Jiyan org: Gereği düşünülmüş hayatlarımız ya da devlet dersi – Misak Tunçboyacı

Devlet

“Kaygılanmak ya da umut etmek değil yeni silahlar aramak gerekiyor.” (Gilles Deleuze)

Yanılgılarla donatılıp, çevresi güncelliği aldığı nefesten attığı adıma kadar gözardı edilmeyecek bir biçimde, kayıt altına alınan, takip edilip durulan, gel gelelim bütün bunlar yetmez ‘daha fazla kontrol etmeli, edilmeli’ çıkarsamasından hareketle baskının daha da çoğaltılmaya çalışıldığı bir günü yaşıyoruz. Sözün kerametinin bir çok şeyde önemsiz bir detay gibi belletilmesine tanıklık ediyoruz. Bütünlük parçalanırken, yeknesak makam tekillik yüceltiminin, töze vurulan ketlerin, birbiri ardına ayrıştırıcı eleme işlemlerinin, had bildirimi görünümlü hizaya çekmelerin güncelliğinde soluk almaya gayret ediyoruz. Toplumsal beklentinin değil de erk-muktedir-iktidarın düşündüğü, aklından geçirdiği, pratiğe dökmek istediği ya da uygulamaya hevesli olduğu şeylerle sınanıp duruyoruz. Bir ileri hepitopu bir kaç hamle, iki geri; ‘ne kadar yıkım elde edilirse o kadarını asla yeterli bulmayıp daha fenasına, kötüsüne ulaşabilmek için geri döneceğiz’ suflesiyle hamleler. Her şey bir utanç vesikasında devletin, siyasanın istikrarlı yıkımlarını devam ettirebilmek için düşünülmüş çabalardan mürekkep. Her an bir öncesinde,n daha bir kaç saniye öncesinden daha ağırına yol açabilmek için şans olarak değerlendirilen bir mefhum. Körlük bilinçli olarak arttırılırken, bilinç reel politiğin böylesi zamanlarında oyuncak edilmeye, bir oyuncak gibi hakir görülmeye devam ediyor.

Yaşadığımız zaman diliminde onca pespayelik yapılıp edilirken -siz hiç söze karışmayın- laf salataları boylu boyunca seriliyor hiç vicdan bahsi açılmaksızın. Vicdan dahil edildi mi bir ağlaklık, binbir mağduriyet devşirilmesi keşfedildiğinden bu yana güncelliğimiz, gündemin güdümünde karaşınlık simsiyah yapısında zipzifir ilerliyor. Gün aydın diye bahsedilirken her yerden, her ilden, her sokaktan aynı bir öncesinden beter tahakkümün hamleleri uygulamaya geçiriliyor. Sözüne sahip mi çıkacaksın, buyur çık çıkabiliyorsan. Sokağa atarlanmasından başlı başına devletin her ne olduğunun ve nelerden mürekkep bir kahır yumağından ibaret olduğunu afişe eden her şeye yasak koymanın, sansürlemenin, denetim altına almanın yolları arşınlanıyor. Gündelik olan sanki basit şeylermiş gibi unutulması tavsiye ediliyor. Nasıl olsa bu da gelip geçer balık hafızanızdan denilirken ortaya konulanlar, birbiri ardına yapılanlar, hemen hiç kesintiye uğramadan sürdürülenler şakacıktan değil sahiden korunaksız olduğumuzu, devlet için bir hiç olduğumuzu manalı bir biçimde özetliyor. Özetlenen yaşama iradesine, hak mücadelesine, devlete rağmen seslerin işitilebilirliğine, adalet çabasına, özgürlük için ve gaspedilenlerin tamamı için geri alma gayretine karşı birer set-duvar imgesini çağrıştırıyor. Heyula öylesine derin bir boyutta ki içine çekilmeye çalışıldığımız bataklık ta buralardan görünüyor. Sınırlarımızı çok zamandır belirginleştirilmiş olan müesses nizamın aklımıza kodladıklarından gayrısına müsammaha edilmeyeceği açıklanıyor. Söz hep havada kalırken iki gün önce özür dileyecekleri rivayet olunanlar, fezlekelerin meclise ulaştığı söylenenler apar topar gündemin başka başka maddeleri arasında kaynatılıp hafızadan silinmeye çalışılıyor. Hırsızlar düzeneğinin üyeleri muteber, makbul, tanıdık, eş dost ahbap diye bildirilip işte gerisini kurcalamayın onların hem hamisi, hem yolcusu, hem de sırdaşıyız payeleri üçer beşer bol keseden sallanıyor. Laf ebelikleri hınçla dövülmüş olan sözcüklerle tıpkı bir balyoz gibi salı günleri grup toplantısı hemen müteakiben ulusa seslenişler, iki arada bir derede otobüslerle kurulan mitingimsilerle beraber dikte ettirilmeye çalışılıyor. Her şeyin üzeri örtülmeye çabalanırken sahnenin esas oyuncuları sıradanın dışında sıradanın karşısında değil sanki onlardan biriymiş gibi değerlendirmeler birbirini takip ediyor. Düzenin düşünce kuruluşlarından olan sivil görünümlü, devlet ezberli fokurdayan beyinlerin akşam haberlerinden azz sonra yayına girdikleri açık oturumlarda bu pespayeliğin, bu yağmaların, bir dolu gaspın şeceresi temize çekilmeye çalışılıyor.

