Hürriyet: Haksızlığa karşı Ankara’dan İstanbul’a yürüyen avukat

“YÜRÜYEN Avukat” İstanbul’a ulaştı.

15. günün akşamında İstanbul il sınırından girdi. Ankara’dan başladı yürümeye ve tamı tamına 455indir (1) km yürüdü. Ayakları 2 numara büyüdü. Ama başardı, yaptı! Ve ilginçtir, daha önce hiç sporla alakası olmamış biri “Yürüyen Avukat”. İki durak arasını bile taksiyle gidermiş, o kadar tembelmiş. Bugün yürüyüşünün 17. günü. Biraz evvel konuştuğumda, Boğaziçi Köprüsü’ne 5 km kalmıştı. Köprünün üzerinden yürüyebilmek istiyordu. “İzin vermeyebilirler” dediğimde…

“17 gündür Ankara’dan İstanbul’a yürüyorum, Boğaz Köprüsü’nden atlamak için değil herhalde! Biraz anlayış bekliyorum. Umarım izin verirler, olmadı yanıma bir görevli verirler. Hicret, bir yerden bir başka yere inanç uğruna gitmektir. Günümüzde din adamları bile benim 17 günde çektiğim eziyet kadar çekmemiştir. Ben gerçekten “adaletin hacısı”yım. Çok görmesinler köprüden yürüme isteğimi…” dedi. “Yürüyen Avukat”, ilginç bir kişilik. Kafasının dikine giden biri. Prensipleri, ilkeleri ve kendi doğruları var. Ve ben ona saygı duyuyorum. Bu kadar uzun bir mesafeyi bir inanç uğruna yürüyen herkese saygı duyuyorum. Aylin Kotil’in de güzel haberlerini bekliyorum.

Bu arada, “Yürüyen Avukat”a yolda rastladığı bir polis memuru acıyor, “Abi gel ben seni arabayla 5-10 km götüreyim, kimse yok etrafta, kimsenin haberi bile olmaz, biraz soluklanırsın!” diyor. O da, polis memuruna dönüyor ve “Oruçlu musun?” diye soruyor. “Evet” diyor memur, “Ben sana desem ki, etrafta kimse yok, kimse görmez, al bu sudan iç, içer misin?” “Olur mu abi” diyor, “Yukarıda Allah var”! “Var tabii. İşte bu da o hesap!” diyor, “Ben de inancım uğruna yürüyorum, teşekkür ederim ama seninle gelmeyi kabul edemem…” “Yürüyen Avukat” bugün sabah 10.00 gibi Çağlayan Adliyesi’ne ulaşmayı hedefliyor. O aslında, kendince İstanbul Barosu’nun yaralarını paylaşmayı geliyor. Sebeplerini röportajda okursunuz. Bu ülke, gerçekten birbirinden ilginç ve renkli insanlarla dolu. Ve hikâyeleri bitmiyor. Ben de elimden geldiğince yazmaya devam edeceğim…

Adınız?
-  Bayram Vural. Ama ismimin bir önemi yok. Ben “Yürüyen Avukat”ım. Türkiye’deki binlerce avukattan biri. 18 Haziran’da bireysel bir eylem yapmaya karar verdim ve 1 Temmuz’da Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdüm. Kafaya koydum, yaptım. Baştan beri de, bu eylemin bir şova dönüşmemesi için uğraştım. Sessizce, kendi başıma yürüdüm. Takip eden yoktu, arkamdan gelen de…

Nasıl hazırlandınız bu yürüyüşe?
-  Ben hayatımda hiç spor yapmamıştım. Kafaya koyduktan sonra, bir süre sabah akşam 10 km yürüdüm. Baktım yapabiliyorum, “Tamamdır” dedim, yola koyuldum. Günde 40 km yürüyebileceğimi düşünüyordum, daha uzun mesafe yürüdüğüm de oldu. Zannettiğimden dayanıklı çıktım…

Hiçbir konuda sorun yaşamadınız mı?
-  Asfalt ayaklarımı yaktı. Soğutulmuş ayakkabılarım olabilseydi daha uzun mesafe de yürüyebilirdim.

