Kahrolsun BAĞZI Veriler* – Onur Yavuz

İnşallah Gencim ve Galiba Özgürlükçüyüm

veri-kitap31 Mayıs günü başlayan ve Haziran sonu itibariyle yer yer format değiştirerek devam eden kitle protesto gösterilerine dair bugüne dek çeşitli „istatistiksel“ araştırmalar yayınlandı. Öne çıkanlar arasında KONDA, İpsos ve Metropoll gibi özel sosyal araştırma şirketlerince yapılan anketlerin yanı sıra Bilgi Üniversitesi Yayınları etiketiyle çıkan keşifsel akademik çalışma „Gencim, Özgürlükçüyüm, Ne İstiyorum?“ da var. Bu çalışmaların hepsinde çeşitli ve büyük yanılsamalara yol açacak sorunlar göze çarpıyor.

Tüm bu çalışmaların temel ortak özelliği basit bir „tanımsal istatistik“[1] (descriptive) hedefine kurgulanmış olmalarına rağmen bu basit tanımsal sonuçları sunmakta dahi zorlanmaları ve hatta gereken akademik katılıkla ifade edilmesi gerekirse, aslında herhangi bir güvenilir istatistiksel veri üretememiş olmaları. Öte yandan bunların hızlı biçimde internette dolaşıma girmesi ve güvenilir istatistiksel veri olarak kabul görmeleri, bu verilere dayanarak üçüncü kişilerin Gezi parkı eylemlerinin sosyal ve siyasi demografisi üzerine çözümlemeler yapmaları hem bu analizleri içerikleştirmesi açısından, hem de bu tür sorunlu ve güvenilmez istatistiksel çalışmaların gelecekte de analizlere temel teşkil etmesinin yolunu açmasından ötürü nazarımızda ciddi bir problem teşkil ediyor.Çalışmaların güvenilirliğini sarsan sorunlar çok boyutlu. Sırasıyla kavramsal, kuramsal, kurgusal, metodolojik ve analitik düzlemlerde ayrı ayrı ve birden fazla probleme rastlanıyor. Basit bir tanımsal istatistik çalışmasında bu kadar geniş çaplı hataların, hem de birden fazla araştırma mercii tarafından yapılmış olması ise Türkiye’de yapılan istatistiksel çalışmaların genel kalitesi ve güvenilirliği hakkında sorgulanması gereken şeyler olduğunu gösteriyor. Yazının bu ilk bölümünde, gerek içeriksel kapsamı, gerekse „akademik bir ürün“ olma iddiasından ötürü Bilgi Üniversitesi Yayınları’na ait, „Gencim, Özgürlükçüyüm, Ne İstiyorum?“ (Bilgiç, & Kafkaslı, 2013) isimli araştırmayı ele alacağız.

Araştırma Dizaynındaki Kavramsal Hatalar

Bilgiç ve Kafkaslı’nın tanımlarına göre yaptıkları araştırma bir „keşifsel“ (exploratory) çalışma. Buna mukabil araştırmanın istatistik ve daha öznel olarak sosyal istatistik metodolojisinde belirlenmiş belli kriterlere uyması gerekiyor. Keşifsel (exploratory) bir araştırmanın kavramsal karakteristiği ise belirli bir kurama oturtulmuş a priori[2] hipotezler üzerinden hareket etmemesi, yani hipotez test edici ve açıklayıcı (explanatory) değil, sadece hipotez türetici olmasıdır. Bu sebeple keşifsel araştırmaların ilk planda hedefi „var olduğu varsayılan bir araştırma problemine dair“ olabildiğince ham bilgi toplamak ve öncel kuramlar yardımıyla bunlardan hipotezler üretmektir (Flick, 2007). Bir diğer deyişle keşifsel çalışmaya başladığınızda da, veriyi analiz ederken de henüz size „neyi öngörmeniz“ gerektiği konusunda enformasyon sağlayan bir „bağımlı değişken[3]“ mevcut değildir. Potansiyel bağımlı değişken, elde ettiğiniz veri içinde henüz analiz edilmeyi bekleyen bol sayıda „bağımsız değişken“ içinde yatmaktadır ve ancak bunların analizi sonrası yapılandıracağınız öznel „kuram“ çerçevesinde ortaya çıkacaktır. Keşifsel araştırmanın anlamı ve karakteri,kalitatif yahut istatistiksel metodlar kullanıp kullanmadığınızdan bağımsız olarak, budur.

