Radikal: Başbakanın Erdal Bakkal olduğu ülkede – Barış Acar

Gezi Parkı’nda yaşananlar, mahallesi her geçen gün küçültülen, işgal edilen, yok edilen direnişçilerin en basit taleplerine bile müsamaha göstermeyen Erdal Bakkal’ın anlayışsızlığına karşı halkın, “Bıyıkların çeksin emi!” deme yöntemidir.

erdalbakkal-ismailabi

Gezi Parkı direnişçileri, içinde taşıdıkları tüm unsurlarla birlikte, bir mahalle olabilmişlerdir. Türkiye tarihine düşmekte oldukları en önemli not budur. Kentsel dönüşümle birlikte ülkedeki bütün meydanlara girilmekte, bütün sokaklar tarumar edilmekte ve bütün kenar mahalleler yeni rant alanları olarak paylaşılmaktayken, o güne dek evlerinin hangi köşesine sindiklerini kimsenin bilmediği mahalleli bir anda sokağa dökülmüştür. Bu yüzden iktidardakilerin, “Bu nasıl oluyor da olabiliyor?” sorusuna bulabildikleri yegâne yanıt, bir uzaylı istilasıyla karşılaşmış tuzu kuru Amerikan orta sınıfının ağzıyla “It’s happening!” (Gerçekleşiyor!) olabilmiştir.

Öte yandan, en üst düzeyinden belediye başkanlarına dek iktidar eyleyenlerin bugünkü kör inkârlarına bakarak “Bu adamlar da nereden çıktı yahu?” sorusu hepimizin aklında yankılansa da, onlar da bizim mahallenin sakinleridir. En azından direnişin başlangıcına dek öyle olduklarını söyleyebiliriz. Oyuncularıyla ilk gününden itibaren Gezi Parkı direnişinin yanında olan Leyla ile Mecnun dizisine bakarak söyleyecek olursak; Erdal Bakkal’ın başbakan olduğu ülkede bütün halk İsmail Abi’dir.

Erdal Abi, mahallenin bakkalıdır. Kendisinden başka kimseyi düşünmez. Denebilir ki, mahallede olup da mahalle umrunda olmayan tek kişi Erdal Bakkal’dır. Zaman zaman süpermarket olma hayalleri kurar. Kendini bir market zincirinin sahibi olarak hayal eder. Evlerin tapularını ele geçirip satarak yerlerine lüks site yapılsın diye komplolar kurar. Sürekli bir yerlerden bulduğu külçe külçe altınları toprağa gömer. Kim yere üç kuruş para düşürse Erdal Bakkal hemen orada biter. Erdal Bakkal’ın dünyası paranın egemenliğindeki bir dünyadır. Çıkarın ve kazancın dışı onun için anlamlı değildir. Bu yüzden mahallelinin neyin peşinde olduğunu bir türlü anlamaz. Yanlarındadır, ama onlarla empati kuramaz.

Sırf mahalleden olduğu için atsan atılmayan satsan satılmayan bu tip için mahalleli türlü ilenme biçimleri bulmuştur. Ancak bunların arasında en yerleşik olanı “Bıyığın çeksin Erdal Bakkal”dır. Çünkü mahalleli küfretmeyi bilmez. Lafını sakınmasa da kimseyi incitmek istemez.

İsmail Abi ise Erdal Bakkal’ın tam zıddıdır. İşsiz güçsüzdür, ama hep düzgün bir işi olsun ister. Hayattan beklentileri yüksek değildir. Kırgınlık, kızgınlık olmasın ister. Bir evinin olup olmadığını bile bilmeyiz. Sadece o her zaman mahallelidir. Dert dinleyendir. Yardıma gelendir. Ataları mucitlerdir, yazarlardır, dünyayı değiştiren kimselerdir; buna karşın o sahil kenarında dikilip gelip geçen gemilere el sallamayı iş edinmiştir. Hiç gelmeyecek birini ya da bir şeyi bekler gibidir. Özlemi ve ümidi vardır yaşamaya.

Gezi olaylarının başlangıcından beri başbakanın sahiplendiği dil, kendi attığı adımlar dışında kimsenin hareketini önemsemeyen, kimseyi dinlemeyen, dinlemek istemeyen, dinlese de anlamazdan gelen bir dildir. Kendisine yöneltilen her talebe anlaşılmaz bir sertlikte cevap vermiştir. Erdal Bakkal umursamazlığı içindedir. Doğal olarak İsmail Abi buna tepki gösterir. Gezi Parkı’nda yaşananlar, mahallesi her geçen gün küçültülen, işgal edilen, yok edilen direnişçilerin en basit taleplerine (Gezi’nin park olarak kalması, halka şiddet gösterenlerin cezalandırılması, direnişe katılanlara soruşturma açılmaması ve meydanlara çıkabilme özgürlüğü) bile müsamaha göstermeyen Erdal Bakkal’ın anlayışsızlığına karşı halkın “Bıyıkların çeksin emi!” deme yöntemidir.

İktidardakilerin, “Nasıl olsa kimseden ses çıkmıyor” düşüncesinden aldıkları güçle, insanların neyi nasıl giyeceklerine, ne zaman ne yiyeceklerine, kiminle ne konuşup ne konuşamayacaklarına, ne zaman öpüşüp ne zaman öpüşemeyeceklerine, içki içip içemeyeceklerine pervasızca karışma cüretine karşı mahalleli sokağa inmiştir. Bu “son imparator”u tahtından indirmese bile, en azından onun son imparatorluğunu garantilemektedir.

Yine de bir noktada Erdal Bakkal analojisinden ayrılmak gerekiyor. Erdal Bakkal hâlâ mahallelidir. Mahallenin dışında bir yaşama şansı olmadığını bilir. Keza o bir bakkaldır. Bizi yönetenler ise bakkal defteri hesaplarından vazgeçmeseler de, Gezi Parkı’nda yaşananların ardından hiçbir şeyi değilse bile “mahallenin bakkalı” olma saflıklarını tümüyle kaybetmişlerdir.

Barış Acar
14 Haziran 2013
Kaynak; kitap.radikal.com.tr