PROTESTOLAR YETERLİ GELMEDİ

Peki gelelim bu eylemi yapma sebebinize? Yürüyen Avukat, Ankara’dan İstanbul’a neden yürüdü?
-  Biliyorsunuz, Çağlayan Adliyesi’nde, avukatlar toplu olarak gözaltına alındı. Hem de yerlere düşürülerek, hırpalanarak, darp edilerek. 11 saat sonra salıverildiler ama benim için bir saniye bile gözaltında kalmış olmaları kabul edilemez. Dünyada eşi benzeri görülmemiş şeydir. Eylem sonrasında da, meslek örgütlerinin gereken tepkiyi vermediklerini düşünüyorum. O yüzden iş başa düştü…

Meslek örgütleri derken kimleri kastediyorsunuz?
-  Türkiye Barolar Birliği ve barolar. Biz güya, hak-hukuk nedir en iyi bilen grubuz. Bu toplumun uğradığı ya da uğrayacağı haksızlıklar karşısında en büyük tepkiyi biz avukatların vermesi gerekliydi. Ben öyle düşünüyorum. Gözaltı ertesinde bir takım protestolar yapıldı. Ama bana yeterli gelmedi. Evet, Konya ve Kayseri barolarının da içinde bulunduğu 14 baro bir beyanda bulundu. Ama bu açıklamayı yapan arkadaşlar, ne şiş yansın ne kebap, ne iktidara yaranalım ne de arkadaşlarımızı küstürelim gibi bir tavır içerisindeydi. Neredeyse, “Bunlar da hak etti” dercesine bir beyandı söz konusu olan. Bu da benim için bardağı taşıran son damla oldu. Eğer biz, kendimize karşı yapılan bu hukuk dışı saldırıya yanıt veremiyorsak, başkalarının haklarını nasıl savunacağız? Benim kimseden bir beklentim yok, korkum da yok. Kendi kendime böyle bir eyleme karar verdim ve gerçekleştirdim.

MİSYONUMU TAMAMLADIM

Bu eylemin mesajı kime gidiyor?
-  Herkese. Bütün topluma. Ama insanların mesajımı alıp almamalarının, beni destekleyip desteklememelerinin de bir önemi yok. Ben gerçekleştirdim, misyonumu tamamladım. Huzurluyum. Budur.

Yani bu eylemi kendiniz için mi yaptınız?
-  Her insanın bir değer olduğunu ve bir bireyin bile çok şey yapabileceğini göstermek için yaptım. Ve gençlerin önünü açmak için. Çünkü galiba bu ülkede, en çok gençlere inanıyorum. Bir de tabii hukukçuları, daha üretken ve daha dirençli olmaya çağırıyorum.

SENDEN DİK OLAMAZ Kİ!

Tamamen yalnız mısınız?
-  Ankara’da fikirdaşlarım var. Hukukçulardan oluşan, “Pazartesi Hareketi” adında bir grubumuz var. Dar bir grubuz. Fakat hiçbiri yol boyu benimle değildi, olamadı.

Sizi takip eden bir araba falan da mı yoktu…
-  Hayır. Ama emniyet güçleri bu tarz eylemlerde sıkıntı yaşanabileceği için geriden takip ediyorlar. Siz isteseniz de, istemeseniz de. Ben kimsenin benim yüzümden rahatsız olmasını istemedim. Yolun geliş istikametinin tam tersinden yürüdüm. 13. günden sonra bazen aynı araçların geçtiğini gördüm…

Nasıl anlıyordunuz aynı araçlar olduğunu…  
-  Üzerlerindeki yazılardan ve selektör yakmalarından. Galiba yüklerini bırakmış, geri dönüyor oluyorlardı. El sallıyorlardı. Farkımda olmaları beni mutlu etti.