Bilgiç ve Kafkaslı’nın „keşifsel“ araştırması zaten henüz bu kavramsal aşamada iken bulgularını sunuş biçimlerinde kullandıkları doğrulayıcı dil keşifsellik iddiasıyla çelişiyor, çünkü en basit örnekle „Yüzde 14,7’nin bu konuda kararsız olması ve yalnızca yüzde 15.3’ün ise kendini bir siyasi partiye yakın hissettiğini belirtmesi, mevcut siyasi partilerin protestoları destekleyenlerin beklentilerine karşılık veremediği yönündeki kanıyı destekler nitelikteydi.“ veya “Kanımızca, araştırmanın sonunda elde edilen bulgulara bakarak tek bir cümleyle bir değerlendirme yapılabilir. Buna göre, protestolara destek veren gençlerin özgürlükleri için bir direniş sergilediklerini, temsili demokrasi anlayışının onların demokratik taleplerini karşılamada yetersiz kaldığını ve katılımcı demokrasinin yollarının açılmasını istediklerini söyleyebiliriz“ çıkarımları (Bilgiç, & Kafkaslı, 2013, S. 7-9) ve benzeri ifadeler, hatta araştırma raporunun başlığında geçen çıkarım “Gencim, Özgürlükçüyüm” yazarların soruna bir keşifsel araştırmanın tersine sorgulayıcı araştırma disiplini içinde yaklaştıkları ve kafalarındaki (üstelik hiçbir öncel kurama ve literatüre açıkça dayandırılmadıkları halde) bir takım a priori varsayımlara göre hareket ettikleri ve bunlara göre sorular formüle ettiklerinin bir göstergesi. Kaldı ki araştırmaya dair bu kavramsal çelişkinin etkileri ve daha sonra ele alacağımız metodolojik safhada yapılmış olan ciddi hatalarda da çok yoğun biçimde gözlemleniyor.

Araştırma Dizaynındaki Kurgusal Hatalar

Araştırmanın kurgusal sorunlarına geçecek olursak burada „denek“ seçimi ve toplanması konusunda net bir amatörlük ve ciddiyetsizlik göze çarpıyor. Denek seçimi ve toplama aşamasındaki sorunlar aslında ilk bakışta görüldüğü üzere „önceden seçilmiş denek grubu“ ile çalışmak (sampling bias) sorunuyla başlamıyor. Kaldı ki keşifsel araştırmalar aslında spesifik, bağlamsal gruplara yönelik de yapılabildiği için Bilgiç ve Kafkaslı’nın sadece Gezi eylemlerine katılan kitleye yönelik bir denek seçim stratejisi uygulaması aslında normal. Fakat hâlihazırdaki denek problemi bu noktadan sonra ve inanılması güç bir amatörlük gösterisi olarak başlıyor. Araştırmacılar, önceden belirledikleri spesifik deney grubunun içinde tekrar „seçilim“ (sampling bias) yapıyor. Bu nasıl mı oluyor? Araştırmacıların kendi cümleleriyle görelim. „Kendimiz de sosyal medya kullanıcıları olduğumuz için, protestoların sosyal medya üzerinden yayıldığını görebiliyorduk. Balkonlarında tencere ve tavalara vurarak seslerini duyurmaya çalışanların da, sokaklara dökülenlerin de, meydanları dolduranların da ellerinden akıllı telefonlar, tabletler düşmüyordu.“ (Bilgiç & Kafkaslı, 2013, S. 6).

