Fıratnews: Taksim’den çıkış – Engin Erkiner

Yoğun ve hızlı gelişen olaylarla dolu olan günlerde günlük politika hata kaldırmaz.
Böyle günlerde günlük politikada yapılan hatanın telafisi yoktur.
Hem çabuk hem doğru karar vermek ve hem de hata yapmamak gerekiyor.
Bu nedenle uzun analizler yerine soru ve cevaplara dayanan bir analiz yerinde olacaktır.

Hükümet Taksim Meydanı’nı neden bıraktı?
Direnişin sembolü durumuna gelen Taksim’deki geniş koalisyon içinde çatışma bekleniyor. Bunun ardından polis, “göstericilerin emniyeti için” gerekçesiyle yeniden saldıracaktır.
İşçi Partisi geçmişte olduğu gibi şimdi de varlık nedeninin provokasyon yapmak olduğunu gösterdi. Kürtlere yönelik saldırıları meydandaki öteki güçler tarafından engellendi. Büyük iddialarla ortaya çıkan bu partinin ulusalcılar arasında bile taraftar kazanmaktan çok kaybettiği söylenebilir.

Recep Tayyip Erdoğan ve bu ne benzerlik?
Hükümetin farklı kanatlarından çelişkili açıklamalar gelirken RTE yangına körükle gidiyor. Meydan okuyor, göstericileri aşağılıyor, “karar verdik, yapacağız” diyor…
Bu davranış tarzı hapishanelerdeki açlık grevleri sırasında tutsakların taleplerine yönelik davranış tarzına ne kadar benziyor.
Yöntem aynı yöntem…
Sonuna kadar çelişkiyi derinleştir. Karşı tarafın yorulmasını, vazgeçmesini ya da iç çelişkiler nedeniyle parçalanmasını bekle…
Bunlar olmazsa da talepleri kabul et…
Durum budur…
Bu nedenle birlikte durarak devam etmek gerekiyor.

Bu tecrübe ne zaman kazanıldı?
Taksim’den başlayarak İstanbul’un değişik bölgelerine ve başka kentlere yayılan gösteriler, göstericilerin polise karşı direnişte ve sokak savaşında acemi olmadıklarını gösterdi.
Polisin gaz ve basınçlı su sıkması, coplamasıyla kimse dağılmıyor. Gösteri şiddetlenerek sürüyor.
Bu tecrübe ne zaman kazanıldı?
Yasaklanan 1 Mayıs eylemlerinde polisle çatışarak kazanıldı.
Kürt halkını destekleyen gösterilere saldıran polisle çatışarak kazanıldı.
Sendikaların, meslek odalarının hak arama mitinglerine bile saldıran polisle çatışarak kazanıldı.
O günlerde katılan sayısı azdı, şimdi oldukça fazla…
İkinci ordu olarak örgütlenmiş ve vahşice saldıran polise karşı bu büyük direnişin insanları etkilememesi mümkün değildir.
AKP yanlıları bile şaşkınlıklarını gizleyemiyor.

Bölgesel özerklik: acil bir gereklilik
Sorun başbakan değil aslında, bu başbakanı üreten sistemdir.
Bir ülkedeki merkeziyetçiliğin yarattığı en garip tip başbakanın kendisidir.
Dünyanın en güçlü kişisi olarak değerlendirilen Obama bile, ABD’nin büyük bir kentinde nereye ne yapılması gerektiği konusunda konuşmaz.
Yetki o yerin belediyesindedir, devlet başkanı ya da başbakanda değil…
RTE konuşur!
Dünyanın en güçlü kadını sayılan Angela Merkel bile göstericileri aşağılamaz, basına posta atmaz, isteklerine uygun karar almayan mahkemeleri azarlamaz.
RTE yapar!
Evlenenlerin kaç çocuk yapması gerektiğinden içki içmeye, kürtajdan park düzenlemesine kadar her şeye karışan, her konuda fikir beyan eden, her düğünde damat olmaya çalışan bir başbakan karşısındayız.
Bu ülkede yerel özerkliğin acil olarak gerekli olduğunu bundan daha iyi anlatan başka örnek bulunamaz.
On binlerce insan söz ve karar hakkı istiyor.
Bunun da en iyi merkeziyetçiliğin azaltılması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, geniş bölgesel özerkliktir.
RTE ülke içinde Obama’nın bile sahip olmadığı bir güce sahiptir.
Ülkenin idari yapısı gerekli yasal değişiklikler yapılarak baştan aşağıya yeniden düzenlenmelidir.

ALTERNATİF VAR MI?
AKP’nin alternatif şimdilik bulunmuyor.
RTE’yi bu kadar pervasızlaştıran, yangına körükle gitmesine neden olan gerçeklik budur.
AKP’nin sistem içindeki alternatifi CHP-MHP koalisyonudur ve AKP’den daha kötüdür.
Böyle bir koalisyonun gerçekleşme şansı yok…
CHP’nin adı ana muhalefettir, kendisi değildir.
Söylediği hiçbir sözün arkasında duramayan, sürekli çizgi değiştiren ve bu ilkesizliği de esneklik sanan bir ana muhalefet partisi yönetimi karşısındayız.
AKP’nin böyle bir muhalefeti ekarte etmesi bundan sonra da zor olmayacaktır.
İşçi Partisi’nin ulusal güçlerin birliği çağrısı laftan ibarettir.
Bu ülke Hüsamettin Cindoruk ve Süleyman Demirel ile ırkçılar koalisyonuna kalmamıştır.
Gürültüsü çok, pratik anlamı ise olmayan bir örnektir.
Devrimci güçlerin örgütlülük derecesi ise düşüktür.
Ülkenin değişik kentlerine yayılan halk hareketi neyi istemediğini biliyor, ancak aynı birliktelik neyin istendiği konusunda mevcut değildir.
Sadece AKP’nin değil burjuvazinin de yıkılmasını ve anti kapitalist dönüşümü ben de istiyorum, ama gerçekçi olalım.
Önemli olan sadece istemek değil, istenilene doğru nasıl ilerlenebileceği konusunda açık bir fikre sahip olmaktır.

DEMOKRATİK DÖNÜŞÜMLER
Yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması; Kürt halkının varlığının ve haklarının yasal güvence altına alınması; hiç kimseye dini inanç konusunda baskı yapılmaması, lafta değil gerçekte inanç ve ibadet özgürlüğü; ülkenin idari yapısının değiştirilerek bölgesel özerkliğe dayanan bir sisteme geçilmesi, belediyelerin yetkisinin artırılması, Ülkenin baştan aşağıya demokratikleştirilmesi Kürt sorununa barışçı demokratik çözüm…
Büyük kalabalığı görüyorsunuz.
Provokatörler dışında kimse savaş istemiyor.
Kimse Kürtleri dışlamıyor.
Kendisi için hak arayanlar, bu hakların herkes için geçerli olmasını istiyor.
Ülkenin her yanını sarmaya başlayan büyük hareketlilik güçlü demokratik değişimlere yol açabilecek midir?
Karşımızdaki büyük soru ve yapmamız gereken de budur.
Biz Taksim’den böyle çıkmak istiyoruz…

Engin Erkiner
3 Haziran 2013
Kaynak; firatnews.com