir yer olması da bu tür yapıların geleceğine dair ışık tutuyor.

bu süreçte tulane üniversitesi’nin işbirliği yapması da bir başka önemli nokta.

daha iyisi yapılabilir

evet eğer “her yer direniş, her yer gezi parkı” ise; meclisteki torba yasada tüm hekimlerin hükümetten izin almadan mesleklerini uygulamalarının yasaklaşması için çaba gösterilen günümüzde, “sağlıkta dönüşüm programı” ve bunun yol açtığı sağlıkta ticarileşmeye itiraz eden sağlıkçılar, insan ve hasta hakları / sağlık hakkı savunucuları ve “hiçbir karşılık ödemeden sağlık hizmetinden yararlanmak gerektiğini” düşünenler kendi “sağlık hizmet birimlerini kurmayı, yaşatmayı ve bu topluma hizmet sunmayı düşünmelidirler.

çünkü neoliberal politikaların dayattığı ve akp’nin uygulamaya koyduğu sağlıkta dönüşüm programı da gezi parkındaki ağaçlara yönelik saldırı gibi, insana, doğaya ve halka bir saldırıdır.

öte yandan gezi parkı direnişinin “mahalle parklarında gerçekleşen forumlarda sürdüğü günümüzde bu mümkün ve gerçekleşebilir önemli bir açılımlar ve örnekler yaratacak bir konudur.

“her koşulda yararlanmanın vazgeçilmez, temel ve meşru bir hak olduğu ‘sağlık hizmetleri’ nin sivil örgütlenmesine yönelik çabalar desteklenmelidir” diyerek, yukarıda söz ettiğim kitaptan, aynı bahiste geçen son paragrafla tamamlayalım:

“felaketten önce new orleans mahallelerinin beleş eğlencesinden, devlete karşı isyan geleneğinden ve kendi başının çaresine bakabilme pratiğinden haberdar olanları burada ortaya çıkan hiçbir şey şaşırtmayacaktır. öte yandan yaşadığımız çölün kanı çekilmiş ve atomize olmuş günlük rutinine takılıp kalmış olanlar bir yerlerde böyle bir kararlılığın mümkün olmasına şüpheyle yaklaşacaktır. akıp giden bir hayatın rutininde küllenmiş bu tür davranışlarla tekrar temas etmek, dünya ile birlikte batıp gitmemenizin tek yolu. bu tür davranışların bizi yeniden heyecanlandıracağı bir çağ düşlemeye devam edelim.”(ms/yy)

Mustafa Sütlaş
6 Temmuz 2013
Kaynak; bianet.org