Fıratnews: Demirtaş “Hükümet umut vermekten çok uzak artık”

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, KCK tarafından belirlenen 1 Eylül ve 15 Ekim tarihlerine dikkat çekerek, Kandil dahil her yerde umutların yüzde 90 azaldığını söyledi. Demirtaş, “1 Eylül’e sayılı günler kala hükümetin bu konudaki yaklaşımı umut vermekten çok uzak artık. Hükümetin bu takvimi doğru kullanacağına dair ciddi bir umudumuz yok” dedi.

selahattin-demirtas

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, gündemdeki konulara ilişkin Meclis’te bir grup gazeteci ile bir araya geldi. Bu hafta hükümet ile bir görüşme yaptıklarını belirten Demirtaş, 1 Eylül öncesi yapılan bu görüşmenin önemli olduğuna dikkat çekti.

Hükümetin “Demokrasi paketi” başlığı altında bir hazırlığı olduğunu bildiklerini; ancak bu çalışmanın hangi düzeyde olduğunu bilmediklerini söyleyen Demirtaş, “Kamuoyuyla parlamentoyla paylaşılacağı söyleniyor. Ama içeriğinin ne kadarının paylaşılacağı henüz net olmadığı ve hükümet bu konuda hoyratça zamana yaklaştığı için ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya olunduğunu belirtebiliriz” dedi.

CİDDİ BİR UMUDUMUZ YOK

KCK tarafından son tarihler olarak bildirilen 1 Eylül ve 15 Ekim tarihlerinin KCK’nin kendi kafasından uydurmadığını ifade eden Demirtaş şöyle konuştu: “Bu tarihler İmralı’da Sayın Öcalan ile devlet heyeti arasında görüşülen, bilinen tarihlerdir. Hükümet bunu bir PKK dayatması olarak yansıtmaya çalıştı ki; bu yanlıştır. Bu tarihler tehdit, şantaj olsun diye belirtilen tarihler değildir. Herkesin önünü görmesi için bir takvimdir. Bu tarihler üzerinden bir çalışmanın yürütülmesi gerekiyordu. Ortadoğu’daki gelişmeleri görüyorsunuz. Hem dışarıdaki takvim önemli hem de önümüzdeki günlerde iç takvim bir süre sonra yerel seçimlere odaklanacak. Bunun dışında parlamentonun yapması gereken durumlar olacak. Buna bakılınca takvimler makuldü aslında. Fakat hükümet bunları ne kadar işletecek doğrusu, 1 Eylül’e sayılı günler kala hükümetin bu konudaki yaklaşımı umut vermekten çok uzak artık. Hükümetin bu takvimi doğru kullanacağına dair ciddi bir umudumuz yok.”

HÜKÜMET ADIM ATMA KONUSUNDA SON DERECE KETUM

Demirtaş, hükümetin izlediği tutumun bir oyalamadan öte kendi siyasi gündemini ve parti olarak kendi çıkarlarını esas alan bir tutum olduğunu kaydeden  şöyle devam etti: “Ve izledikleri bütün bu politika yani Kürt sorununu çözmeye çalışmaktan öte sürekli AKP’nin geleceğini esas alan bir bakış açısıyla yönetiyorlar. Bu da süreci zaman zaman sıkıntıya sokuyor. Umutları azaltıyor. Hükümet süreci tek taraflı yönetmeye çalıştığı için bunu bir müzakere karşılıklı konuşma diyalog süreci gibi algılamadığı ve böyle kabul etmediği için sıkıntılar çıkıyor. Yoksa hükümetin böyle kafasında bir oyalama projesi olsa dahi bunu hayata geçirme şansı yok. Çünkü içerde ve dışarıda siyasi gelişmeler büyük bir hızla devam ediyor. Hükümetin bu işi aylara yaymasının imkanı yok. Ama adım atma konusunda son derece ketumlar. Atacağı, atması gerektiği adımları atarken de bir müzakere anlayışıyla hareket etmek yerine tek taraflı olarak ben istediğim zaman istediğim gibi yaparım gibi bir anlayışı dayatmaya çalışıyor. Bu da müzakerenin ruhuna terstir. Bu da başlı başına müzakere açısından bir risktir.”