Yukarıdaki alıntı bize şunu gösteriyor: Birincisi, araştırmacıların “deneklerinin sosyoekonomik özelliklerine dair” a priori tezleri hâlihazırda var. „Gezi Eylemcileri“ olarak adlandırdıkları deneklerinin standart bir tüketim ve sosyal medya kullanım tarzına dair varsayımlarla hareket ediyorlar. Bu, test edilmiş ve doğrulanmış bir hipotez değil ama gerçek olduğunu varsayarak ve bu sebepten ötürü de sadece doğrudan söz konusu kriterlere uyan kişilere ulaşacak bir anket hazırlayarak, potansiyelde bu kriterlere uymayan „eylemcileri“ zaten daha en başta elemiş oluyor ve deneklerinin söz konusu hedef grubu temsil gücünü zaten tamamıyla yok etmiş oluyorlar. İkincisi ise, tekrar kavramsal karakteristik üzerinden konuşursak, zaten denek grubu hakkında bu a priori varsayımla hareket ederek araştırmayı bir „keşifsel araştırma“ karakterinden çıkarmış, „açıklayıcı araştırma” (explanatory) haline getirmiş bulunuyorlar. Fakat bunu da daha önce belirttiğimiz gibi açıklayıcı bir araştırma için gereken kuramsal dayanak ve bu tür a priori varsayımları geliştirmelerine izin verecek, bilimsel geçerliliğe sahip „öncel veri“ olmadan yapıyorlar. Kısacası elimizdeki durum Bilgiç ve Kafkaslı keşifsel de, açıklayıcı da çalışma niyetinde olsa baştan aşağı amatörce, her türlü sosyal bilimsel araştırma kriteri çiğnenerek, yanlış tasarlanmış ve kurgulanmış durumda. Denek toplama sürecinde ise okuyanı hayretler içinde bırakan amatörlük devam ediyor. Bu noktada Twitter ve Facebook üzerinden ulaşılan kitlenin tam da yukarıda bahsedilen „sampling bias“ ve ek olarak kartopu sisteminde ortaya çıkma riski daima yüksek olan „denekler arası sosyokültürel benzerlik“ kaynaklı homojenleşme ile aslında tüm öngörü ihtimalini yitirdiği söylenebilir (Diekmann, 2006). Son olarak “online bir servis” ile yapılmış olan ankette hem anonimliğin nasıl sağlanıp hem de paralel olarak mükerrer katılımın (duplication) nasıl önlendiğine dair hiçbir bilgi yok. Yani ankete katılanların tekrar tekrar farklı bireylermiş gibi anketi doldurup doldurmadığı bilinemiyor ve bu da teknik bir detay olarak durumun vahameti üzerine tuz biber oluyor.

Araştırma Dizaynındaki Metodolojik ve Analitik Hatalar

Aslında bir araştırmaya dair bu kadar çok, bu kadar ciddi kavramsal ve kurgusal hatalar mevcut ise, söz konusu araştırma üzerine daha fazla konuşmak gereksizdir. Çünkü zaten hâlihazırda bu sayılan hatalar çalışmayı %100 geçersiz ve değersiz ilan etmek için yeterli veri teşkil eder. Şahsen şu noktada elimizdeki çalışma için dürüst ve net biçimde „geçersiz ve değersiz“ değerlendirmesini yapmaktan çekinmiyoruz, çünkü dürüst bir bilim insanının söylemesi gereken uzlaşmasızca tam olarak budur. Gelgelelim Bilgiç ve Kafkaslı, çalışmalarının geriye kalanında tüm bu kavramsal ve kurgusal hataların ötesinde öyle anlaşılması güç istatistik, veri işlem ve değerlendirme metodolojisi hataları yapıyorlar ki, gelecekte doğru bir tasarım ve denek ile yola çıkılan sosyal istatistiklerde bu tuhaf görüntülerin tekrarlanmaması için, aslında elimizdeki araştırma özelinde artık hiçbir anlam ifade etmemelerine karşın bu kısımları da irdelemeye karar verdik. Yani bundan sonra okuyacaklarınızda Bilgiç ve Kafkaslı’nın “doğru tasarım ve numunelendirme” ile bu çalışmaya başlamış olduğunu hayal ediyor ve hipotetik bir model üzerinden giderek çalışmanın geriye kalanında bulduğumuz hataları ele alıyoruz.

