İnsan Haber: Haydarpaşa’dan kalkan son trene binip.. – Evren Julide Koç

haydarpasa

Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.

Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.

Memleketimden İnsan Manzaraları-Nazım Hikmet. 

Böyle anlatmış Nazım Galip Usta’yı ve diğer gar insanlarını. Neden hep acıklı veya hüzünlüdür gar öyküleri bilmem ama sorgulamam da, öyle işte; bir yerlere vardıysan bile yolun sonunda, bir yerlerden veya birilerinden ayrılmışsın demektir. Yeni bir başlangıçsa bile bu, bir şeylerin sonuna geldiğindendir. Belki de bu yüzden o güzel merdivenlerde bir durup düşünür insan, denize, martılara bakar, sonra şöyle bir de durup arkasına bakar…

Çoğumuzun Haydarpaşa’ya alıcı gözle bakması 2010 yılında çıkan o malum yangından sonra olmuştur belki de, ağlayarak, küfür ederek, öfkelenerek, oysa öncesi var. Yangınlar yıkımlar var sağ salim ve gar olarak çıkmayı başardığı. Eskiler hep gar olarak, kamuya açık planlar yapmışlar Haydarpaşa için, yeniler ise kamu için kullanılamayacak güzel bir yapı olduğunu ve çok değerli bir yerde olduğunu fark edip “dönüşüm” planları içine almışlar. Masalları burada bitiyor ve pek çok kitle ve meslek örgütü Haydarpaşayı kurtarmak için mücadeleye başlıyor.

2004 yılından bir hukuk mücadelesi yürütüyordu Haydarpaşa Dayanışma ve kazandı. Bu hukuk mücadelesi neticesinde istediklerini elde edemeyenler, Haydarpaşa’nın çok da yabancısı olmadığı son yangını bahane ederek tekrar kolları sıvadılar, fakat Haydarpaşa Dayanışması pes etmedi ve 2010 yılından bugüne her Perşembe ve Pazar gar merdivenlerinde toplanıp nöbet tutuyorlar. Kimi bağlamasını-gitarını alıp geliyor, kimi tiyatro oyunu sergiliyor kimi anılarını anlatıyor.

Sayıları bazen 100-200 bazen 20-25’i geçmeyen topluluğun hiç değişmeyen kadrosunu fark etmemek mümkün değil. Yaş ortalaması 60 larda bir grup genç, hiç üşenmeden her Perşembe ve Pazar Haydarpaşa Garı merdivenlerinde toplanıyor ve eylem yapıyorlar, soruyorum kendime, ben bugüne kadar neredeydim, diye. Utanıyorum biraz da, sonra onlar anlattıkça anlamaya başlıyorum neden bu kadar duyarlı olduklarını.

65 yaşlarında bir bey, elinde mikrofon cızırtılar arasında anlatıyor inatla ve kararlılıkla “Ben ilk 9 yaşımda ayak bastım bu merdivenlere” diyor “Babamlar bindirdiler beni trene dayın karşılayacak dediler. İndim trenden, kimse yok, bu merdivenlere geldim, denize baktım, martılara baktım, başladım ağlamaya. Bu merdivenlerde benim gözyaşlarım var, onlar benim gözyaşlarıma göz dikmişler ama vermem, gözyaşlarımı alamazlar” diyor. Ağlıyorum, artık benim de gözyaşlarımız var o merdivenlerde, vermem, alamazlar.

O gün hepsine sarılıp tek tek teşekkür etmek istedim. Hiç bir şey için geç değildi, direnmenin bin halinden biri için oradaydık biz de, Tango!

Tango ve Haydarpaşa’nın birbirine bu kadar yakışacağını tahmin edemezdim merdivenlerinde dans etmeden önce. İkisi de hüzünlü, ikisi de yalnız ikisi de mağrur. İçinden binlerce yolcu, sevinç nidalarıyla veya hıçkırıklarla geçse bile, bilge bir kayıtsızlığı yok mudur Haydarpaşa’nın sizce de? Kalabalık salonlarda, iki kişiyle yapılsa bile herkes kendi yükünü taşımaz mı tangoda? Salt bir ruh halinde kalamazsın, hüznün neşeye, sevincin hüzne dönüşüverir bir keman veya bandoneon melodisiyle. Harman olursun bir anda. Bazen yükün hafiftir, sarılır yükünü hafifletirsin yol arkadaşının, bazen yükünü bırakabilmenin huzurunu yaşarsın. Tango bir yolsa bizler için Haydarpaşa vazgeçilmez duraklarımızdan biri artık. Hüzne ve neşeye aynı anda ev sahipliği yapabilecek kadar geniş bir yüreği var Haydarpaşa Garı’nın da, tango gibi.

Tren düdükleri duyulmuyor artık Haydarpaşa’dan, ne kavuşmaların mutluluğu ne ayrılıkların hüznü, ne telaş, ne oyalanma. Haydarpaşa’dan kalkan son trene binip, Pendik’e gitmiş, sonra oradan kalkan son trenle de Haydarpaşa’ya geri gelmiştik. Sondu artık. Şarkılarla marşlarla gidip biraz hüzünlü dönmüştük. Ama hani anlar vardır, her hatırladığınızda içiniz acır, boğazınıza bir şeyler düğümlenir, on yıl bile geçse bu değişmez, işte o anlardan birini yaşadım ben o gece: Bir demiryolu çalışanı, biz Pendik’ten kalkan son trene giderken, sessizce ” Çok sağ olun çok teşekkür ederiz” dedi, ben bir süre durdum ama o cümleyi de alıp koştum trene, o an anladım yaptığımız şeyin anlamını. O an hayal ettim, o iki trenin son yolculuklarında içleri boş gidip gelmelerini ve bunun orada çalışanlar için anlamını. “Çok sağ olun, çok teşekkür ederiz” dedi. Asıl ben teşekkür ederim.

Anlar var sizi kendinize getiren, bütünü görmenizi sağlayan. O anlardan biriydi yaşadığım. Mesele sadece Haydarpaşa değil, anlamadınız mı siz hala. Mesele sadece bir tren yolunun, bir garın kapatılması değil, ruhumuzla bağlandığımız, bizi biz yapan tüm yaşam alanlarımızın bir bir elimizden alınması çabası. Mesele Haydarpaşa’nın sükunetle izlediği koca bir bölge ve o bölge için yapılan planlar. Haydarpaşa sadece simge, anlamadınız mı siz hala. Ama taşların dili vardır, kulakları vardır, konuşur ve duyarlar, diyor ki Haydarpaşa; kaderimiz size bağlı, siz nasıl isterseniz öyle olacak, aslında kaderimiz, kaderiniz olacak. Ve tarihe siz nasıl isterseniz öyle geçeceğiz hep birlikte

Biz tarihe not düşüyoruz, 10 Ekim 2013 Perşembe akşamı saat 21.00-24.00 arasında Haydarpaşa Garı’nda dans ediyoruz. Tangoya swing ve poi de eklendi, siz de katılın ve Haydarpaşa’ya kulak verin.

9 Ekim 2013
Kaynak: http://www.insanhaber.com/