İnsan Haber: Mesele 3-5 ağaç değil, 1 odun – Emrah Uçar

Yurt dışındaydım. Sürekli Gezi parkı ile ilgili bir haber arıyordum. Bulunduğum yerde internet problemi olduğu için Taksim’de nasıl bir hayatın olduğunu da anlamaya çalışıyordum. Haberleri takip ettikçe direnişin farklı şehirlere sıçraması da heyecanımı git gide artırıyordu. Her zaman olduğu gibi olup biteni yine sadece sosyal medya ve alternatif haber ağlarından takip etmeye çalışıyordum. Sonra gördük ki, sosyal medya da sansür yemeye başlamıştı. Demek ki gerçekten iyi şeyler oluyordu!

Gözüme hiç uyku girmiyordu. Sürekli kaldığım otelin lobisinde sabahlıyor ve gerçekten bir Devrim mi oluyor diye heyecanlanıp duruyordum. Uzaklarda olduğum için tek isteğim bir an evvel İstanbul’a dönmek ve Taksim’de ki o sese ortak olmaktı. İşlerimi tamamlayınca apar topar İstanbul’a döndüm. Daha valizlerimi bırakmadan, Taksim’e geçip, gerçekleri görmek istedim.

Taksim’e Tünel tarafından girdim. Özellikle İstiklal caddesinde yürümek istedim ki, ne tür sürprizlerle karşılaşacağımı da görmek istiyordum. Meydana yaklaştıkça yüreğim kıpır kıpır olmaya başlamıştı bile. Yol boyunca kepenklere, duvarlara, yerlere yazılan yazılar heyecanımı git gide artırıyordu. Meydana geldiğim zaman AKM’nin dış cephesine asılan pankartları gördüm. Gözlerim doldu… Neler oluyor diye düşünürken; bir anda bir eylemci “barikatları gördün mü” diye bana seslendi. Sanırım bakışlarımdan anlamıştı yeni geldiğimi. Barikatları görmek için Gümüşsuyu ve Divan Oteli çevresinde gezinmeye başladım. İnanamadım! İETT araçları yakılmış ve barikatlar kurulmuştu. Polis araçları ters çevrilmiş ve adeta savunma gücü oluşturulmuştu. Neredeyse bütün bankalar tahrip edilmiş ve giden bu acımasız sisteme DUR denilmişti. Bankalar değil miydi bizleri bu siteme mahkûm eden? İşte bu yüzden olsa gerek tebessüm ede ede bankaların o çaresizliğini izliyordum. Bütün kaldırım taşları bir amaç için öylece üst üste dizilmişti. Nasıl heyecan verici, anlatamam. Taksim’de tanık olduklarım televizyonlarda topluma gösterilenlerin çok ötesindedir. Gezi parkı direnişi Medya penguenleri tarafından her ne kadar kötü gösterilmeye çalışılmış olsa da; gerçeğin ne olduğunu, mücadelenin nerelere gelindiğini anlamak için barikatları gezmek yeterli olmuştur. Taksim bizimdir!

Alanı gezerken gözüm önce Türk bayraklarına sonra da Öcalan posterlerine takıldı. İçimde garip bir umut belirdi. Hatta bu umut iktidarın Kürt sorunu açılımlarından daha çok heyecanlandırdı beni. Hiç tanımadığım insanlara ‘bak kol kola girilmiş ve halaylar çekiliyor’ dedim. Eğer iktidarlar ve politikacılar olmaz ise bu halk zaten barışır, görüyor musunuz diyerek bakışları üzerime çektim. Kısacası çok heyecanlandım. Bayraklar üstü, partiler üstü, posterler üstü bir anlayış ve dayanışma örneğiydi hepsi. Ne güzel bunları solumak, orada olmak, yaşamak…

Peki, milyonları sokağa dökmeyi kim başarabilirdi? Elbette AKP iktidarı! Meseleye 3-5 ağaçla bakılınca kıyamet kopuveriyor işte. Oysa ortada Taksim gerçeğinin asla anlamamış bir durum yaşanıyordu. 1 Mayıs’tan 31 Mayıs’a devam eden! Üstüne üstün yasaklar ve engellemeler sürekli artmıştı. Bu yüzden Taksim çok kıymetliydi. Son kale gibi! Kadrolaşamadıkları tek yer belki de burasıydı. Bu yüzden direnenler için Taksim sadece Taksim demek değildi.

Alanı daha detaylı gezince bir pankart daha gördüm. Sonra kafamdaki soru işaretleri bu pankartla dağıldı: “Mesele 3-5 ağaç değil, 1 odun.”

Emrah Uçar
9 Haziran 2013
Kaynak; insanhaber.com