Gezi’deki yeni hayatın mutfağı – Banu Güven

Taksim’den başlayan demokrasi hareketinin merkezi Gezi Parkı’nda ”yeni bir hayat” yaşanıyor. Bu hayatı ayakta tutanlar da orada çalışan gönüllüler ve aktivistler. Mesela parkın bir ucunda kurulan mutfak, park sakinlerinin oradan uzaklaşmadan karınlarını doyurabilmesini sağlıyor. Neşeyle çalışan gönüllüleri her hizmet gibi ücretsiz olan bu sistemi nasıl kurduklarını anlattılar. Gezi Parkı’nın mutfağına buyurun…

gezi-mutfagi

6 Haziran perşembe gecesi Gezi Parkı…

Yan yana kurulmuş rengarenk çadırlardan yükselen neşeli sohbetlerin, müziğin ve yaratıcı sloganların arasından geçerken, ‘‘Bu park, hiç bu kadar halkın olmamıştı’’ diye düşünüyorum. Bugüne kadar belki hayatlarında hiç yan yana gelmeyenler ve geleceklerini, omuz omuza bir dayanışma içine gireceklerini hiç düşünemeyenler günlerdir birarada müthiş bir yardımlaşmayla ‘‘yeni bir hayat’’ kuruyorlar.

Beraberce gazlanıp, barikatları beraberce kurup savundukları gibi, barınma ihtiyaçlarını da beraber gideriyor, beraber kazan kaynatıyor, beraber karınlarını doyuruyorlar. Bağışlarla öyle bir sistem kurulmuş ki, Çapulcu adı verilen kafelerde çay – kahve bitmiyor, yanında kurabiye – bisküvi bile veriliyor. Gezi Parkı yine halkın olduktan sonra kurulan mutfak da tıkır tıkır çalışıyor.

Bir gecede kurulan mutfak

Mutfak parkın içinde yer alan kafeteryalardan birinde, bir gecede kurulmuş. Parkla ilgili mücadele için büyük emek veren Müştereklerimiz’in bir temsilcisi anlatıyor: ‘‘Biz de kafeterya sahibiyle orayı mutfak olarak çalıştırmak için konuşmuştuk, ama ertesi sabah gittiğimizde başka arkadaşlar orada çalışmaya başlamışlardı bile.’’

Bu arkadaşları ve mutfağın nasıl çalıştığını görmeye gidiyorum. Elbette burada da ücretsiz ve aksamadan yürüyen bir organizasyonla karşılaşıyorum.

Bir uçta insanlar sıraya giriyor ve masalarda yer alan yemeklerden tabaklarına alıyor. Menüde börek de var, mercimek salatası da, nohut – pilav da… En sonda içecek masası. Mütevazı bir yemekhane düzeni. Sıranın bozulmaması ve fotoğraf çekilmemesi için çevrede gönüllü görevliler bulunuyor. Bir masanın üzerine çıkmış bir genç adam, elinde megafon, ihtiyaçları bildiriyor, karşılanan ihtiyaçlar olduğunda ‘‘Alkış!’’ diyerek nelerin geldiğini anons ediyor. ‘‘Bu arkadaşlara alkış lütfen. Koli istemiştik, koliler geldi!’’ Alkış… ‘‘Arkadaşlar, gönüllü var mı? İki dakikalık bir iş için? Kim var?’’ Hemen beş kişi çıkıyor ortaya. Kazan, tencere, tava gibi bazı mutfak malzemelerinin taşınmasına yardımcı oluyorlar, tekrar oradan ayrılıyorlar.

Gönüllü aşçılar

Bir kadın, organizasyonun 20 yaşındaki koordinatörlerinden birine ‘‘Yemek yapmaya ne zaman geleyim?’’ diye soruyor. ‘‘Evde yapıp getireyim mi? Bir keresinde 200 kişiye yemek çıkardım. Ne getireyim?’’ Cevap: ‘‘Sağolun hanımefendi, ama yemekleri burada yapıyoruz.’’ ‘‘Tamam. Kaçta geleyim o zaman?’’ ‘‘Saat 3 iyi.’’