Dört koldan her yerden iktidarı da cemaati de kendi kartlarını pardon ellerindeki en kirli sırları dökülüveriyor oyun oynamaya gerek duymadan. Sözcükleri dikenli, iğneli olsa da dert buraların, onların hükmettikleri sandıkları halkın derdi değil, tastamam parayla şekillendirilen, satın alınan beyliğin ya da ağalığın ya da reisliğin ayaklarının altından kaymaması için sürdürülen bir mesele dönüşüyor. Muktedirleştikçe, alıştıkça tahakküm etmeye, had bildirmeye, müesses nizamın en yenisini kotaranların geçmişi tekrardan dönüştürüp bugüne uyarlayanların devlet tahayyülü akçelerden ibaret, çıkar ilişkilerinden mülhem bir yapıya zamklanıyor. Kiri pası bir yana, bataklığı öte ellerinden gelen her devirde olduğu gibi çokça tahrip etmek, durmaksızın yerle yeksan edebilmek üzerinden adına düzen dedikleri bu neoliberal cehennemi diri tutmaktan başkasını hedeflemiyor. Gözün önünde cereyan sözümona savaşımın akıbeti hemen de arkasından çıkanlar, dökülüverenler bizatihi bu döngünün daimiliği adına yineleniyor. Her yanımız yara bere içerisinde bırakılmaya devam ederken, onlar kendi bildiklerini milletin tahayyülü diye yutturmaya daha fazla çabalanıyor. Gözlerimizin içine baka baka kendilerinin en temiz, en pirupak olduklarından, namus timsali örnekler olup yurda hizmet ettikleri masallarını anlatıyorlar. En önce kendilerini inandırıyorlar yalana en önce kendileri olur veriyorlar birbirlerine. Bütün bu aleniyetteki gaspı, rantı, kentsel yağmayı, çıkar ilişkileriyle halka ait değil belirli zümrelerin refahına çalışan siyasanın mekanizmalarını korumayı hırsızların hiç suçu olmayanlar olarak zikredilmesine çabalanıyorlar. Bir yerlerde katiller kollanmaya devam edilirken aklımızı fikrimizi hakir görüp hepimizin ağzının payının “sansür” ile verileceğini muştuluyorlar. Yarattıkları o iklim eşitliksiz, adaletsiz, kendi bildiğini okuyan bir sistemin ta kendisiyken her şeyi bildikleri gibi dönüştürürken düzene riayet etmemizi istiyorlar. Hep düzen düzen dediklerinin sözlük anlamını bile tahrip ederek aslında ne yaptıklarını önemsizleştirmeye konumuz bu değil şartlanmışlığına kanmamızı beklentiliyorlar. Yağmalarına dair sözleri dizmek bizi bir neticeye ulaştırmıyor. On iki yıla yaklaşan süreç içerisinde her şeyi bunca uluorta eyleyenlerin kadük çıkarsamaları, küçük hesaplarındaki korku dağlarını devam ettirmeliyiz beklentilerine karşı söz tek başına yeterli gelmiyor çünkü. Asla işitmeyeceklerine yeterince açık bir halde emin olduğumuz derdin tasanın her ne olduğuna dair bir tanımlama onların umurunda değil çünkü. Kendileri adına korunaklılık için durmaksızın yükselttikleri bu yapının devam ettikleri devletlu geleneğinin hemen hemen hiçbir ilaveye gerek olmaksızın biat etmekten başkasını reva görmediği bunca meydandayken söz tek başına yetersiz kalıyor.

