Hürriyet: Ben tanığım, o polis Pınar’ı tecavüzle tehdit etti

Dün… 2 Haziran’da Beşiktaş’ta evine giderken alınıp, bir otobüsün içinde eşek sudan gelinceye kadar dövülüp, üstüne bir de tecavüzle tehdit edilen, Pınar’ın yaşadıklarını okudunuz.

Bugün yeni bir şey yok.
Ama dünkü olayın “tanığı” var.
Hani, “Bu anlatılanların doğru olup olmadığını nereden bilelim?” diyenler var ya, işte görgü tanığı Erkan’ın anlattıkları da onlar için… Yani olayı hem yaşayan hem de tanık olan anlatıyor. Bize de o polislerin cezalandırılmasını istemek düşüyor…

ayse-armanSeni tanıyabilir miyiz?
-Adım Erkan. Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyorum.

2 Haziran’da senin başına gelen neydi?
-Akşam 9 civarı Beşiktaş’ta oturan kuzenime gidiyordum. Tam ışıkların orada birileri, “Gel lan buraya!” dedi. “N’oluyoruz?” demeye kalmadan koluma girip sürüklemeye başladılar. Yüzleri kapalıydı.
Bez bağlamışlardı. Karga tulumba beni aldılar…

Kimmiş onlar anlayabildin mi?
-Yok, hayır. Ne bir açıklama yaptılar ne de kimlik gösterdiler. 100-150 metre kadar itekleyip, İETT otobüslerinin olduğu yere götürdüler. Ama ben bunun bir gözaltı olduğunu anladım. Direnmenin bir manası olmadığını da…

Nereden anladın gözaltı olduğunu?
-E, çünkü yolda ilerlerken, orada ne kadar çevik kuvvet, polis varsa, önlerinden geçerken hepsinden tokat, yumruk ya da tekme yedim. “Bu memleketi siz mi kurtaracaksınız, a.. na ko.. ğumun çocuğu!” diye hakaret ediyorlardı. Ellerimle, kafamı korumaya çalışmaktan bir hal oldum. Ama bunu yaşayan sadece ben değilim. O otobüse götürülen herkes aynı şeyleri yaşadı. Oradaki kural buydu.

Sonra peki…
-İki otobüs vardı, “Getir getir!” dediler beni sürükleyen sivillere, oraya bıraktılar beni, iki otobüsün arasına. Orada işte, sille tokat giriştiler. Sebebini sonradan anlayabildim, MOBESE kameraları için kör noktaydı.

Sen ne yapıyorsun bu arada, bir şey demiyor musun?
-Demiyorum. Nasıl diyeyim ki? İtiraz etmeye kalksam, “Sus lan!” deyip daha fazla girişecekler. Bir kabullenme hali geliyor insanın üzerine. Sonra beni otobüse soktular. İşte orada şok yaşadım!

Neden?
-Çünkü karanlıktı otobüsün içi. Ve bir kızın inlemeleri, feryatları geliyordu. Sonradan adının Pınar olduğunu öğrendiğim kız ağlayarak, “Abi, ben bir şey yapmadım” deyip duruyordu, “Abi, valla evime gidiyordum”! Baktım, adı Süleyman olan polis, kızın resmen boğazına yapışmıştı ve kafasını cama vuruyordu. İnanılır gibi değildi gördüklerim! Erkek olacaklar güya, savunmasız bir kıza girişiyorlardı. Ben şaşkın şaşkın bakarken, “Ne bakıyorsun lan?” diye bana da vurmaya başladılar. Sonra bir an otobüsün ışıkları yandı. Kız hâlâ ağlıyor, inliyor, bağırıyordu. Sonra o Süleyman denilen polis şoföre küfür etti, “Kapat lan ışığı” dedi. Işıklar yandığında, bir an Pınar’ın yüzündeki dehşeti gördüm. Ve ona yardım edemediğim için çok büyük suçluluk hissettim. Ama ne yapabilirdim ki. Sonra erkekliğimden utandım, çünkü kıza, “Seni burada dom…ıp, si… rim kimsenin haberi bile olmaz, karanlık da zaten!” dedi o Süleyman. Ve kızcağız, “Tamam abi” dedi. Çaresizliğini düşünebiliyor musunuz? O zaman kanım dondu…

O an aklından neler geçti?
-Valla, ben kendimi unuttum, Pınar’ın derdine düştüm. Çünkü kızcağızı kafasını camlara vura vura öldüresiye dövüyorlardı, yetmiyormuş gibi tecavüzle tehdit ediyorlardı. “Orospu” diye bağırıyorlardı, orasını burasını sıkıştırıyorlardı, çaresizliği insanın içini acıtıyordu. En fenası, hiç bir şey yapamamak! Elinden gelecek hiçbir şey yok! Sonra Pınar’a, “Soyun” dediler, “Hayır” dedi, o zaman da bir arbede yaşandı, çantasını zorla aldılar, üzerindekileri çıkarttılar…

Yanınızda başka kimler vardı?
-Pınar ilk alınandı, sonra ben. Sırayla gerisi geldi. Uğur, Mustafa… Mustafa’yı getirdiklerinde, iki sivil koluna girmişti, çocuğun kafasını otobüse vurdular, arkadaki çevik de, kafasına kaskla vurdu. “Tamam” dedim “Bu çocuk gitti, bir daha kendine gelemez!” Çünkü kafası öne düştü. Kan oturmuştu her yerine, gözünün akı kalmamıştı. Hepimizin elleri kelepçeliydi. Zannedersin ki adam öldürdük…

Sonra?
-Motora bindirdiler bizi, Balat’a götürdüler, sonra İstinye Devlet Hastanesi’ne, oradan da karakola…

Sen davacı oldun mu?
-Hayır. Çünkü darp raporu soruyorlar. Ben şans eseri, sıyrıklarla, morluklarla kurtardım. Ama Pınar’ın tanığıyım. Yaşadıkları korkunçtu. Yok böyle bir aşağılama. Yok böyle bir şiddet. O adamlar her şeyi yapardı o otobüsün içinde. O Süleyman bulunsun. Ben kendime orada söz vermiştim, sağ salim kurtulursak kesinlikle tanıklık yapacağım diye. İdeolojiyi, düşünceyi, siyaseti geçtim, insanlık için. Mustafa davacı, Uğur davacı, Pınar davacı… Ben de hem Pınar’ın hem Uğur’un tanığıyım. Mustafa da beni tanık yazmışsa, seve seve tanıklık ederim. Sonra karakoldan eve geldim, Facebook’a yaşadıklarımı yazdım. İki saat sonra uyandığımda baktım ki, 40 bin kişi paylaşmıştı. İnsanlar o gözaltında yaşananları bilsin istiyorum. Pınar’ın anlattıklarının da eksiği var, fazlası yok. O polisler kesinlikle cezalandırılmalı…

Sen Pınar’a yapılan her türlü cinsel, fiziksel şiddeti gördün yani, tanıksın…
Elbette. Basbayağı tecavüzle tehdit ettiler. Mahkemede de tanıklık edeceğim. Sonra dışarı çıkarttılar bizi, ayakkabılarımızı da çıkarttılar. Pınar için, “Bunun bilmem neresinde bir şeyler vardır” dediler. Kızı, tişörtüne kadar soydular. Sonra tekrar otobüsün içine soktular.

Ayşe Arman
3 Ekim 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://www.hurriyet.com.tr