Aradan 5 dakika geçmeden aynı kadın aşçı, elinde telefon koşarak geliyor ve haber veriyor. ‘‘Yanımda iki aşçı arkadaş daha getireceğim!’’

Konuştuğum yemekhane görevlisi genç kadın, ‘‘Burada inanılmaz bir destek var. Şu an içeride antrikot bile var. Düşünün yani’’ diyor.

Yeni ihtiyaçlar ortaya çıktıkça megafondaki esprili ses bunları duyuruyor. İki saat içinde, olmadı, en geç o akşama kadar teslimat garanti.

Bu insanlar kim ve mutfak nasıl kurulmuş?

Parktakilerin karnını doyuran bu sistemi kurup idare eden çekirdek kadro 18 – 24 yaş arası gençler. Daha önce de başka bir alanda gönüllülük esasına göre çalışmışlar. Ama burada edindikleri deneyim bambaşka.

1 Haziran gecesi mutfak operasyonunu başlatan genç adamı daha önce de görmüştüm. Etraftaki çöplerin taşınmasıyla ilgili bir başka grupla konuşurken. Üzerinde aynı kıyafetler, parktan ayrılmadan çalışıyor. Ona nasıl başladıklarını soruyorum.

‘‘1 Haziran gecesi, ‘Acaba insanları burada nasıl tutabiliriz?’ diye düşündüm ve en büyük ihtiyacın yemek olmasından yola çıkarak cevabı buldum. Burada bir mutfak kurmalıydık, yemek dağıtmalıydık. İnsanlar yemek için Sıraselviler’e, Cihangir’e, İstiklal’e kadar gidip geri geliyorlardı ve zaman zaman meydan boşalıyordu. ‘Yemeği nasıl yapabiliriz’ diye düşünürken bu kafeteryayı gördüm. Pencereden hırsız gibi girdim ve sonra çilingire burayı açtırdım. Kafeteryanın sahibi anahtarını kaybettiğini ve pencereden girip çıkabileceğimizi söyledi, ama ben ‘Daha medeni olacağız’ diyerek çilingir çağırdım. Ücretsiz hizmet aldık, kapıyı açtırdık, sonra tüpçüye tüpü taktırdık. Yarım saat içinde çalışmaya başlamıştık, iki saat içinde de ilk yemeğimizi pişirdik ve dağıttık. Makarna ve çorba. Böylece burada ilk yemek 2 Haziran günü pazartesi sabahı verilmiş oldu.’’

‘‘Burada şu an 30 kişi çalışıyor. Vardiyalı olarak 70 kişi destekte bulunuyor. Yemek pişiriyor, bulaşık yıkıyor, çöp topluyor, etrafı düzenliyor. Şu an ne eksiğimiz varsa, hemen geliyor. Enerji içeceği bile geldi.’’

Yaş genç, ama yaratıcı akıl ve kararlılık kendini gösteriyor işte. İnsanın etkilenmemesi mümkün değil. Aynen gençlerin söylediği gibi. Öyle bir güven ve takdir toplayan bir hizmet yürüyor ki orada, herkes ‘‘Ben nasıl katkıda bulunabilirim?’’ diye hazır bekliyor.

Mutfağın yanıbaşındaki ihtiyaç deposuna gelen yardımlar da bunu gösteriyor.

Polisin çadırlarını yaktığı Müştereklerimiz’i de burada tekrar anmadan olmaz. Yağmurlu 4 Haziran gecesi, 5 Haziran sabahında çok kişiyi ıslanmaktan korudu onların dağıttıkları yağmurluk ve çadırlar.

Polis oraya kurulan çadırları yakmıştı, ama yaktıklarının kimbilir kaç misli çadır şu anda Gezi Parkı’nda kurulmuş vaziyette. Gezi’de ‘‘yeni hayat’’ böyle yaşanıyor işte.

Banu Güven
8 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; banuguven.com