Lügatları da akılları da son kertede basbayağı anlasa da işittikleri bunca sözü beraberindeki çığlığı, avazı bilmelerine rağmen sağırlık en kolaylarına gelen olduğu için hepimizi oyalamaya devam ediyorlar. Sözü yağmadan alıp, hukuki düzenlemelere (!) taşımaları bundandır. Hakim ve savcılar yüksek kurulu düzenlemesinden, önümüzdeki salı günü meclisten geçirmeyi düşündükleri torba yasa içerisindeki internete sansür çabasına yeniden yargılama ve demokratikleşme pakedinin bilmiyoruz kaçıncısını ilan edip sonra hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etme arzusu ile ört dönülüyor. Muktedirleştikçe sıradanın halinin, derdinin aslında istediklerinin değil tastamam erkanın beklentilerinin adının düzgünce çok daha rahat konulacağı bir emir eri cumhuriyetini kotarmaktır esas mesele. Gezi Direnişi’nden bu yana geçirdiğimiz yedi aylık zaman diliminde her gün eyledikleri, her gün tahayyülleri olarak paylaştıkları, her anın içerisinde yineledikleri böldürmeyecekleri, yedirmeyecekleri yegane şey kendi ali çıkarlarıdır. İstikballerini hesap vermenin yollarını tıkayarak, her sorgulayanı daha en başında yaftalayarak, ötekileştirerek inatla, tehditle, hak yiyerek, halt ederek, durmaksızın ayar merakında hiçbir surette yaşanılır bir ülke bırakmayacakları artık alenidir, besbellidir. “Maalesef ikinci gezi vakası olarak da adlandırabilecek organize olaylar zincirinin farkındayız.” diye bahse tutuşan, kendini aklamaya gayret edenlerden birisi olan Boyunsuz Paşa’nın sözlerinden okuyabiliriz bunu. Dönüp dolaşıp hazmedemedikleri demokrasi tahayyülünün nefes alınır bir ülke halinin gerçekliği için hayatlarında belki de ilk kez sınırları zorlayanlara karşı yegane hakaret bundan ibaret olmazsa da en günceli bu cümlededir. Babalı oğullu kumpasların, tezgahların birisi bitmeden bir başka rant şebekesinin ortaya tam eksiği gediği olmaksızın çıkacağı vakitte nasıl canhıraş müdahaleler, kolluk kuvveti diye addedilseler de sadece muktedirin emir eri olanların sürgünleri ve makam değişiklikleri, atamalarıyla beraber unutuşa gönderilen onca rezillikten sonra kendilerini yeniden sahneye fırlatmalarının başkaca bir okuması yapılabilir mi? Hazır her şey gümbürtüye konulmuşken, değil sokağa çıkıp protesto etmek, bir biçimde ne yaptınız kardeşim kaç cürümle kimin hakkını kimden gasp ettiniz sorusunun sorulamadığı bir ülkede ihaleyi Gezi Direnişi’ne kesmeleri manidar değil basbayağı abukluğun dikalasıdır. Hırsın, edepsizliğin, onca talanın günyüzü bulduğu bu yerde, şimdiki zamanda hesap vermeyenlerin saldırıları altına alınan bir merkezdir, kendilerini kamufle edeceklerini sandıkları bir makamdır Gezi Direnişi.

