Evrensel: LGBT Hareketi’nin geleceğinde Gezi ‘Gezi’den forumlara bugünden geleceğe’ – Mehmet Tarhan

Türkiye LGBT hareketi, dünyaya kıyasla oldukça geç bir dönemde; 90’larda ortaya çıkmış olsa da sosyal hareketler açısından kısa sayılabilecek 20 yıl gibi bir sürede önemli bir başarı kazanmış görünüyor. Özellikle Haziran Direnişi ya da Gezi Direnişi olarak adlandırılan ve halen sürmekte olan direnişin LGBT Hareketi’ne katkısı, 30 Haziran’daki 11. Onur Yürüyüşü’nde kimi kaynaklara göre 50 bin kişinin katılmasıyla somut olarak da görülmüştür diyebiliriz. Her ne kadar bu sayı Gezi rüzgarına bağlanabilecekse de geçtiğimiz yılki yürüyüşe yaklaşık 20 bin kişinin katılmış olması hareketin kendi kitlesini ve destekçilerini harekete geçirme becerisini ortaya koyuyor.

lgbt_onur_yuruyusu

Şimdiye kadar Türkiye’de LGBT Hareketi’nin tarihini kabaca üç döneme ayırageliyordum ancak Haziran Direnişi ile artık yeni bir dönemden de bahsedilebilir. Elbette bu yeni dönem LGBT Hareketi’nin elde ettiği gücü/desteği nasıl kullanacağını da göreceğimiz bir dönem olacak. Ama önce hareketin tarihine ve dönemlere tekrar bir bakalım:

1- Bir Araya Gelme: LGBT hareketinin ilk dönemi olarak adlandırabileceğimiz bu dönem, çoğunlukla 90’ların başında İstanbul (Lambdaistanbul) ve Ankara’da (Kaos GL) neredeyse eşzamanlı olarak ortaya çıkan ilk örgütlenme çabalarına işaret etse de 80lerin sonundaki bazı örgütlenme çabalarını da unutmamak gerekir. Radikal Sol Yeşil Parti Girişimi ve özellikle transların şiddete karşı eylemleri zemini hazırlamıştır. Bu ilk bir araya gelme çabalarıyla ortaya çıkan örgütler daha çok LGBT’lerin birbirlerini bulmaları ve yalnız olmadıkları bilgisi üzerinden bir özgüven geliştirmelerine vesile oldu. O zamanlar bir fanzin olan Kaos GL dergisi LGBT belleğini bir araya getirmeye başladı.

2- Ortaya Çıkma: 90’ların sonundan itibaren özellikle anarşist-antimilitarist, feminist ve ekolojist örgütlerle diyalogun geliştiği bu dönem; özellikle 2001 yılı 1 Mayıs’ında Kaos GL’nin mitinge kendi pankartıyla katılması sonucu Türkiye demokratik kamuoyuna yönelik bir açılma dönemi olarak tanımlanabilir. Lambdaistanbul ev sahipliğinde yapılan Onur Haftası etkinliklerinin 2003 yılında 15-20 kişilik de olsa bir Onur Yürüyüşü ile sokağa taşınması ise “biz de varız” söyleminin yerini “biz varız” söylemine bırakması olarak okunabilir. Elbette Irak işgali sürecinde savaş karşıtı eylemlere ve platformlara katılımdan da beslendi bu özgüven. Yine 1999-2004 arasındaki ateşkes ve Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen Toplumsal Ekoloji söylemi LGBT Hareketi’nin diğer sosyal hareketlerle ilişkilenmesine daha elverişli bir ortam sağladı. Kaos GL ve Lambdaistanbul bu dönemde birer Kültür Merkezi açarak kendi alanlarını oluşturmuş oldular.

