Birgün: Hürriyet ve adalet isyanı – Aziz Çelik

Fay hattı kırıldı. Taksim-Gezi direnişi ile patlayan öfke Türkiye tarihinde eşine pek rastlanmayan bir toplumsal isyana dönüştü. Gezi parkı bir kıvılcım oldu. Biriken öfke ve gerilim en beklenmedik şekilde patladı. Gezi parkında çakan kıvılcım bütün incinmişleri, örselenmişleri ve adalet duyguları zedelenmişleri birleştirdi. Yeni rejime karşı devasa ve kendiliğinden bir ittifak yarattı. Kapsamlı analizler için erken olmakla birlikte ön izlenim ve gözlemlerimi yazmak istedim.

Haziran 2013 başkaldırısı bir “hürriyet ve adalet isyanı” olarak da tanımlanabilir. Başbakanın şahsında cisimleşen ancak aslında 10 yıllık AKP iktidarının hoyrat, piyasacı ve toplum mühendisliği tarzına bir isyan bu. Öfkenin merkezinde başbakan ve onun nobran tarzı var ama isyanın nedenleri bu kişisellikle sınırlanamaz. Bu başkaldırı yaşam tarzını savunmayla ve orta sınıflarla da sınırlı değil; bir siyaset etme tarzına itiraz var. Bu itiraz seçimle oluşturulan bir krallığa karşı bir itiraz olarak da okunabilir.

Bu isyana yol açan ve AKP’nin siyaset etme tarzını betimleyen üç unsur kilit önemde görünüyor. Bunlar muhafazakarlık, neoliberalizm ve hukuksuzluk. AKP kendini muhafazakâr demokrat bir parti olarak tanımlasa da, aslına otoriter-muhafazakar bir parti ve toplum mühendisliğini pek seviyor. Kendi değerlerini ve yaşam tarzını kamusal araçlar kullanarak toplumun bütün kesimlerine dayatıyor. Sandıkta aldığı sonucun iğvasına kapılan iktidar her şeye muktedir olduğunu sanıyor. Bu dayatma başbakanın nobran-hoyrat tarzıyla birleşince ciddi bir toplumsal tepki biriktirdi. Toplum yaşayışına ve hürriyetine bu derece fütursuz karışılmasına karşı patladı.

AKP’nin siyaset etme tarzında infiale yol açan diğer unsur neoliberalizm veya piyasacılık. Bir diğer ifadeyle her şeyin paraya tahvil edildiği, para kazanma ve zenginleşmenin fütursuz yeni biçimlerinin yarattığı öfke. Varlığına kuşku götürmeyen ancak üzerine gidilemeyen yolsuzluklar, kayırmalar bunun örnekleri. AKP’nin kültürel alandaki muhafazakarlığına iktisadi ve sosyal alanda neoliberalizm eşlik ediyor. Gezi parkına AVM yapılması örneğinde de olduğu gibi rant ve sermaye birikimi için fütursuz bir siyaset izlenmesi, çalışma hayatında yaşanan güvencesizlik ve belirsizlik bir başka öfke kaynağı. AKP’nin yeni zengin sınıfa rant aktarımı konusundaki gözü karalığı toplumun sabır sınırlarını zorladı.

Üçüncü unsur ise hukuksuzluk ve otoriterleşmedir. AKP demokrasi ve özgürlük alanını genişletme vaadini tutmak bir yana, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, yasama ve yargıyı yürütme ile onu da tek adam ile bütünleştiren bir otoriter bir siyaset tarzını benimsedi. Basının susturulması ve toplumun soluk borularının tıkanması öfkeyi artırdı. Eylemlerde öne çıkan sloganlardan biri olan “diktatör başbakan istemiyoruz”, tek adam-tek parti rejimine öfkenin dışa vurumudur. 10 yıllık AKP iktidarı döneminde yaşanan hukuksuzluk, birer siyasi intikam operasyonuna dönüşen davalar toplumda adalet duygusunu zedeledi.

İşte bütün bu birikimin sonunda insanlar; hem de pek çoğu hiç bir siyasal deneyimi olmayan, daha önce bir siyasal eyleme katılmayan insanlar sokağa döküldü ve devasa bir öz savunma eylemi yarattı. Bunca örgütsüzleştirildiği bir anda, toplum can havliyle kendini savunmaya başladı. İsyan polis şiddeti ve ceberrut devlet zihniyetine karşı bir kartopu gibi büyüdü. Toplum korku sınırını aştı. Adalet duygusu sarsılmış ve örselenmiş kitleler karşısında devlet şiddetinin işe yaramadığı ortaya çıktı. 1 Mayıs 2013’te işçileri, sosyalistleri Taksim’e çıkarmamak için bütün şiddet araçlarını devreye sokan hükümet, bir ay sonra Taksim ve Gezi parkını halka terk ederek çekilmek zorunda kaldı. Devlet şiddeti bitti ve Taksim özgürleşti. Ve böylece 1 Mayıs yasağının politik olduğu ortaya çıktı.

Haziran direnişi müthiş bir demokratik özgüven yarattı. Halk çok uzun bir aradan sonra kendi gücünün farkına vardı, korku duvarını aştı ve rüştünü ispat etti. Direniş Türkiye’nin demokratikleşme süreci açısından muazzam bir özgüven yarattı. Otoriter rejim heveslerinin önüne set çekti. Haziran direnişi demokratikleşme olanaklarını artırıyor, demokratikleşmede sokağın rolünü belirgin kılıyor. Ancak özellikle Taksim-Gezi etrafında şekillenen direnişte sosyalistlerin rolünün altını çizmek gerekiyor. Son yıllarda 1 Mayıslarda yaşanan Taksim yasakları karşısında özellikle sosyalistlerin geliştirdiği direniş geleneği ve ısrarı 31 Mayıs ve 1 Haziran’da Taksim’in özgürleşmesinde önemli bir rol oynadı.

Türkiye’nin daha önceki sosyal muhalefet deneyimlerinden hem nicelik hem de nitelik açısından önemli farkları olan Haziran isyanı, yeni tarz bir sosyal hareketinin izlerini taşıyor. Bileşimi ve talepleri açısından müthiş bir zenginlik içeriyor. Çok özneli, çoğulcu, özgürlükçü bir hareket olarak ortaya çıkıyor.

Kısaca cin şişeden çıktı, toplum özgürlüğüne sahip çıktı. Toplumsal itaat mühendisliğine karşı isyan etti. Toplum, dikta heveslerine, paranın padişahlığına ve hukuksuzluğa karşı kendini savunuyor… Binlerce yıllık deyişte olduğu gibi “barış istiyorsanız adalet ekin.” Aksi halde insanlar adaletsizliğe karşı er geç isyan eder. Nitekim ettiler…

Aziz Çelik
6 Haziran 2013
Kaynak; birgun.net