İstifhanem: Mıknatısın Çektiği İğneler – Vefa Saygın Öğütle

Küçük burjuva radikalizminin tezahür biçimlerine dair kısa soluklu bir analiz yapmıştım vaktiyle. Kaldığım yerden devam edeceğim; ama bu sefer maalesef o kadar soğukkanlı olamayacak, vaktim dar, şimdiden özür dilerim.

classstruggle

O yazıda ulusalcı-aktivist tipi niteleyen özellikleri bir çırpıda saymıştım. Bütün bunlar hâlâ geçerli; ama o tipin bu niteliklerden hareketle zihnen kurduğu kurtarıcı-özne hepten düşselleşmiş vaziyette; bunu bir bilelim. Ulusalcı-aktivist tipinin kendi yok-öznesiyle kurduğu hayalî ilişki bir tarafa, buradan küçük burjuvazinin temel bir özelliğini yakalamak mümkündür: Küçük burjuvazi, komplocu bir dünya görüşüne yazgılıdır. Çünkü Lukacs’ın neredeyse yüzyıl önce söylediği üzere, “…tüm toplumu örgütleyecek bir planı sadece bu sınıfların [burjuvazi ve proletaryanın] yaşam koşullarından hareketle tasarlamak mümkündür”.

Hemen bir uyarıda bulunayım: “Küçük burjuvazi” kavramı sosyolojik olarak oldukça sorunlu bir kavramdır bugün; zira çeşitlenen sınıfsal konumlanmalar açısından nereye işaret ettiği kesinlikle berrak değildir; ama politik olarak bir “tavır”ı tanımlamada son derece işlevseldir. Bu tahdidi kabul ederek şunu söyleyebiliriz: Politik anlamda gerçek bir güce sahip olmayan küçük burjuvazi, gücünü aşan her durumda ya güce tapmış ya da gizli failler aramıştır.

Bugün Taksim’de bu kadim sarkacı anbean izlemekteyiz. Yaşam koşullarına yönelik saldırının ertelenemez kışkırtmasıyla ani bir “devrim” düşü kuran kimi aktörler, küçük burjuvazinin tarih bilincinden bihaber tutumunu bir kez daha sergileyerek, 15 gündür gözünün önünde olan ve birlikte eylediği insanları birden karanlık bir iradenin uygulayıcıları olarak görme eğilimine girmiştir. “Eğilim” diyorum, çünkü bugün henüz tam olarak ortaya çıkmış değil, ama emareler çok kuvvetli… Niye böyle diyorum? Çünkü Marksizm’in tedrisatından asgari düzeyde geçmiş her insan, küçük burjuvazinin doğrudan devletin cebir mekanizmalarını karşısında gördüğünde nasıl davrandığını az çok bilir. “Baba”nın tavrını bekler küçük burjuvazi; toplumsal olaylarla kurduğu bağ tamamen psikanalitiktir.

Taksim’in orta yerinden sınıf mücadelesi geçiyor. Bunun bu kadar net bir fotoğrafı ancak bu şekilde çekilebilirdi. Adına layık bir sosyal bilimci için bugün Taksim bir laboratuvar gibi… Başbakan eylemcileri bilmeden faiz lobisine hizmet etmekle itham etti ya, hani şu soğuk savaş yıllarının en sakil dezenformasyonunu devreye soktu ya, artık bundan emin olabiliriz. Bertell Ollman’ın Sınıf Mücadelesi oyunu artık fazla soyut, yeni bir oyun üretmek gerek (bunu bir bilgisayar oyunu olarak tasarlayacak çok yetenekli arkadaşların olduğundan adım gibi eminim). Mekân hazır: Gezi Parkı, AKM, Atatürk anıtı: Bermuda şeytan üçgeni… Üçgen dışında gündelik hayat akıyor; tarihsel zaman tıkır tıkır çalışıyor. Ama birden, radarlardan aniden kaybolan koca koca gemiler gibi, koca koca kitleler üçgene girdikleri an tarihsel yerlerinden çıkıveriyorlar (“tarihsel yerinden çıkma” için, şuna bakın). Ama işin tuhaf tarafı, o koca koca kitleler bu üçgende kaybolmak için varını yoğunu seferber ediyor. Sıraselviler, Gümüşsuyu, Tarlabaşı, İstiklâl, Harbiye: Taksim alanı bir manyetik alan gibi yüzbinleri kendine çekiyor. “Sınıfları bir türlü göremiyorum” diyenler: Mıknatısın çektiği iğneleri de mi görmüyorsunuz?

Vefa Saygın Öğütle
19 Haziran 2013
Kaynak; istifhanem.com