3- Siyasallaşma: LGBT örgütleri 2005ten itibaren dernekleşerek kurumsal yapılarını oluşturmaya başladılar. Bu kurumsallaşmayı özellikle hukuk alanından başlayarak taleplerin geliştirilmesi ve bunların kampanyalaştırlması izledi. DEHAP’ın cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını tüzüğüne almasıyla güncel siyaseti de LGBT hareketine açmış oldu. Kaos GL ve Lambdaistanbul gibi LGBT dernekleri dışında Transların özgün sorunlarına ağırlık veren Pembe Hayat ve İstanbul LGBTT dernekleri de kuruldu. Örgütlenmeyi kolaylaştıran 2004 AB reformları ve sivil toplum alanındaki genişleme bu grupların pek çok sosyal hareketle ilişkilenmesini, hatta organik bağlar kurmasını sağladı. Hatta 2005 yılında cezaevinde olduğum dönem yapılan vicdani red kampanyalarının neredeyse omurgası bu gruplar tarafından oluşturuldu. Anayasa, Nefret Suçu, Ayrımcılık gibi doğrudan ilgili konular kadar vicdani red ya da tekel direnişi gibi ilgisiz görülebilecek konularda da politika ve eylem üreten hareket; özellikle DEHAP-DTP-BDP çizgisi ve demokratik muhalefetle önemli bağlar oluşturdu. Anayasa çalışmaları ise özellikle CHP ile ilişkilerin geliştirilmesini kolaylaştırdı. Bu dönemde Onur Yürüyüşü’ne katılım da 15-20’lerden 15-20 binlere doğru geometrik olarak arttı.

4- Gezi: Türkiye’deki demokratik muhalefetle bağları oldukça güçlü olan LGBT Hareketi başından bu yana haklar ve özgürlükler alanına bütüncül olarak bakmaya çaba sarfetmiştir. Kentsel Dönüşüm ise Ülker, Pürtelaş sokak deneyimlerinin hatırasıyla, özellikle transların hayatını doğrudan tehdit eden bir kavram olarak her zaman gündemde yer almış, hatta birkaç yıl önce Onur Haftası’na ana tema olarak seçilmiştir. Beyoğlu’ndaki kentsel dönüşüme Tarlabaşı ve Emek Sineması üzerinden doğrudan karşı çıkan muhalefette yerini almıştır. “Demirören yıkılsın, Tayyip altında kalsın” sloganı ilk kez Demirören AVM inşaatı başladığı yıl bir Onur Yürüyüşü’nde atılmıştı. Gezi Parkı da LGBT’lerin belleği açısından önemli bir mekandır. Her ne kadar internetin gelişimiyle hafiflemiş görünse de LGBT’ler için hala birbirini bulmak önemli olmuştur ve Gezi parkı da bu işlevini halen sürdürmektedir. Dolayısıyla LGBT Hareketi’nin Gezi’deki yıkıma sessiz kalması beklenemezdi. Örgütlerin tamamının örgütsüz LGBT’leri de kapsayacak şekilde LGBT BLOK adı altında direnişe katılması ile toplumun pek çok farklı kesimiyle bağlarının oluştuğu veya güçlendiği söylenebilir.

LGBT hareketi ortaya çıkışından itibaren en önemli iş olarak “görünürlük” politikalarını ve bunu sağlayacak eylemleri görmüştür. Bugün de hala Haziran Direnişi ile ilgili yapılan değerlendirmelerde en önemli kazanım olarak “görünürlük”ün artması görülmektedir. Ancak gelinen aşamada görünürlük sorunu kalmamıştır. İktidar ve egemen kültür haklarını inkar etse dahi LGBT’lerin var olduğu gerçeğini kabullenmiştir. Bu noktada hareketin önümüzdeki dönem “görünürlük” politikaları yerine ya da beraberinde nasıl bir siyasi hat oluşturacağı dikkatle izlenmelidir. Toplumsal meşruiyet açısından sağlanan bu büyük kazanım; ülke siyasetinde önemli bir aktör olmanın yanısıra siyaseten belirleyici bir harekete evrilmenin aracı olabilir. Haftalardır en çok söylediğimiz slogan: Bu daha başlangıç…

Mehmet Tarhan
14 Temmuz 2013

Kaynak;evrensel.net