grafik1

Protestoları Destekleyenlerin Yaş Grupları (Bilgiç & Kafkaslı, 2013, S. 13)
En kolay elde edilebilecek metrik istatistiksel veri “yaş” olduğu halde hangi istatistik anlayışıyla gruplara bölünerek ordinal, yani matematiksel olarak anlamsız hale getirilmiş belli değil. Rapordaki pek çok anlamsız grafikten bir tanesi

Öncelikle belirtmeliyiz ki, basit sınıflandırma gibi amaçların ötesinde, tanımı muğlak ve araştırmanın bir parçası olarak tanımlanması gereken özelliklere dair yapılıyorsa (örneğin özgürlükçülük, Atatürkçülük vb., anlamı bireylere göre değişebilecek kavramlar) kullanılması gereken metodoloji, kalitatif metodolojidir. Bu metodoloji içerdiği uzun ve zahmetli data toplama, işleme süreçlerinden ötürü elbette yaklaşık 3000 kişilik bir denek grubu için uygulanamaz. Bu durumda araştırmacılara iki seçenek kalıyor: 1) Yaklaşık 60 kişiyle kısa, kişisel röportajlar yaparak, onların ağzından kendilerine biçtikleri kimlikleri ve bu kimlikleri nasıl tanımladıklarına dair öznel veri toplamak ve bunların öznel analizini yapıp sunmak ya da 2) bireysel tanımlara göre içeriği değişebilecek bu tür “kavramlar” kullanılmadan anket metoduyla sosyo-demografik basit veriler toplayarak tanımlayıcı (descriptive) bir sunum yapmak. Bu noktada Bilgiç ve Kafkaslı gene yapılabilecek bütün yanlışları yapıyor. Öncelikle tanımı belli olmayan ve her şeyden önemlisi objektif olmayan pek çok sıfatı (Kemalist, Solcu, Özgürlükçü) bir anket formunda seçilmek üzere sunuyorlar. Ayrıca, örneğin Kemalist ve Atatürkçü gibi bir çift mükerrer “kimlik” seçeneği mevcut. Bunların neye göre birbirinden ayrıldığına dair ise bir bilgi yok. Ek olarak bu seçenek sunum formatı öncelikle deneklere kendi kendilerini tanımlama fırsatı değil, araştırmacıların keyfi biçimde seçtikleri sıfat havuzu içinde hareket etmeyi dayattığı için temel bir içeriksel hata üretiyor, kazanılacak veriyi manipüle ediyor. İlaveten, her deneğin her soyut sıfattan (i.e. Özgürlükçülük) farklı bir şey anlayıp, farklı nedenlerle işaretlemesinden ötürü bir diğer ağır içeriksel sapma verilerin parçası haline geliyor. Yani her denek özgürlükçülük kavramını farklı anladığından ötürü kendini farklı (ve belki de aslında literatür ile karşılaştırıldığında özgürlükçülük ile ilgisiz olduğu görülebilecek) sebeplerden dolayı özgürlükçü olarak nitelemiş oluyor. Son olarak ise hiç bu sarsıcı problemleri gözetmeden, araştırmacılar bu baştan sona çürük verilerden “özgürlükçüyüm, partiler tarafından temsil edilmiyorum” vb. çıkarımlar yapmakta beis görmüyor ve bizleri dehşetten dehşete sürüklüyorlar[4].

veri2

Deneklerin kendilerini tanımlama biçimleri
Bilgiç & Kafkaslı (2013, S. 7)

Bu noktada ayrıca bireysel (ve dolayısıyla kitlesel) politik spektrum ölçümleri için 1950’lerden beri deneysel enstrümanlar (anketler) geliştirildiğini ve bunların istatistiksel geçerliliğinin test edilerek garantilenmiş olduğunu hatırlatmak istiyoruz (örneğin Nolan Chart, Political Compass vb.). Dolayısıyla bu tür bilimsel anlamda güvenilir araçların neden basit bir çeviri ve düzenleme ile bu projede kullanılmış olmadığını sormak zorundayız. Hiçbir öncel kurama/literatüre dayanmayan, yani nihayetinde keyfiyetle seçilmiş ve anlamı herkesçe farklı yorumlanabilecek bazı sıfatları deneklere dayatıp, sonra bunlardan analitik çıkarımlar yapmanın ise bilimsellik ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, en iyi ihtimalle amatör, kötü ihtimalle manipülatif bir pratik olduğunun da altını tekrar çiziyoruz[5].