ÇATIŞMALAR YÜZDE YÜZ DURDU

Süreç açısında ciddi bir mesafe kat edilmediğinin altını çizen Demirtaş şunları ifade etti: “Biz demokratikleşme paketinin tartışmaya açılması, öneriye açık hale getirilmesi ve bunun üzerine 15 Ekim’e kadar şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda henüz mesafe kat edilmiş değil. İlk başta İmralı’da varılan mutabakata bakmak lazım. Yani İmralı’da Sayın Öcalan ile devlet heyeti adına yapılan görüşmelerde birinci aşamadan kastedilen şeyin PKK gerillalarının yüzde yüzünün sınır dışına çıkması değildi, çatışmasızlığın yüzde yüz durmasıydı. Pratikte ne konuşulmuşsa o uygulanıyor şimdi. Takvim de aşağı yukarı bu şekilde ifade edilmişti. Çatışmalar yüzde yüz durdu. Ölümler durdu. İstenen buydu bu da sağlandı. Dolayısıyla hükümetin şimdi çıkıp ‘yüzde yüz çekilmediler’ şeklinde bir tartışma başlatması doğru değildir. Velev ki hiç çekilmediler; Türkiye demokratikleşmeyecek mi? Hükümet demokratikleşme paketi, açılım falan yapmayacak mı? Yani ölümler durdu ve hiç çekilmediler. Ve 50 yıl daha durdular böyle, ne olacak? Bunun bir mantığı olabilir mi? Söylenen şey ipe un sermenin gerekçesidir. Adım atmak isteyen hükümet pratik olarak gençleri Dersim’in dağlarından indirmek ister. Kandil’den inmek daha uzun sürer. Hazır Dersim’deler, oradan gelsinler. Madem öyle yani gerçekten Ekim’de Kasım’da silahsızlanma gelecekse, demokratikleşme paketi buna hizmet edecekse, hükümet de bu konuda samimiyse hala niye ısrarla ‘Kandil’e çıksınlar’ diyorlar ki. Kimi belki de daha Kandil’e yetişmeden belki yasa çıkacak değil mi hükümete göre. Hükümet madem çözmek istiyor, böyle senelere bırakmak istemiyorlar. O halde neden ısrar ediyorlar, yüzde yüzünün dışarı çıkması için. Zaten çıkıyorlar. Gidişler devam ediyor. Bence bu tartışmayı uzatmak sürece katkı sunmuyor. Hükümet bu tartışmayı daha fazla uzatmasın.”

Gerillanın geri çekilmesine ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Demirtaş, “PKK için Kürt Özgürlük hareketi için esas olan yüzde yüz çatışmasızlık olacak. Savaş kesinlikle duracak. Karşılıklı duracak. PKK silahlı güçleri sınırın dışına çıkacak. Silahlı güçlerin hepsi, yüzde yüzü çekilecek ondan sonra demokratikleşme olacak diye bir şey konuşulmamış ki. Sanki ortada bir mutabakat var da bu ihlal ediliyor. Ama böyle bir şey yok” diye belirtti.

ANADİLDE EĞİTİM YOKTUR DEMEK, KÜRTLERLE ALAY ETMEKTİR

Başbakan Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşü yaptığı açıklamalar ile “anadilde eğitim” gibi konulara da değinen Demirtaş, şu şekilde devam etti:  ”Anadilde eğitim yasa değil anayasa konusudur. Dolayısıyla bir yasa değişikliği ile anadili serbest bırakmak mümkün değildir. Yasalar dolanarak yapılabilir. Bu da kalıcı bir şey olmaz. Bir güvencede sağlamaz. Fakat biliyorsunuz Anayasa’da da dün yapılan tartışmalarda AKP-CHP-MHP ilk üç maddede uzlaştılar. ‘Devletin resmi dili Türkçedir’ meselesinde de 1982 Anayasası esas alındı. Ki son hali değil bu altını çizerek belirtiyorum. Orada partilerin temsilcisi görüş belirtiyorlar. Son karar sonra veriliyor. AKP de CHP de biz de son tutumumuzu değiştirebiliyoruz. MHP çok değiştirmiyor; ama diğer partiler revize edebiliyor. Bu son hali değil. Ama son hali böyle geçerse biz buna asla evet demeyiz. Anadilde eğitimin çözülmediği bir yerde Kürt sorununun yüzde 99′u duruyor demektir. Çünkü Kürt sorunu dil meselesidir. Ve ağırlıklı olarak anadilde eğitim meselesidir. Anadilde eğitim yoktur demek; ben Kürt sorununu çözmüyorum Kürtlerle alay ediyorum demektir. Böyle bir şeyi hiç kimse kabul etmez. Er geç bu ülkede anadilde eğitim görülecek. Bu ülkenin bölünmediği de görülecek. Ama bunun periyodunu biraz demokratik ve özgürlük mücadelesi belirler. Başbakan bunu tek başına belirleyemez.”

