Radikal: Gezi’de bugünün teorisini anlamak

Türkiye’de Gezi’ye dair elle tutulur siyasi tespit yapmak şu an hayati bir gereklilik halini almış durumda ve bu gereklilik halinden kaçmak hiçbir şartta mümkün gözükmüyor. Direniş mi, isyan mı, ayaklanma mı, hareketlenme mi?

gezi

Gezi kitabı kavramının size korkutucu geldiğini tahmin etmek zor değil. Çoğu aslında birer “kolaj” çalışması olan, parlak renklerin arasında “parlak çocukların parlak isyanını” yitirdiğimiz gözlemi hiç de haksız değil. Üstelik isyanın “ortasından” konuşmak, isyanın “geleceğini” konuşmak yerine belgesel bir mantıkla isyanın “yansımalarını” belgeleştiren onca kitap arasında Gezi’yi okumak isteyenler için kaynak bulmak oldukça zor. Tüm bu “belirsizlik hali” arasında Agora Kitaplığı’nın Gezi Broşürleri, kent mücadelesinin “Gezi hali” konusunda bir kaçış alanı olarak imkân sağlıyor. Kitap, tarihsel anlamda üstlendiği “kaçış alanı” işlevini bu kez biraz daha farklı bir biçimde sergiliyor. Bu sefer kitap, matbuatın kısırlığından kaçış olarak çıkıyor karşımıza.

Böylesine “iddialı” bir girişle başlangıç yapmanın sebebi ortada. Türkiye’de Gezi’ye dair elle tutulur siyasi tespit yapmak şu an hayati bir gereklilik halini almış durumda ve bu gereklilik halinden kaçmak hiçbir şartta mümkün gözükmüyor. Direniş mi, isyan mı, ayaklanma mı, hareketlenme mi diyeceğimiz gibi birçok sorun bizi bekliyor. Tüm bu sorunların teorik anlamda uzun tartışmalarla cevaplanması gereği kadar kısa vadede tartışmanın yönünü belirleyecek bir şeyler yazılması gereksinimi de kendini gösteriyor.

Gezi’nin biçim değiştirerek sürdüğü aylar içerisinde Agora Kitaplığı tarafından basılan kitaplar da Gezi’nin “kökeni” olarak görebileceğimiz kent mücadelesi ve şehir hakkı kavramlarıyla yola çıkıyor ve nihayetinde isyanın anlatısını mümkün kılabilecek en haysiyetli teori olan sosyalizmle yolu kesişen işler çıkarıyor ortaya. Kitapların adına “broşür” denmesi Agora’nın normalde bastığı kitaplara nazaran daha “kısa” kitaplardan bahsediyor olmamız, öte yandan da broşürlerin total bir seri olarak ifade ettikleri anlamın da bu ‘serinin’ anlamını kuvvetlendirmesi olabilir.

Tarık Ali, Chomsky ve Žižek
Kitapları teker teker ele alarak başlayalım. Geçen yıl Avrupa ve Afrika’daki ayaklanmalar üzerine yazdığı kitapla birçok dikkatli gözü tekrar üstüne çeken Foti Benlisoy, direnişteki “fikri yönlendirici” sıfatını yazılarının belgeselleştirilmesiyle birlikte yine ortaya koymuş oluyor. Gezi broşürlerinin özellikle park içerisinde en çok aşina olduğumuz yazarlarından biri olması onun kitabını içeride ve dışarıda sorunlara hakim bir birey olarak yazdığı için önemli bir konuma yerleştiriyor. Özellikle de “günlük tartışmalar” üstünden fotoğraf çekmek, en azından ilk sürecin anlamlandırılmasını sağlamak adına Benlisoy’un Gezi Direnişi: Türkiye’nin ‘Enteresan Başlangıcı’ kitabındaki tezlerine bakmakta büyük fayda var.

Serinin elbette dünya yıldızları da var. Tarık Ali’nin Hakikat Kazanacak, Noam Chomsky’nin İşgal Hareketi ve Slavoj Žižek’in Dünyadaki İsyanların Anlamı kitapları. Bu üç ismin, dünyadaki küreselleşme karşıtı hareketin gökyüzüne baktığında yollarını tayin etmek için baktıkları yıldızlardan bazıları olarak işlev gördüğü herkesin malumu. Özellikle Tarık Ali’nin Gezi’yi odağa alan anlatısına baktığımızda 1968’in sokak savaşı pratiğinden alınan derslerin Gezi özelinde Tarık Ali tarafından değerlendirilme biçimlerini daha iyi özümsüyoruz. Yazarın dünyadaki küresel politikalara ilişkin görüşlerine aşina olanlar için kitap bir “bağcık” niteliği taşıyor. Özellikle Gezi döneminde Gezi’yi “sakin kentli çocuklar protestosuna” indirgemek isteyenlerin böğrüne ağır bir yumruk ineceği ortada.

Öte yanda da kıraathanenin ortasında birbirlerine tavla fırlatsalar şaşırmayacağımız iki isim, Žižek ve Chomsky var. Chomsky’nin The Occupy kitabının Osman Akınhay çevirisi, hem Gezi vesilesiyle Chomsky’i Anarşizm Üzerine’den sonra bir kez daha okurla bu çizgide buluşturuyor, hem de küresel protesto hareketlerinin örgütlenme koşullarını ve motivlerini oluşturan sisteme dair çizgileri çekiyor. Chomsky’nin “Çapulculara” mesaj yolladığı görüntüler de Yeni Şafak’ın Milkport skandalı da bir arada düşünüldüğünde, Türkiye’deki basının haysiyetini ayaklar altına alan dezenformasyona karşı Chomsky’i “aralara cümle kaktırmayan” bir çevirmenden okumak isteyenler için bunun büyük bir fırsat olduğu ortada.