Bir kitlenin siyasi içeriğine/kimliğine dair bir keşifsel veya analitik  araştırmada, insanlara Kemalist misiniz, solcu musunuz, özgürlükçü müsünüz gibi sorular sormanın, bir psikiyatrik testte insanlara şizofren misiniz, manik-depresif misiniz gibi sorular sormaktan farkı yok (böyle soru sorulmaz). Eğer birilerinin siyaseten ne olduğunu anlamak istiyorsanız, bu siyasi kimliğin (bilimsel literatür ile teyit edilmiş) “haberci faktörlerini” saptamak ve bu haberci faktörleri açıklayan itemlar (sorular) geliştirerek veri toplamak zorundasınızdır.

Örneğin: Anadilde eğitim hakkini savunuyorum → – Hiç katılmıyorum * * * *  Tamamen katılıyorum. +

Tüm bunlar yapıldıktan sonra anketin sonunda popüler siyasi kimlikler/sıfatlar seçilmek üzere sunulabilir ve daha sonra burada yapılan seçimler, başta yapılmış olmasını önerdiğimiz siyasi oryantasyon testinin sonuçlarıyla karşılaştırılmak üzere ilginç ve geçerli veriler sunabilirdi (örneğin siyasi yönelim testinde otoriter çıkan kişinin kendini serbest sıfat seçiminde özgürlükçü nitelemesi gibi çelişkiler veya tam tersine iki bölümde de birbiriyle tam uyumlu sonuçlar çıkması, neticede bunların kitlesel averajlarının hesaplanması vb.).

Aynı problem “protesto gerekçeleri” bölümündeki soru formatı ve formülasyonlarında da kendini gösteriyor. Burada Bilgiç ve Kafkaslı keşifsel bir araştırmadan beklenemeyecek kadar emin biçimde protestoculara çeşitli “protestoları destekleme nedenleri” sunup bunlara reyting (derecelendirme) yapmalarını istiyorlar. Yani gene deneklere kendi belirledikleri ve hiçbir öncel kuram yahut veriye dayanmayan soru/cevap alternatiflerini dayatıp bunların içinden seçim yapmaya zorlayarak aslında topladıkları veriyi içeriksel olarak manipüle ediyorlar.

veri3

Deneklerin Protestoları Destekleme Gerekçeleri
Bilgiç & Kafkaslı (2013, S. 8)

Yukarıda kurgulanmış seçenekler deneklerin kendi gerekçelerini öznel biçimde formüle etmesini engelleyerek zaten tekrar araştırmayı keşifsel olmaktan çıkarıyor. Ayrıca siyasi kimlikler bölümünde anlattığımız üzere, bu biçimde sunularak psikolojik “priming” (tetikleme), ve suggestion (telkin etme) uygulanıyor (Rauchfleisch, 2008). Büyük ihtimal bunu araştırmacılarımız kötü niyetle yapmıyorlar ama bu noktada item (soru) kurgulama ve anket yapılandırma alanlarındaki ciddi amatörlükleri kendini gösteriyor. Bu şekilde de hem deneklerini, hem topladıkları manipüle edilmiş veriler ile kendilerini, hem de bunları sunumlarıyla kamuoyunu ciddi biçimde yanıltmış oluyorlar. Bu hatayı önlemek için gene yukarıda bahsettiğimiz iki alternatif mevcut: 1) Kişisel röportajlarla öznel, sözlü veriler toplayarak analiz etmek veya 2) ankette kullanılan cevap alternatiflerini olabildiğince tarafsız ve deneklerin hafızasını, seçimlerini manipüle etmeyecek şekilde kurgulamak (ve her halükarda aynı kavrama dair veri toplayan ama farklı biçimde formüle edilmiş kontrol sorularıyla verilen cevapların doğruluğunun sağlamasını yapmak).