Bu eylem size ne öğretti?
-  Bir sürü şey. Bir kere, kendime inanmayı. Bir de ben çok tembel bir adamdım. İki durak arasını bile taksiyle giderdim. Yürümeyi öğretti. En çok da insanın kafasına koyduğu her şeyi yapabileceğini. Hepimizin içinde böyle bir güç var…

En çok nerede zorlandınız?
-  Azaphane Deresi’nde. Kızılcahamam’ı geçtikten sonra Akyar Barajı var. Oradan sonraki vadi zorladı beni. Çok dik bir yamaç. Oraya kadar adım başı çeşme vardı, yine olur diye yanıma da çok su almamıştım. Epey bir susuz kaldım. Hatta gelen TIR’lardan bir tanesine el ettim, şoförden su alıp, yoluma devam ettim. Boşuna Azaphane Deresi dememişler oraya. O sırada, Twitter’da başıma gelenleri paylaştım, Azaphane’nin ne kadar dik olduğunu yazdım, biri destek olmak için, “Senden daha dik olamaz ki!” dedi. Bu söz bana çok büyük güç verdi. Yol boyu tweet attım, ilginçtir, tweet atmayı da bu eylem sırasında öğrendim. Tanıştığım gençlerden.

KİMSEDEN KORKMUYORUM

Tek başınıza olmak sizi ürkütmedi mi?
-  Hayır. Bu eylemin bir başka sonucu da hiçbir şeyden korkum yok artık. Bu tür eylemlerde, bireysel yürümenin daha yararlı olacağını kanısındayım. Grup halinde olursanız, birbirinize ayak bağı olma ihtimaliniz var. Bir de tabii, bu eylem fikrini paylaştığım arkadaşlar çok genç arkadaşlardı. Az paraya emek satan arkadaşlar. İzin alamazlardı, alabilseler bile ekonomik koşulları el vermiyordu. Benim yaşıtım olan arkadaşlarımın da sağlık problemleri el vermiyordu. Kimseyi zorlamak istemedim.

VARSIN HABER YAPMASINLAR

Sigara kullanıyor musunuz?
-  Yılbaşından bu yana yakmadım. Oysa 2.5 paket içiyordum. Bayağı tiryakiydim. Küt diye bıraktım. Artık soranlara, “Kullanmıyorum değil, içmiyorum” diyorum. Böyle diyenlere hep özenirdim, artık ben de yapıyorum.

Şimdiye kadar pek haber olmadınız. Üzüldünüz mü?
-  Hayır üzülmedim. Bir ajansın başındaki arkadaşıma, “Yürüyerek eylem yapacağım” dedim. Baktım tık yok. Beni aramadı bile. E napalım, ben de işime baktım. Varsın haber yapmasınlar. Ben kimseyi umursamıyorum, inandığım değerler için yürüyorum.

Yol boyu bir sürü fotoğraf çektiniz, onları ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sergi, mergi…
-  Henüz bilmiyorum. En azından iyi bir arşiv oluşturdum kendime. Yürüyüş esnasında duygularımı da kaydettim, yol boyu kendi kendime konuştum. Çünkü zor bir şey gerçekleştirdim. Azımsanacak bir şey değil. Bunu, medyadaki arkadaşlar görmezden gelmek isteyebilir ama bir gün birileri, “Haksızlıklar karşısında bir avukat, bir şehirden bir şehre yürüdü!” diyecek.

KURTARICIYA GEREK YOK

Sırtınızda taşıdığınız çantada neler vardı?
-  Yedek tişört ve çorap. Ayakkabılarımı konaklandığım yerde değiştiriyordum. Arkadaşlarım ayakkabı yolluyorlardı, eskisini bırakıyordum. Pazartesi hareketindeki arkadaşlarım telefonla, sosyal medyayla bana destek verdiler. İstanbul’da da karşıladılar. Biz, artık düşünen, üreten, genç avukatlar istiyoruz. Ülkenin gençlerini harekete geçirmek istiyoruz çünkü en çok onlara inanıyoruz.

Bundan sonra ne yapacaksınız? Avukatlığa devam mı?…  
-  Elbette. Ve insanlara şu mesajı vermeye çalışacağım: “Kimsenin bir kurtarıcı beklemesine gerek yok, her insan bir birey ve değerdir. Yeter ki bunun farkına varsın..!”

Ayşe Arman
18 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; hurriyet.com.tr