Sendika org: Yoğurtçu Park Forumu emekçilerinden İsyanbul Direniş Öyküleri

Yoğurtçu Park Forumu emekçileri tarafından hazırlanan Gezi İsyanı ile ilgili “İsyanbul Direniş Öyküleri” kitabı çıktı.

Yoğurtçu Park Forumu Emekçileri, Cumartezleri Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtımı için bir yazı hazırladı.

isyanbul

Anadoluyum ben, tanıyor musun?

Siz hiç taksimde halay çektiniz mi? Ben çektim.

Gün yeni ağarırken, yoğun gaz kokusunun ardından çiseleyen yağmur damlalarının altında üstelik.

Üstelik kim oldukları önemli olmayan ama orada oldukları için değerli insanlarla. Sadece memleket sevdalılarından da değillerdi. Sevdasına felsefe kuracak bir memleket sevdasındaydılar. Aslında bu toplumsal olayın en sosyolojik noktasındaydılar.

Kim miydi onlar. Marjinaller!

…Gün ağarmaya başladı. Her yer savaş, her yer zafer meydanıydı. İnsanlar parkın merdivenlerine toplanmaya başladılar sonra ve o en bilindik türkülerimiz söylenmeye başlandı.

Sultanlarımız(!) belgesellere ara verdikçe yaptıkları açıklamalarda her fırsatta bu iş marjinallerin planlı bir işi deseler de o iş öyle değildi işte. Marjinaller(!) değişimin, yeni soruların içine düşmüştü hâlbuki. Birkaç kuşak büyüten radikal sol, diyalektiği belki de ilk defa bu kadar sezmişti. Bütün siyasi duruşlarına rağmen tahlil etmek, anlamak, sindirmek ve sürece şekil verebilmek için sustular, izlediler. Onlar gibi hisseden biri olarak onlara dışarıdan bakmak güzeldi. Şaşkın, öfkeli, merhametli ve keskin bakışlara bakmak ve görmek güzeldi. Şaşkınlardı. Neden mi? Çünkü ilk defa yalnız değillerdi. Daha önce seslerine ses katan halk yoktu. Oysa onlar yıllardır bunu istiyorlardı. Halkla el ele olmak istiyorlardı. Bu sefer hiçbir şey yapmamışlardı. Ama halk oradaydı. Aslında hiç yalnız değillerdi. Gebe bir kadın bebesini büyütmekteydi rahminde. Doğum sancılarını beklemek de sancı vericiydi bir o kadar sadece. Ancak bu gebe kadının yeni bebesi değişikti biraz. Bu yeni bir kuşağın, yeni bir algılayışın ilk agulamasıydı. Şimdi iş bebeği büyütmeye kalmıştı. Eleştirmek, yargılamak, ötekileştirmeden evrilmek zamanıydı şimdi. İşte ondandı bütün şaşkınlıkları.

Kim miydi onlar? Marjinal değillerdi tabii. Az sonra bir halay başlayacak ve söyleyecekler kim olduklarını.

…Sonra yağmur artmaya başladı. İnsanlar daha az ıslanacağı yerlere çekilmeye başladı, kimileri de evlerine. O şaşkın ve öfkeli, masum ve kararlı bakışlı çocuklarla kaldık meydanın ortasında. Onlar gidemezlerdi. Ne olursa olsun yüreklerdeki ateşi sıcak tutmalıydılar. Ve halay başladı.

Ellerinde pankartlar
Gidiyor bu çocuklar
Kalkın ayağa kalkın
Devrimci bu çocuklar

Bu pazar kanlı pazar
Dert yazar derman yazar
Kalkın ayağa kalkın
Devrimci bu çocuklar

Bu meydan kanlı meydan
Ok fırladı çıktı yaydan
Kalkın ayağa kalkın
Devrimci bu çocuklar

 Devrimci çocuklar. İşte adları buydu.

…Ben onların kim olduklarını biliyordum ama onlar beni bilmiyorlardı. Aralarına girdim, ellerini tuttum, türkülerini söyledim, halaylarını çektim. Yine gözleri soru sordu ama sustular. Ben kimdim, niye onlarla halay çekiyordum? Samimiyim acaba?

İşin çoğu yine onların omuzlarında yüklense de onlar bence bu sürecin sessiz kahramanlarıydılar. Çünkü barikat başlarını iyi bellemişlerdi. Askerdi onlar. Düşeni en iyi onlar kaldırırdı.

Sözün kısası bu iş tek başına radikal solun işi değildi ama yine de halkın büyük bir kesiminin (evde zor tutulan yüzde elli hariç!) derin uykudan uyanması gibi sol içinde iyi bir işti. Birkaç kuşak öncesi önderlerin koydukları şapkayı kaldırıp bakmalarına yaradı.

Anlatılacak, değerlendirilecek o kadar resim karesi var ki gözümde. Ama gözüm yok başkalarının sözünde. O yüzden en çok aklımdaki devrimci çocuklar var dilimde.

Ben kim miyim?

“Havva anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben.
Tanıyor musun?”

26 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://www.sendika.org