Bunun yanında analitik çıkarım yapma hedefiyle hareket edilen her araştırmada, denek grubundan elde edilen verilerin bu gruba öznel olup olmadığının doğrulanması için bu gruptan hariç bir “kontrol grubu” ile ayni test ve anketlerin yapılarak sonuçların karşılaştırılması zorunlu olurdu. Keşifsellik iddiasıyla başladığı halde çarpık ve hatalı bir analitik araştırma hüviyetine bürünen bu çalışma nedeniyle bu önemli detayı da tekrar hatırlatıyoruz.

Tüm bu hataların yapılmamış olduğunu varsaydığımız ve devam ettiğimiz takdirde de toplanan verilerin görselinde ise hiçbir anlam ifade etmeyen reyting ortalamaları büyükten küçüğe doğru listelenerek sunulmuş. Likert formatında toplanmış olan ve ordinal ölçüdeki verilerin, matematiksel olarak bir şey ifade etmeyen ortalamalarının (Bortz, 2005) alınmış olması bize sonuç itibariyle bir şey anlatmıyor[6]. Aşağıdaki görsel aracılığıyla yapılan sunumda deneklerin en yüksek miktarda kendini özgürlükçü, en az miktarda AKP seçmeni olarak tanımladığı görülüyor ama her deneğin birden fazla (keyfi biçimde dayatılmış) kimliği değerlendirebildiğini varsayarsak zaten hiçbir anlam ifade etmeyen bir sıralama.

veri4

Protestoları Destekleyenlerin Kendilerini Tanımlarken Geçerli Olduğunu Düşündükleri Nitelendirmeler
Bilgiç & Kafkaslı (2013, S. 17)
Yanlış metodolojiyle tasarlanmış, yanlış içerikli ve yanlış yönlendirici bir diğer grafik

Metod seçimi, veri hesaplama ve sunum hatalarını (aslında rapordaki hatalar buraya kadar sayılanlardan ibaret olmasa da) bu noktadan itibaren tek tek incelemeyi kesiyoruz. Çünkü her bir hatayı irdelemek için devam etmemiz durumunda bu metnin raporun iki katı uzunluğuna ulaşması gibi bir durum söz konusu.

Sonuç

Bir keşifsel araştırma çok zahmetsizce bu kimliklerin denek grupta ve hatta bireylerde birbirleriyle hangi mesafede konumlandığı, ilişki içinde olduğuna dair bilgiler verebilecekken, Bilgiç ve Kafkaslı’nın araştırmasında bu bilgilere inatla (büyük ihtimal metodolojik bilgi eksikliğinden ötürü) yer verilmiyor. Herhangi bir basit istatistik programında, toplanmış 3000 küsur bireysel verinin kısacık bir komutla saniyeler içinde küme analizine tabi tutulması mümkünken, yapılmıyor. Bir diğer deyişle, araştırma bir keşifsel araştırma olarak tanımlanmasına rağmen standart keşifsel istatistik araçlarını kullanmak dışında her şey yapılmış. Oysa bir küme analizi durumunda bu veriler bize aşağıdaki gibi gruplaşma, denek grubunda tespit edilen kimliklerin birbirlerine yakınlık ve uzaklığı, kimlerin hangi sıfatları, hangi diğer sıfatlarla daha “akraba” tanımladığına dair zengin ve anlamlı bilgiler verebilirdi (Brachinger et al., 1996). Özellikle bu şekilde bireylerin kendilerini “birden fazla kimlikle” tanımlayabilme özgürlüğü sayesinde, kitleyi oluşturan insanların algısındaki “kimliklerin/ideolojilerin uyumluluğu” gibi kritik bir soruya dair önemli veri edinilebilirdi. Örneğin, yukarıda da bahsettiğimiz türden, kendini yüksek oranda Özgürlükçü olarak tanımlayan kişilerin kendilerini aynı zamanda yüksek oranda Kemalist yahut Ulusalcı olarak da tanımlaması gibi rastlanabilecek ilginç durumlar, kitlenin hangi ideolojiden/kimlikten ne anladığına ve neleri birbirine denk/tamamlayıcı gördüğüne, dolayısıyla kitlenin ağırlıklı olarak “kim olduğuna ve politik algısına” dair kritik doneler verebilir, gerçek anlamda keşifsel bir araştırmayı anlamlı kılabilirdi.

