Sendika.org: Polis tacizine uğrayan Eylem Karadağ ‘Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar’

Kadınlar ilk andan itibaren Gezi Parkı’ndan başlayan halk direnişinin en önündeydiler. Kent barikatlarında, park komünlerinde, mahalle direnişlerinde, tencere tava eylemlerinde, polislerin, TOMA’ların karşısında bu isyanın en militan ve direngen özneleri oldular, olmaya devam ediyorlar. Kadınların bu direnişi büyütmek için çok önemli bir nedeni vardı: AKP’nin kadın düşmanlığı. AKP faşizmi de karşısındaki bu tehdidi gördü.  Kadınlar direnişe yönelen AKP şiddetinin öncelikli hedeflerinden biri oldular.

eylem-karadag

Ülkenin dört bir yanından gelen haberler direnişçi kadınların sistematik olarak polisin tacizine uğradıklarını, cinsel işkencenin özel bir yöntem olarak kullanıldığını gösteriyor. Eylem Karadağ direnişçi kadınlardan. 26 Haziran akşamı Dikmen direnişi sırasında gözaltına alınan Eylem, polislerin tacizine uğradı, tecavüzle tehdit edildi. Sendika.org’ye yaşananları anlattı. Ve Eylem bir çağrı yaptı: “Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar, susmayalım ki AKP kadın düşmanlığını sürdüremesin, susmayalım ki kadınlar sokakta özgürce yürüsün”

Eylem kısaca kendinden bahseder misin?  

25 yaşındayım, Mersin Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyim, aynı zamanda ataması yapılmayan bir beden eğitimi öğretmeniyim. Ankara İlker Halkevi’ndeyim. Halkevleri ile 2010 yılında tanıştım. Ailem Mersin’de yaşıyor. Mersin‘de bulunduğum bir vakit amcamla beraber gitmiştik Mersin Halkevi’ne. Orada karşılaştığım sıcak samimi ortam bana çok huzur vermişti ve  ertesi gün elektriğe yapılan zammı protesto eden Halkevcilerin arasındaydım. Çünkü hak mücadelesi veriyorlardı eğitim, ulaşım, sağlık, barınma, yani yaşam alanlarına dair her şey. Şimdi ben de Halkevleri’nin çalışmalarına aktif katılıyorum.

26 Haziran’da neler yaşandı anlatır mısın?

Ankara Dikmen’de polisin yoğun saldırısına rağmen bizler her gün akşam saat 21.00’da yürüyüşümüze başlıyorduk. Yaşlı, genç, çocuk, esnaf, öğrenci Dikmen halkı olarak hepimiz Gezi Direnişi’nin 31 Mayıs’tan bu yana toplanıp yürüyorduk. Artık birbirimizi tanımaya iki slogan arası vakit bulunca hal hatır sormaya başlamıştık ve bu direnişin en güzel yönlerinden biride buydu zaten herkesi birbirine yaklaştırdı, çok güzel bir dayanışma örneği oldu.

26 Haziran Çarşamba günü yine Dikmen’de yürüyüşe başladık. 2 saat boyunca saldırı olmaksızın eylemimize devam ettik.  Saat 23.00’da TOMA ve akrepleri cadde üzerinde gezinirken gördük ve çok geçmeden saldırı başladı. Saldırı gece saat 01.00’a kadar şiddetli biçimde sürdü. Ben bir ara Halkevci bir kadın arkadaşımızın oğlunu aramaya başladım. 17 yaşındaydı ve onu yanımdan ayırmak istemedim. O sırada akrepler ve arkasından çevik kuvvet polisleri girdi bulunduğumuz ara sokağa. Ben de kendimi bir kıraathanenin bahçesine attım, orada D.’i gördüm. Bir süre bekledik orada çünkü çevik kuvvet polisleri saldırmak için sokağa girmişti. Kıraathanede birkaç kişi vardı. Kıraathanenin kapısına gittim, bizi içeri almalarını rica ettim ama kapıyı kilitleyip almadılar ve hatta dalga geçtiler. Bunu üzerine biz beklemeye devam ettik. O sırada çeviklerin ayak seslerini duyduk ve bahçeye ışık tutup bizi gördüler. İçlerinden biri, muhtemelen amirleri “alın bunları alın nereye saklanıyorsunuz” dedi. Polislere herhangi bir mukavemeti olmadığı halde D.’in kafasına ve sırtına vurdular. Benim de kafama vuruyorlardı. Birimizin yaşça küçük ve birimizin de kadın olması onlar tarafından alay konusuydu. Akrep denilen araca götürdüler bizi. Zaten en fazla 5 metre yürüdük, D.’i sırtına vura vura içeri attılar.

Bu sırada içlerinden biri göğsümü sıkıyor, biri de kalçamı okşuyordu. Bu bir süre sürdü ve beni de akrebin içine adeta fırlattılar. Tam bu sırada cinsel organımda bir el hissettim. Bizi içeri attıklarında sistematik olarak kafamıza vurmaya devam ettiler. ‘Amirim’ kelimesinden amir olduğunu öğrendiğimiz bir kişi ‘a… koyun bunların ezin, altınıza alın’ demesiyle onlar daha çok üzerimize çıktı. Öyle ki bir tanesi kucağıma oturdu ve bir eliyle önce göğsümü, sonra boynumu okşamaya başladı. Aynı şeyi dirseğiyle de yaptı. İl Emniyet Müdürlüğü’ne gidene kadar sürdü bu. Bir yandan tecavüz tehditlerine maruz kalıyordum. Ben sesimi çıkaramadım çünkü yanımda küçük bir erkek çocuğu vardı ve nasıl etkilenirdi bilmiyorum ama zaten o da bir yandan dövülmekteydi ve korkmasını istemedim.

