“Şerefine Tayyip, şerefine Tayyip!”

Bir ay boyunca onlarca eyleme katıldım. Bazen işi gücü bırakıp yanımdaki gençleri izledim, kendi gençliğimle onları karşılaştırdım. Ben, öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül’ün acısını yaşamış bir kuşaktan geliyorum. Başlarda onlar gibi eğlenemedim, hep bir tedirginliğim, çekingenliğim vardı. Ya üzeremize bomba atarlarsa, öyle etkisi on dakikada geçen gaz bombası falan değil, adam gibi bomba… Aklımda 16 Mart 1978 katliamı… Öyle plastik mermi falan değil, vızır vızır gerçek mermi ile tararlarsa… Aklımda 1 Mayıs 77. Defalarca Taksim’e çıktım, ama bir gözüm Sular İdaresi’nde, bir gözüm otelin üst katlarında… Ya yanı başımda arkadaşlarım kurşunlanırsa… Ya beyaz bir otomobil insanları tarayarak geçerse… Gaz bombaları atıldığında Kazancı Yokuşu’na kaçamadım. Ya otobüsleriyle sokağı kapamışlarsa, ya onlarca insan ezilirse orada… Ya silahlı güruhlarını Maraş’ta, Çorum’da yaptıkları gibi üzerimize salarlarsa… Dikkat diyordum, aman diyordum, sakin olun diyordum hep… Ta ki, Kadıköy’den yüz binlerce insanın kopup gelip kendini Boğaz Köprüsü’ne vurduğu ana kadar. İşte orada koptum, bıraktım o kahrolası özkontrolümü, koyuverdim kendimi, coşkun akan bir ırmağın parçası oluverdim. 

Yüz binlerce insan hep bir ağızdan bir slogan bağırıyordu ya: “Şerefine Tayyip, şerefine Tayyip!”. Ben içimden başka bir slogan bağırdım: 

“Şerefine Kenan, şerefine Kenan!” 

İçimdeki 12 Eylül’ü öldürdün ya 90 gençliği, helal olsun sana! 

Yaşasın yeni Türkiye! Yaşasın güzel yurdum! Tarihin çöplüğüne 12 Eylül! Yaşasın yeniden kazandığım gençliğim!

Ender Helvacıoğlu
26 Haziran 2013
Kaynak; Facebook