veri5

Hipotetik bir küme analizi için olası bir Star Plot örneği
Ortalama aktivist profilinde öne çıkmış olabilecek sıfatlar/kimlikler sağda sergileniyor.

veri6

Hipotetik bir küme analizi için olası bir dendrogram örneği

Küme analizi görsellerinden biri olan dendrogram homojen başlayarak aşağıdan yukarı doğru heterojenleşen kimlik gruplaşmalarını gösteriyor. Denek grup içinde birbiriyle yakın tanımlanmış/seçilmiş kimlikler akraba gruplara kümeleniyor.

Sözü bağlarken aslında bu araştırmanın girişte bahsetmiş olduğumuz kavramsal çelişkiler ve yanlış numunelendirmeden ötürü zaten en başta tüm geçerliliğini yitirmiş olduğunu ve bu noktadan sonra yazdığımız tüm istatistiksel metodolojik kritiğin ancak doğru numunelendirme durumunda anlamlı olabilecek bir eleştiri olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Sonuç itibariyle bu kadar çarpık, hatalı ve yanlış yönlendirici bir çalışmanın, hem de bir üniversitenin etiketiyle akademik çalışma sıfatı altında piyasaya sürülmüş olması, buna izin veren kürsü sahiplerinin oluşu, Türkiye’deki akademik süpervizyonun, kalite teminatının, araştırmacıların metodolojik yeterliliğinin, titizliğin ve aynı zamanda bilimsel sorumluluk duygusunun, özetle bilimsel kalitenin dehşet verici raddede olumsuz durumuna dair, çok üzücü ve düşündürücü bir örnek teşkil ediyor. Tüm bunların en iyi ihtimalle hiçbir şey, en kötü ihtimalle ise manipülatif yanlış bulgular anlatarak kamuoyunda “uzman” araştırmalar olarak kabul görmesi ve bu şekilde halkın siyasi olayları yorumlamasına doğrudan etki etmesi ise işin en üzücü kısmı.

Diğer dehşet verici örnekleri de Metropoll, Ipsos ve Konda’nın Gezi Parkı anketlerine dair yazılarımızda ele alacağız.

Bilgiç ve Kafkaslı raporun sonlarında bu çalışmadan elde ettikleri verileri, gelecekteki daha kapsamlı araştırmalarda kullanacaklarını belirterek sözlerini bağlıyor. Biz de onlara buradan seslenmek istedik:

Lütfen böyle bir şey yapmayın.

*Yazının çeşitli aşamalarında öneri ve eleştirileriyle katkıda bulunmuş Güneş Aşık, Ayda Erbal ve Özge Genç’e teşekkür ediyorum.

**Zürih Üniversitesi ve ETH-Zürih

Referanslar

Bilgiç, E. E., & Kafkaslı, Z. (2013). Gencim, Özgürlükçüyüm, Ne İstiyorum? #direngeziparkı Anketi Sonuç Raporu.  Istanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Bortz, J. (2005). Statistik: für Human- und Sozialwissenschaftler (Springer-Lehrbuch) (German Edition) (6th ed., P. 17–103). Heidelberg: Springer.

Brachinger, W., Häußler, W., Kaufmann, H., Fahrmeir, L., Hamerle, A., & Tutz, G. (1996). Multivariate statistische Verfahren. (2nd ed., P. 371–403). Hamburg: Gruyter.