ÖCALAN ÇOK SABIRLI DAVRANIYOR

Birinci aşamanın iyi gittiğini vurgulayan Demirtaş, “Çünkü birinci aşamada görev Kürt tarafınındı. Birinci aşamanın muhatabı Kürt tarafıydı. O yüzden süreç iyi gidiyordu” dedi. Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama ikinci aşamada sorumlu hükümettir. Kendi sorumluluğunu yerine getirmediği için süreç tartışmalı hale geliyor. Kürtlerden kaynaklı süreci zora sokan hiçbir şey yok. Hükümetin adım atması önünde iç ve dış hiç bir engelde yok. Eskiden ordu derin devlet gibi bahaneler vardı. Yani küçük bir demokrasi paketi hazırlamak hükümet açısında herhalde hiç de zor değildir. Burada devreye giren bize göre şöyle bir şey vardır. Burada devreye giren bir kaç önemli nokta var. Bir; Hükümetin parti olarak AKP’nin demokrasi çıtası son derece düşüktür. Meseleye bakış açısı paradigması sıkıntılıdır. İki; ideolojik bir bagajı var. AKP’de özellikle Türk İslamcı bakış açısı ve İslamiyet’e bulaştırılan milliyetçi bakış açısı nedeniyle Kürt sorununa yaklaşımda ciddi sıkıntılar var. Üçüncüsü; bölge dengeleri ve bölgedeki gidişat gözönünde bulundurarak, Kürtleri daha önemli bir aktör, daha etkili bir muhatap haline dönüştürme kaygısı var. Bunlar üçü birarada düşünüldüğünde AKP’nin adım atmasını engelleyen durumlar olarak duruyor.”

Demirtaş, “Öcalan çok istekli, sürecin olumlu sonuçlanması anlamında. Daha önce de bir demecimde belirttim. Bir kez daha bozulursa süreç, aynı sürece dönme şansı olmayabilir. Aynı periyodu aynı dengeleri yakalamak mümkün değil. Bu yüzden kendisi çok sabırlı davranıyor. Hani en küçük umut kırıntısını yaratmak için çaba sarfediyor. Ben onu görüyorum. İmralı’da yapılan görüşmelerde” diye konuştu.

ÖCALAN ŞU AN SÜRECİN YÜRÜTÜCÜSÜDÜR

“Öcalan’ın stratejik ele alınması” konusundaki soruya cevap veren Demirtaş, “Abdullah Öcalan şu an sürecin aktörüdür, yürütücüsüdür. Şimdi bunu herkes biliyor. Heyet de bunu biliyor” vurgusunu yaptı.