Yapılanlar bunca belirginken, Boyunsuz Paşa gibi sahnelere geri dönenler varken Kayseri Valiliği’nden bir açıklama yapılır. Yarın Ali İsmail Korkmaz’ın katlinin duruşması yapılacaktır kentlerinde, dükalıklarında, muktedir ülkesinin bir başka yöresinde. Gereği düşünülmüştür çoktan. Kente giriş çıkışlarda sıkı kontroller, yarın da herhangi bir toplantıya müsaade edilmeyeceğinin açıklaması yapılır. Sıkıyönetim güncellenir, olağanüstü hal yeniden tanımlandırılabilir. Dişi ağrıyor diye neredeyse serbest konulacak, gariban, mağdur bir hırsızın pardon beyefendinin yanında bir çocuğun verilmeyen hesabı tabi ki sordurulmayacaktır. Katilleri günlük yaşamlarına devam ederlerken, katiller faili meşhurlar cumhuriyetinde kollanmaya devam edilirken işgüzarlık olarak değerlendirilir çünkü bir çocuğun hakkını savunmak. On dokuz yaşında sopalarla, tekmelerle, hiç bitmeyen bir öfkeyle saldıranların vesikası ayan beyan ortadayken susun denilmektedir. Susun ve biat edin!. Kentin sokakları Ali İsmail Korkmaz diye çınlarsa birilerinin makamlarında neden buna müsaade ettiklerinin hesabı sorulacaktır çünkü. İki arada bir derede çemkirdikleri Gezi Direnişi’nde buluşan, birbirlerini gören, tanıyan, dilini önemseyen, çözüm geliştiren, tartışan ve yitirilenlerin adaletini aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek insanlara olağanüstü hal ile karşılıktır çünkü bu ileri demokrasi. Her şeyi dört dörtlük yapmayı çok iyi bilenlerin ellerinden gelen; bu hırsızları katilleri arsız ve uğursuzları korumaktır çünkü yegane becerileri halka karşıtlıklarıdır. Yinelenen, görünüp anlaşılır olan her yerde rastladığımız bir mefhumdan ezcümle olarak çıkartabildiğimiz siyasanın bugününün halinin zulmün devamlılığı adına olduğudur(!).

Tüm duyuların toptan kapatmış olan muktedirin alarm zilleri halka karşı olduğunda zangır zangır ötmektedir. Yaşatmamanın, hesap vermemenin, sorgulatmamanın tek adamlığın; emir erliğinin her şeyden üstte ve âlâ görüldüğü bu ülkede elbette söz konusu hayat bahse konu edilmeyecektir. Neden sorusu hep havada kalacaktır? Yazıklanmaktan daha fazlası kare kare Gezi Direnişi’nden bu yana her kaybımızın mahkeme günlerinde yinelenmektedir. Her kaybettiğimizin anısında bir kere daha canlanmaktadır. Bir ülkede adaletin, hakkaniyetin eşitliğin ve kanunlar önünde hesap verilebilirliğin tirajik sonu gözümüzün önünde yeniden cismanileştirilmektedir. Ömrü hayatları başkalarına ihale edecekleri, başkalarının üzerine yıkacakları haltlar yiyip, yapıp, edip ondan sonra da demokrasi nutukları çekenlerin vesikaları kesintisiz görünmektedir o aralıktan. Katil var, hırsız var, yalancı var, mihrak var, lobi var. Bir dolu fobisi var devletlunun en başta gelen halka karşı olanı, korkutamadıkları, göz dağı verip de karıştırılan haltların, yenilen zıkkım olasıcaların peşinde hala sorgulayanlar varlığından çekiniyorlar. Yaşamı bir rutinin çürümenin dibinden alıkoyacak, her günü daha da karanlık kılmaya çabalayanlardan alacağımız var, sorulacak hesaplarımız var. Yineleyelim.

2 Şubat 2014
Kaynak: jiyan.org