Slavoj Žižek’in Taksim Direnişi’ne mesajıyla başlayan kitabı ise aslında mesajın sonundaki cümlede kendini aktarıyor: ‘’Hoşgeldiniz! Artık hepimiz aynı küresel mücadelenin parçalarıyız. İspanya, İsvel, Yunanistan, Türkiye… Ve ancak birlikte savaşırsak şansımız olabilir!’’ Žižek’in söylemsel coşkusu kitap boyunca teorik olarak da desteklenerek bir dalga haline geliyor. Otoriter İslamcılık da dahil olmak üzere birçok konu üstünde yorum üretiyor. Sistem olarak kapitalizme dair “hoşnutsuzluğun” cisim bulması üstünden Yunanistan ve Türkiye eylemlerini tartışan Žižek, ebedi düşman küresel kapitalizmi “afişe etme” alışkanlığından geri adım atmıyor.  Wall Street ve Occupy üstünden kaybedenler ve kazananlar olarak küresel isyana farklı bir vurgu getirirken, sabırlı ve planlı bir eylem anlayışını olumluyor.

Yüksek seviyede bir okuma konforu
Tüm bu kitapların ardından da Cihan Tuğal, Osman Akınhay ve Ahmet Tonak’ın kitapları geliyor. Agora Kitaplığı’nın aynı zamanda editörü de olan Akınhay’ın Bir İsyanın Halesi isimli kitabı, birinci tekil şahıs anlatısı olarak müthiş bir okunabilirlik sağlıyor, ancak tespit ve analizlerin gidişatına baktığınızda akıcılığın ciddi bir teorik altyapıyla ve sezgiyle güçlendiğini görebiliyorsunuz. Akınhay hem terminolojik hem de pratik olarak Gezi’ye ilişkin ortaya çıkan birçok kafa karışıklığıyla mücadele etme konusunda iyi bir sınav veriyor. İsyanın neye tekabül ettiğini, kamusal alandan Hatay’daki savaş karşıtı gösterilere kadar varan bu “öfkenin” nasıl kendini örgütlediğini ve koşullarının neler olduğunu ele alırken, isyana yukardan bakmak yerine isyana içeriden ve 78 kuşağına özgü tecrübelerle ama asla önyargılara kapılmadan bakıyor. Bu da okur için yüksek seviyede bir okuma konforu yaratıyor. Seküler ayaklanma da dahil olmak üzere isyanın farklı katmanlarını ele alarak çok boyutlu bir Gezi resmi koyuyor önümüze.

Ahmet Tonak, Birgün’deki yazılarından da tanıdığımız çizgisinde, her zamanki gibi soğukkanlı. Ama onun bile günlük yazılarına pek yansımayan bir heyecanın kitaba sindiğini söyleyebiliriz. Öyle ya, bu direnişin insanı heyecanlandırmaması sahiden zor. Kent Hakkından İsyan’a isimli kitap bu heyecanı teorik bir zeminde karşılıyor.

Gezi broşürlerinden en ilginç olanlarından biri de elbette Cihan Tuğal’ınki. Blog’undan yazdıklarıyla kısa sürede Gezi’deki “ne yazmış” denerek sürekli kontrol edilen kaynaklardan biri haline getirilen bu yazarın süreçte ortaya koyduğu tüm yazıların Türkçeleştirilmesi isyanı algılamak isteyenler için büyük şans yaratıyor. Özellikle de liberalizmin de liberalizmin analizlerinin de iflasını ortaya koyan metnini merkeze aldığımızda Tuğal’ın daha önce Türkiye üzerine pek sık yazmamasına insanın dertlenmemek elinde olmuyor. Başta lidersiz devrim olmak üzere birçok konu üstünde yazdıkları, teorik anlamda fazlasıyla doyurucu olan Tuğal’ın yazıları bizi derin bir tartışmanın içine çekmek konusunda oldukça başarılı. İsyan dalgasının “yeni” ayağının güzel bir takdimi olarak iyi bir işlev görüyor.

Neticede Agora’dan çıkan kitaplar kısa vadede ortaya bir “Gezi portresi” koymak konusunda olabilecek en anlamlı çalışmalardan bazıları. Dahası, anlamak ve anlatmak için isyanı lümpenleştirmeyi değil de isyanın teorik anlamda kavranmasını ve isyanın “görsel” değil fikri yanını yüceltmeyi seçmeleri bakımından, Gezi’yi bir “festival kataloğuna” dönüştürmek yerine bir isyan deneyimi olarak ele alan seçkin örnekler sunuyorlar. Yazarların karşılaştırmalı bir okumasını yaptığınızda ortaya Gezi ile ilgili bir fikir çıkarmanız mümkün. Hamasetin yerine teorinin gelmesinin faydalarını fazlasıyla göreceğinizse kesin.

Sarphan Uzunoğlu
13 Ekim 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; kitap.radikal.com.tr