Demirtaş şunları ekledi: “İlk günlerde Ocak, Şubat aylarında hem devlet heyeti hem de bizatihi kendisi bu talebi teyit etti. Bunların yapılacağını söyledi. Hem adadaki heyette iletti bunu. Biz oradayken hem de Adalet Bakanı benim de içinde bulunduğum heyete bunun yapılacağını söyledi. Şimdi gazetecilerin, sivil toplum kurumlarının ziyareti bunların hepsi hükümetin vereceği kararlardır. Çözüm sürecinde bu tür şeyler mevzuata aykırı değil, bunların hepsi var. Bunlar nereden çıkmış, bu yasaya aykırı şeklinde işi kıvırmaya çalışıyorlar. Cesaretiniz yoksa bu işe niye girdiniz. Bu iş cesaret işidir. Evet gazeteciler adada Abdullah Öcalan ile görüşebilir diyebilmeli hükümet. Yüzyıllık devasa bir söylemi çözüyorsun. Bunu söylemek bile hükümet açısından bir zulüm gibi algılanıyor. Bir fotoğraf bile böyle ifade ediliyor. Böyle yürürse bu Sayın Öcalan’ı kullanma veya kullanmaya devam etme niyetidir. Ve Sayın Öcalan kendisini şöyle ifade etti, ‘Gençlerin ölümünün durması için benim kullanılmam gerekiyorsa ben buna bilerek göz yumdum. Çünkü gençlerin ölümünün durmasının başka yolu yoktu. Ama bundan sonra hükümet bana bir enstrüman, kullanılacak bir araç gibi yaklaşamaz. Bunu heyetle de defalarca görüştüm’ diyor. Herkesin de bunu bilmesi lazım. ‘Ben bir halk önderiyim. Ben bir araç değilim. Beni bu şekilde bir halk önderi olarak ele alırlarsa görüşürüm. Onun dışında benim bunu yürütmem mümkün değil’ diyor. Stratejik dediği durum budur. Onun dışında kendisinin dış dünyayla görüşmesinin, özgür bırakılması gerekiyor. Örgüt yöneticileri ile gazetecilerle, aydın, yazarlarla belli bir kontrol içinde bu yapılabilir. Ama şu anda bizim dışımızda giden yok. Bunlar Öcalan’ın bir dayatması değil, mutabakatın gereğidir. Daha sürecin başındaki mutabakatın gereğidir. O nedenle devlet bu mutabakatın gereğini yapsın diyor.”

‘ÖCALAN İLE GÖRÜŞMELERİN TUTANAKLARI BİZDE VAR’

Öcalan ile yaptıkları görüşmenin tutanaklarının tamamının kendilerinde olduğunu dile getiren Demirtaş, şunları ifade etti: “Tutanakların tamamı bizde var. Dolayısıyla onların hepsi bizim için belgedir. Bunları ben hükümeti zorlamak için demiyorum. Son derece normal bir şey yapılmıştır. Şimdi bunları görmezlikten gelmenin anlamı yok. Hükümet basit politikalara takılırsa herkes kendine göre bir politika belirleyecektir. Bir yazılı karşılıklı tarafların paylaştığı bir protokol yok. Bunların hepsi sözlü tutanaklardır. Oslo’da tarafların imzaladığı bir protokol olduğunu biliyorum; ama kendim görmedim. Devletle Öcalan arasında bir protokol şimdi yok. Kastettiğim görüşme tutanağıdır. Biz bunları görüşme tutanaklarını deşifre etmek gibi bir tutumumuz yok. Biz hiçbir zaman diyaloğu müzakereyi etkileyecek bir tutum içinde olmayız.”

1993′den bu yana devam eden bir süreç olduğuna işaret eden Demirtaş, “Barış görüşmeleri Turgut Özal döneminden beri devam eden bir süreç. Şu anda devam eden süreç de bunun bir parçasıdır. Konjöktür değişiyor sadece. Onun dışında bir durum değil. Kürt sorunu değişmedi” şeklinde konuştu.

MİT KAYNAKLARI AÇIKLAMA YAPMALI

Kimyasal silah kullanımı ve canlı bomba şeklinde son dönemde basına servis edilen haberlerin MİT kaynaklı olduğunun belirtildiğini ifade eden Demirtaş, “Servis edilen bazı haberler var. Kimyasal kullanımı ve canlı bomba gibi. O haberleri biz de dikkatli izledik. Yani özellikle 1 Eylül yaklaşırken, bu tür haberlerin servis edilmesi bir amaç için olabilir. Buna karşın bütün tarafların dikkatli olması gerekir. Özellikle kaynakları MİT olarak gösterilen açıklamalardır. Bu tür durumlarda hükümetin veya MİT kaynaklarının açıklama yapması gerekiyor” dedi.