Emniyet’e gittiğimizde de polislerin sigara içme, su içme tekliflerini kabul etmediğimden ‘şerefsiz bunları erkeksiz bırakmayacaksın’ gibi hakaretlere uğradım. Çantamda buldukları spreyi koz olarak kullandılar ‘bunla ne yazdın konuş yoksa tutanağa yazdırırız’ diye tehdit ediyorlardı. Ben de ‘sizle muhatap olmuyorum, sizin saldırınızdan fırsat bulsaydım spreyle yazı yazardım’ dedim. Bunun üzerine de “işte bunlar vatan haini gibi” söylemlere sarıldılar. Sonrası nezaret, ifade, adli tıp ve serbest bırakıldık.

Kadınlar toplumsal baskı, utanma, korku, çekinme gibi nedenlerle çoğu zaman tacizi dile getirmekte zorlanıyor,  direniş sırasında birçok kadının  cinsel şiddete uğradığını biliyoruz sen bu konuda neler söylemek istersin?

Bunları anlatıyorum çünkü rahatım, şunu düşünüyorum; ellerim arkamda kelepçeli ve onların yarı cüssesinde bir “kadın” olduğum için beni aciz gördüler. Ama asıl aciz olanlar böyle bir durumdayken beni taciz eden, tecavüz tehdidinde bulunanlardır. Ayrıca bu şiddetin anlatılması ve herkese duyurulmasından yanayım. Eminim bu durumu benim gibi bir çok kadın yaşadı. Ama evet, toplumsal baskıdan da kaynaklı söyleyemiyorlar.

Aksine bu şiddeti, tacizi, tecavüzü ya da tecavüz tehditlerini yaşayan kadınlar olarak bizler susmamalıyız. Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar, susmayalım ki AKP kadın düşmanlığını sürdüremesin, susmayalım ki kadınlar sokakta özgürce yürüsün. Bizler bu direnişte olduğu gibi bir çok direnişte kadın kimliğimizle barikatın en ön saflarında direnişin içindeydik. Bundan sonrada en gür sesimizle en güçlü duruşumuzla AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı, büyüyen öfkemizin isyanıyla sokaklarda, direnişin içinde olmaya devam edeceğiz.  AKP hükümeti kadınlardan korksun çünkü ‘kadınların öfkesi AKP’yi yıkacak’.

Kadınlar senin de dediğin gibi bu direnişin hep en önündeydi, sen neden bu direnişe katıldın, bir kadın olarak direniş hakkında neler söylemek istersin?

İstanbul’da başlayıp Ankara’yı da içine alan Türkiye’nin her şehrine yayılan bir direniş, bir halk isyanıydı Gezi eylemleri. Başta AKP’nin doğa talanına karşı parkları, kentleri, meydanları yani yaşam alanlarını savunanlar birden kendilerini AKP’nin emek düşmanlığına, baskısına, zulmüne karşı alanlarda buldu kendini.

Bu direniş öyle kapsayıcı oldu ki, erkek egemen sistemde ve onun iktidarında yıllardır sömürülmüş, kadın kimlikleri yok sayılmış, şiddete, tacize, tecavüze uğramış ama sesini çıkaramamış kadınları tenceresiyle tavasıyla sokağa çıkardı. Ailesinin daha bebeklik yıllarından başlayıp polisi göstererek korkuttuğu çocukları polisin gazıyla copuyla tanıştırdı, dahası bu polis korkusunu yenmesini sağladı.

Emekli maaşıyla geçinemediği halde sistem içerisinde ezilen emeklilere yeter dedirtip sokağa döktü, Alevi kimlikleriyle yıllarca var olan iktidarlar tarafından ezilen ve hala ezilmeye devam eden Alevi vatandaşların bir öfkesi oldu.

Yine erkek egemen devlet ve toplum tarafından yok sayılan LGBT bireyleri artık bu homofobik nefret son bulsun diye sokaklardaydı, mahallelerinden gayrısını bilmeyen bir başka dünyası olmayan ama doğalarında isyan olan gençler sokaktaydı; yani herkes, hepimiz sokaktaydık, yan yanaydık artık bir dur demek için baskıya, şiddete, zulme ve ezilmişliğe.

Tüm bunlar meydanlarda haykırmam, bu direnişin içinde olmam için yeterliydi ama bir kadın olarak beni sokağa döken daha başka bir öfke vardı. Başbakan her söyleminde kadınları hedef gösterdi. Kürtaj açıklamalarıyla önce bedenimiz üzerinde söz söyleme hakkı olduğunu düşündü ama bizler sokaklarda “karar da bizim yaşam da” diyerek bedenimiz üzerine kimseye yorum yaptırmayacağımızı gösterdik. 4+4+4 Eğitim sistemini hayata geçirmek istedi çünkü kadınları “iyi bir ailenin iyi annesi” yapmayı planlıyordu, kız çocuklarının erken yaşta evlenmesinin önünü açıyordu ama bizler AKP’nin bu karanlık politikalarına karşı yıllardır mücadele eden kadınlar olarak yine sokaklardaydık çünkü eğitim hakkımıza sahip çıkıyorduk ve bu hakkı bizim için bir başkası değil biz kadınlar savunuyorduk. İşte Gezi direnişine aynı zamanda AKP’nin kadın düşmanlığına karşı da katıldım.

29 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; sendika.org

    This post is also available in: İngilizce