Özgür Üniversite: Gezi Ruhu Olimpiyat Ruhuna Karşı – Merdan Özüdoğru

Leman_21_Austos_2013

Geçen yazımda Modern Olimpiyatların bir din olduğunu, olimpiyatların başlatıcısı Coubertin’nin cümlesiyle aktarmıştım. Bounes Aires sonrası verilen tepkiler Coubertin’i doğrular nitelikte, ancak kadim dinler öbür dünyada cennet vaad ederken olimpiyat dini bu dünyada cennet vaad eder. “Olimpik ruh kızdırılınca” vaat edilen cennet yedi tepeli şehrimize gelmedi. Olimpik ruhun kızdığı belli idi ama neden kızdığı belirlenemiyordu. “Mediumlar” iki farklı görüş belirtti ve bu görüşler üzerinden iki tür suçlu bulundu. Birinciler, olimpik ruha yakın olanlar ama o ruhu iyi kavrayamadıkları için yanlış yapanlar, bunların suçları telafi edilebilirdi. Gelin bu gruba olimpiyatçılar diyelim. Birde olimpik ruha inanmayanlar var dı ki bunları anlamak mümkün degildi. Bunlar olimpiyatlar sevilmez mi delimisin sen türküleri eşliğinde kınandı! Ben bu ikinci gruptanım bu ikinci gruba “oyuncular” ya da “özgür oyuncular” da diyebiliriz. Olimpiyatları değilde oyunu sevdiğimi gezi oyunu üzerinden anlatacağım için bu gruba geziciler derken, bu aforoz edileceklerin inandığı ruha da “gezi ruhu” diyebiliriz. Gezide nereden çıktı demeyin lütfen, evvel zaman önce aforoz edilmiş oyun bilgesi Pertev Naili Boratov’un oyun sınıflandırmasında kendine elbette bir yer bulmuştur. Oyunlar işlevlerine göre ikiye ayırılır karşılaşmalı/çatışmalı oyunlar ve çatışmasız/karşılaşmasız oyunlar. Geziciler, çatışmasız oyunu sever ya da çatışmalı oyunları çatışmasız hale getirmek ister. Olimpiyatçılar ise çatışmalı oyunları severler, çatışmasız oyunları çatışmalı hale getirmek isterler. Koşarak gezme çatışmasız tarzda yapıldığında amaç yeni yerler görmek, yeni deneyimler yaşamak, eğlenmektir. Ufuk açar ve merak isteğini giderir. Çatışmalı bir tarzda yapıldığında amaç başkasını geçmek ondan iyi olmaktır, sosyal eşitliği bozmak amaçtır. Böyle olunca oynayan insan hareketi mekana [stadyum] hapsedilir. Dışarıdan verili olan kurallar ve sınırlı mekan çerçevesinde başkalarını geçmektir. Bu nedenle insan zaman mekan ve kurallar çerçevesinde hapsedilince bedenini zorlamak dışında yapacağı bir şey kalmaz. Bu ikisi arasında başka bir farklılık ise olimpiyatçılar oyunu çalışmaya dönüştürmek isterken, özgür oyunu savunanlar oyunun çalışmaya dönüşmesine itiraz ederler. Gezi yapısal olarak çatışmasız bir oyundur. Yürüyerek, koşarak, yüzerek, kanoyla, bisikletle, yelkenle vb şekilde mekan katedilir. Örneklerden de anlaşıldığı gibi ya vücutla ya da bir araç yardımıyla mekan değişir. İnsan yeni yerler görür, yeni deneyimler yaşar ve eğlenir. Merak isteğini giderme yanında ufku açma işlevi de vardır. Oynama işini insanın ve oyunun özelliklerine göre yaparlar en uygun tarzda yaparlar.