Diekmann, A. (2006). Empirische Sozialforschung. Grundlagen, Methoden, Anwendungen. Rowohlt Tb.

Flick, U. (2007). Qualitative Sozialforschung (5th ed., P. 13–29). Lübeck: Rowohlt Verlag.

Rauchfleisch, U. (2008). Testpsychologie: Eine Einführung in die Psychodiagnostik. Vandenhoeck & Ruprecht.

Dipnotlar

[1] Denek grubu içindeki örneğin demografik özelliklerin dağılımı (yaş ortalaması vb.) özelliklerin hesaplandığı, fakat değişkenler arası ilişkiler ve neden-sonuç çıkarımlarına dair analizleri içermeyen istatistik türü.

[2] A priori: (Latince) Tecrübeden önce. Deneysellikten bağımsız kurgulanmış tez anlamında kullanılır. A posteriori  (tecrübeden sonra) kavramının karşıtıdır. A priori tez bilimsel deneyden önce formüle edilen hipoteze tekabül eder. Yani bilimsel deney, a priori ortaya atılan hipotezin doğruluğunu test etmek amacıyla yapılmaktadır.

[3] Bağımlı değişken bir deney veya araştırmada açıklamak istenilen durum yahut nedenselliktir. Örneğin sigara tüketiminin insan ömrüne etkisi konulu bir araştırmada bağımlı değişken „insan ömrü“ iken ilk akla gelen bağımsız değişken de örneğin sigara tüketim oranı olacaktır.

[4] Bilgiç ve Kafkaslı raporda yaptıkları çıkarımlardan büyük genellemeler yapmanın doğru olmadığı notunu düşüyor. Fakat „gencim, özgürlükçüyüm, şu ve bu sebepten buradayım“ gibi çıkarımlardan daha genel neyin olabileceği ve araştırmacıların bu noktada „genelleme“ kavramından ne anladığı her sosyal bilimci için ciddi bir soru işareti olacaktır.

[5] “Soruda, sosyal medyada ve kamuoyunda sıklıkla protestoların sebebi olarak dile getirilen başlıca gerekçeler sıralandı” gibi gerekçelendirmeler, öncel teori yahut veriye tekabül etmiyor. “sosyal medyada ve kamuoyunda sıklıkla protestoların sebebi olarak dile getirilen” diyebilmek için araştırmacıların bu iddianın altını dolduracak somut verilere referans vermesi zorunludur (oysa bir gazete makalesine bile referans yok) . Zira kitleye dair “subjektif izlenimleriniz” üzerinden kitleye yönelik bilimsel araştırma kurgulayamazsınız, kurgularsanız da bu iyi ihtimalle  ne yaptığınızdan bihaber olduğunuzu gösterir, kötü ihtimalle ise istatistik ile yalan söylediğinizi.

[6] Ordinal ölçek matematiksel değil kalitatif bir veri ölçeğidir. Dolayısıyla bundan elde edilen sayıların ortalamalarının istatistiksel olarak hiçbir anlam ve değeri yoktur (Bilgiç ve Kafkaslı’nın bu araştırmada önümüze koydukları “istatistiksel” ortalamaların da bu yüzden hiçbir anlam ve değeri yok). Sadece IQ testi vb. özel durumlarda bu formatta elde edilen değerler örneğin z-Transformation gibi metotlarla metrik ölçü haline çevrilerek hesaplanır. Gelgelelim bu araştırma çerçevesinde bunun da pek bir anlamı olmazdı çünkü zaten soruların içeriği de metrik, yani matematiksel anlam taşıyan içerik değil. Yapılabilecek en iyi şey, seçeneklerde kullanılan olumlu ve olumsuz tercihlerin tek tek ve kumulatif değerlerini toplayıp bunları birbirleriyle karşılaştırarak bir sıralama sunmak olabilirdi. Netice itibariyle ordinal ölçekte  elde edilen bilgilerin matematiksel anlam taşıyan veri gibi sunulması en basit haliyle istatistik bilmemek olarak adlandırılabilir.

Onur Yavuz
19 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; azadalik.wordpress.com