KANDİL DAHİL HER YERDE UMUTLAR YÜZDE 90 AZALMIŞ

Son İmralı görüşmesinden sonra birçok alanda edindikleri izlenime dair de bilgi veren Demirtaş, şunları söyledi: “Kandil başta olmak üzere Kürt halkı çoğu yerde umudunu yitirmek üzere. Sürece dair umutlar sürecin başladığı döneme oranla yüzde 90 azalmış durumdadır. Çok önemli bir ölçüde azalmış durumda. Kandil’in süreçle ilgili şu anda içinde bulunduğu durum açıklamaları da çok temkinlidir. Ama kaygıları çok arttığı görülüyor. Başbakan’ın Türkmenistan dönüşü ‘anadilde eğitim yok’ açıklaması bu durumda etkili oldu. Şimdi Başbakan’ın şöyle bir şey yapması gerekiyor. Bunun bir alt yapıya ihtiyacı olduğunu herkes biliyor. Başbakan’dan beklenen bunu takvimlendirmektir. Başbakan’ın böyle demesi bir hayal kırıklığıdır Kürtler açısından. Oysa Başbakan şunu söyleyebilir; bir takvimlendirme yapabilir. Şu periyota şu şu hazırlıklar yapabiliriz ve bunu hep birlikte yapabiliriz diyebilir. Bu yaklaşım başka bir şeydir. Ama olmaz demek yüzyıldır devam eden sorunu böyle ele almak doğru değil. Bu dili kullanmamak lazımdır.”

‘TAKVİM İŞLEMEZSE, ELİMİZDEKİ TÜM İMKANLARI KULLANIRIZ’

8 komisyon ile ilgili tartışmalara da değinen Demirtaş, şöyle konuştu: “Demokratikleşmenin 8 alt başlıkta adımlarının atılması lazım. Bunu böyle algılamak önemli. Anayasa’da hukuksal alanda yapılacak değişiklikler, sivil toplum alanında yapılacak değişiklikler, kadın özgürlüğü, çevre hakları, iç güvenlik savunma gibi 8 alt başlıkta ilerleme olması lazım. Özel komisyonlar kurulabilir bunun için. Hükümet de bu komisyonların içinde yer almak istiyorsa bunun içinde yer alabilir. Bu da orada konuşulmuş bir durum. Hükümet buna da yaklaşmıyor. Bunlar tek taraflı süreci ilerletme konusundaki ısrarını gösteriyor. Hükümetin daha dikkatli bir dil kullanılmasını biz arzularız. Hükümetin şu anda üretmesi gereken şey laf değil iştir. Lafla hakaretlerle sürece yaklaşmak yerine, asıl işleri konusunda devam etseler bunlara gerek kalmaz. PKK’yi kamuoyunun nezdinde çok küçümsediklerini göstermeye çalışıyorlar. Ama öyle olmadığı bir gerçek. Bunu onlar da biliyor. Üsten egemen bir söylem AKP’nin paniklediğini gösteriyor. PKK’ye hakaret etmek yerine daha ciddi bir üslup kullanılabilir. Bu da taraflarda daha ciddi bir durum geliştirebilir. Bu da mutabakatın birinci maddesidir. Orada İmralı’da varılan mutabakatın birinci maddesidir. ‘Taraflar dil ve üsluplarına dikkat etmelidir’ deniliyor. KCK Eş Genel Başkanı Cemil Bayık’ta ifade ediyor, ‘Karşılıksız, protokolsüz, üçüncü bir ülkenin garantörlüğü olmadan tanığı bile olmadan biz tek bir çağrıyla güçlerimizi geri çekmeye başladık. Süreç ilerlesin diye yaptık. Muazzam bir güven yaratmaya çalıştık. Askeri olarak son 30 yılın en zirve noktasında olmamıza rağmen biz tamam dedik. Bunun ötesinde bizden ne istiyorlar. Pişman olduğumuzu mu belirtmemizi belirtiyorlar. Dolayısıyla bizden beklenti yerine niye adım atmıyorlar. Biz bunu sırf Ankara adım atabilsin diye güven ortamı oluşsun diye yaptık’ diyor. Kürtlerin içinde bulunduğu ruh halinin iyi hesaplanması gerekir. Şu anda adım atması gereken hükümettir. PKK geri çekilmeseydi herkes olduğu yerde kalsaydı o zaman hükümet sert bir dil kullanabilirdi. Ama yaptılar. Şu an PKK’ye laf söylenmesi gereken PKK değil hükümettir. Buradan bakıldığında PKK’nin neden sert bir dile kaydığına iyi bakmak gerekiyor. Takvim işlemezse, biz BDP olarak bir mücadele geleneğinden geliyoruz. Elimizdeki imkanı kullanırız. KCK ne yapar onu bilmeyiz; ama biz sert bir muhalefeti süreci doğru rayına oturtmak için yaparız.”

30 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; firatnews.com