İnsan düşünen [sapiens], çalışan [faber], oynayan [ludens] bir varlıktır. İnsanın oynayarak varoluşu dünyanın en eski sosyalleşme formlarından biridir, insanlaşma sürecinde önemi yadsınamaz. Beden hareketiyle yapılan bir sosyalleşme formudur. Beden hareketiyle yapılan sosyalleşme biçimlerini ikiye ayırabiliriz; çalışan beden ve oynayan beden. Çalışan beden doğadan içine maddi bir şey almak için hareket eder, aldığı şey onun yaşamasını sağlar. Bu amaçla başka bir bedenle doğrudan ilişkiye geçer. Yani, çalışan bedenin sosyalleşmesi yaşamın devamını sağlayan maddi bir çerçeve tarafından çizilir. İlişki maddi olan çerçevesinde kurulur ve planlanır, maddi olanın sınırlarını zorlar veya ona boyun eğer. Oynayan beden sosyalleşmesinde durum tam tersidir; maddi olan manevileştirilir. Şöyle ki; maddi dünya soyutlanarak içeriye aktarılır, orada yeniden kurulur. Bir bedeni başka bir bedene bağlayan yol içseldir, manevidir. Bir çocuk anne, baba olabildiği gibi bir nesne bebek veya anne olabilir. Oynayan bedenin sosyalleşmesi manevi bir çerçeve tarafından çizilir. İnsan varoluşunda; çalışan beden maddi dünyanın sınırlarını zorlarken, oynayan beden imgesel dünyanın sınırlarını zorlar. Bu yönelişte, özgünlük, özgürlük oynayan bedenin hareketlerini, zorunluluk ise çalışan bedenin hareketlerini karekterize eder. Oyunu çalışma formundan ayıran nitelik yaşamın devamını sağlayan zorunlu bir beden hareketi olmamasıdır.

Bu nedenle oyun – beden ilişkisi fizyolojik ve biyolojik alana indirgenemez. Bu nedenle oyun beden ilişkisi özgürlüğe dönük olmalıdır ve özgürlükle ele alınmalıdır. Beden hareketi mekanda ve bir zaman aralığında olup biter ama istekle başlar ve istekle biter. Beden mekan ilişkisi de özneldir, beden hareketi mekanın yönlendirmesiyle hareket etmez, mekana uyarak yönelmez. Mekana özne olarak yönelir, onu kendine özgü hareketlerle kateder, başkalarının sınırlarını çizdiği bir mekan değildir, bu katedişde zamanı önemsemez. Bedenin bu ilişkileri maddeyi niteleyen sayılar ile ele alınamaz ve sonucu maddiyata bağlanamaz. Böyle olursa oyun işe dönüşür. Bir bedenin başka bir bedene doğru yönelmesiyle gerçekleşen sosyalleşme ise oligarşik bir tarza dönüşür. Bir beden diğer bedenle birleştiğinde biz olduğunda bizin oligarşik yapıda olmaması gerekir ki ilişki öznel olabilsin ve dolaylı olarak bir bedenin başka bir bedene doğru hareketi oligarşik sosyal ilişkiye dönüşmesin. Oyuncunun zamanla mekanla ilişkisi çalışma yaşantısındaki gibi performansa dönüşür. Oyun maddi bir sonuca değil, manevi sonuca bağlandığında oyun olur. İrade başkalarına devredilirse, oyunu oyun yapan özgürlük ve yaratıcılık işlevi ortadan kalkar. Bu gün bu irade semavi olimpiyat oligarşisine devredilmiştir.

Bu gün geçerli olan burjuva oyun modeli iki tanedir, her iki fomda da bedensel hareket biyolojik, fizyolojik ve anatomik boyutlara indirgenmiştir. Birincisi sağlık amaçlı spor diye bilinir. Bu formda bedensel hareket fizyolojik ve biyolojik belirleyiciliklere uyarak başlayıp biter. Bu belirleyiciliklere uyarak varolan hareket olması nedeniyle yaratıcılık ve özgürlük konusunda sınıfta kalır. İkincisi performans/profosyonel spor modelidir. Sağlık amaçlı sporun tersine biyolojik ve fizyolojik sınırları teknoloji yardımıyla performans için zorlar. Performans amaçlı yapıldığı için beden zaman, mekan ve nesne veya başka bir bedenle ilişkisinde hızlı, düzenli, güçlü olması başarı olarak görülür. Beden hareketinde mekan ve zaman baskısı teknoloji yardımıyla aşılmaya çalışılır. Her defasında teknolojinin oranı yaratıcılığı geriye itmesi nedeniyle yaratıcılık, teknolojik yaratıcılığa, beden ise teknolojik bedene indirgenir. İnsanın oyunsal varoluşuna katkı sunmaz, teknolojik varoluşuna katkı sunan bir faaliyete dönüşür. Bedenle teknoloji birlikteliği her defasında kaçınılmaz olarak teknoloji lehine varolacaktır. Her yaratıcılık teknolojik kısmın gelişmesine ve organik bedenin baskılanmasıyla sonuçlanır. Doping alanında görülen yaratıcı gelişme organik bedenin yıkımıyla sonuçlanmaktadır. Günümüz koşullarında bedenin özgürce hareketinin önünde teknoloji vardır. Bedenin başka bedene doğru hareketi anorganik tarzda olmaktadır. Dopingin nedeni her şeyi teknolojiye çeviren sistemdir, sporcular değildir.

Oyunun maddi sonuca bağlanması da iradenin devredilmesiyle sonuçlanmaktadır. Oyuncuyu ve oyunu satılır ve alınır bir formata dönüştürür. İradeyi hiyerarşik bir şekilde başkalarına devreder; irade, kulüplerden, ulusal, uluslararası federasyonlara ve en tepedeki olimpiyat komitesine devredilir. Olimpiyat endüstürü ve bürokratları tarafından kar için yapılan bir işe dönüşür. Bedenin başka bedene doğru hareketi alıp satma sürecinde gerçekleşir. Televizyonlar aracılığıyla dünyaya yayılan, teknolojik bedenin tüketici bedene doğru hareketiyle gerçekleşerek sosyalleşen bir tarzdır. Her ikiside yıkıcıdır. İnsanlığa dönük bir saldırıdır. Olimpiyatlar doping ve televiyonla gelen bir “küreselleşme” modelidir.

Bu saldırı tabi ki karşılıksız kalmayacaktır, futbol ülkesi olarak bilinen Brezilya’da “kupa kimin için” sloganıyla itiraz edenlerin konfederasyon kupası maçlarının düzenlendiği stadyumlara girme teşebbüsü engellendi. U 20 Futbol Dünya Kupasında ise yaşananlar da ilginç tüm biletler satılmış ama trübünler bom boş! Ne olduğunu kesin olarak bilemeyiz ama kesin olan bir şey var. Taraftarlar kendilerini görmeye alıştığımız mekan olan stadyumun dışındalar ve üstüne üstlük IOC, UEFA, FİFA gibi futbolu organize eden kurumlara karşı itarazlarını bütün dünyaya gösterdiler. Futbol artık taraftarların imgesel dünyasını eskisi gibi imgelemiyor. Belli ki taraftarların imgesel dünyasında sadece takımlarına baglılık yok futbolun oligarşik yapılarına bir itiraz var; artık temsil ettikleri takımları görünür kılmaktan başka futbolun oligarşik kurumlarına karşı itirazlarını görünür kılıyorlar. Dahası, burjuva oyun ideolojisinin belirlediği toplumsallaşma formunun dışında olan bir toplumsallaşma formu “İstanbul United” görünür kılındı. Bu formda bir beden başka bir bedene rekabet davranışıyla degil de dayanışma davranışıyla yöneldi ve eşitlik, özgürlük ve demokrasi bağlarıyla bağlandı.

Merdan Özüdoğru
11 Eylül 2013
Kaynak; ozguruniversite.org