Evrensel: Zayıf halka nerede? – M.Sinan Birdal

Gezi olaylarını takip eden tüm gözlemciler şu soruya odaklanmış durumda: Başbakanın aklındaki plan ne? Muhtelif kuramlar mevcut ancak toplumsal muhalefetin sorması gerek esas soru: Zayıf halka nerede? Gezi gösterilerine karşı gerçekleştirilen şiddetli polis saldırıları ister istemez çoğu gözlemcinin dikkatini taktik sorulara yöneltiyor. Bu şüphesiz kendini savunmaya çalışan herkes için kaçınılmaz ve gerekli bir çaba. Ancak bu çabanın yanında siyasi stratejiye de değinmek gerekiyor.
Gezi protestoları uzun zamandan beri Türkiye’de ilk defa popülist demokratik bir hareketin ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır.

emek

Arjantinli Sosyolog Torcuato Di Tella’ya göre popülist bir hareketin ortaya çıkışı için üç şart gerekmektedir: 1) yaşamdaki özlemleri iş hayatındaki doyumsuzlukla çatışan antistatükocu bir elit, 2) yükselen beklentilerinin karşılanmamasından ötürü harekete geçen kitleler, 3) geniş kitlelerin duygularına hitap eden bir ideoloji. Hem neoliberal kent yönetimi, iş güvencesizliği ve doyumsuzluğu yaşayan orta sınıflar hem de çok çeşitli taleplerinin karşılanmamasından dolayı sokaklara çıkan kent yoksulları Gezi hareketlerinde mevcut. Ancak bu karışım henüz popülist bir ideoloji üretebilmiş değil. Bu ortamda gösterilere katılan geniş halk kitleleri “şerefine Tayyip”, “zıplamayan Tayyip’tir”, “Tayyip istifa”, “Hükümet istifa” gibi doğrudan hükümet ve başbakanı hedefleyen sloganlarla öfkesini ifade ediyor. Bu öfke sokağa çıkan kitleleri birleştiriyor ve kararlılığını pekiştiriyor. Ancak gösterilerin ve göstericilerin selameti ve geleceği kendileri dışındaki halk kitlelerine yönelik bir siyasal iletişim kanalını açmalarına bağlı. Aksi halde gösterilerin toplum nezdindeki meşruiyeti hükümet tarafından zedelenebilir. Sonuç itibariyle hegemonya parçanın bütünü temsil etme iddiasıdır ve hem AKP hem de göstericiler halkı temsil ettikleri iddiasını taşıdıkları ölçüde üstünlük sağlayabilirler.

Gösteriler karşısında AKP’nin temel stratejisi “Erdoğan’ı yedirtmeyiz” şeklinde özetlenebilecek bir söylem etrafında şekillendi. Bu söylem bir yandan AKP’nin üzerine oturduğu koalisyonu bir arada tutma işlevi görürken, diğer yandan Gezi gösterilerini izole etmeyi amaçlamaktadır. Böylece AKP oy oranı üstünden halkı temsil ettiğini ve gösterilerin halka karşı hareketler olduğunu iddia etmektedir. Bu stratejiyi açıklamak için AKP gibi hegemonik popülist hareketlerin lider ve kitle arasında kurulan duygusal bağlar ve karizma ilişkisine dayandığını anlamak gerekir. Peron gibi tarihsel öncellerinde simgeleşen balkondan kitlelere seslenen karizmatik lider bu tip hareketlerin prototipini oluşturur. Liderin söylemi elitler, bürokrasi ve kurumlara karşı halk öfkesini dile getirir ve bunlara karşı kendisini halkın iradesinin vücuda gelmiş hali olduğunu iddia eder. Bu söylem başarıya ulaştığı ölçüde lider simgeleşir hegemonyanın ve onu oluşturan siyasi koalisyonun temel meşruiyet unsuru haline gelir. Lideri destekleyen kitleler lider simgesiyle ne kadar özdeşleşirse rejime karşı muhalefeti kendine karşı bir hareket olarak algılar. Rejimin zaafları ve hataları ise lideri çevreleyen danışmanlara ve bürokratlara yüklenirken, rejime ilişkin her eleştirinin karşısına liderin karizması dikilir. Başbakanın Kuzey Afrika gezisinden dönüşünden itibaren düzenlenen mitinglerdeki söylemi bu stratejinin izlendiğini göstermektedir. “Bidon kafalılar, göbeğini kaşıyanlar diyen elitler” sözleri gösterilerin “faiz lobisi”, zengin iş adamları ve dış güçler tarafından düzenlendiği anlatılarıyla birleşmekte ve halk kendisini temsil ettiği iddia edilen liderine, aslında AKP rejimine, sahip çıkmaya çağrılmaktadır.

Bu söyleme karşı gösterileri destekleyen çeşitli çevreler Başbakanı “diktatör” olarak çerçeveleyen bir söyleme meylediyorlar. Bu söylem bir yandan gösteriye katılan kitlelerin polis saldırılarıyla perçinlenen öfkesini ifade ederken, diğer yandan AKP’nin uyguladığı söylemsel stratejiye uygun gelişiyor. Başka örneklerde olduğu gibi bu strateji toplumsal muhalefeti antiAKP ve antierdoğan pozisyonuna zorlayarak izole etmeye ve boğmaya çalışıyor. Seçim sandığına dayandırdığı “yüzde elli” söylemiyle AKP muhalefeti tek bir noktada mücadele etmeye çağırıyor. Buna karşı toplumsal muhalefet provokasyona gelmemeli, söylemini hegemonik simgeden ziyade halkın beklentilerini yükselten ve onun duygularına hitap eden bir zeminde kurmalıdır.

Gezi Parkı bağlamında böyle bir antihegemonik söylem barınma, sağlık ve eğitim olmak gibi geniş kitlelerin beklentilerini temel hak ve özgürlükler ve kent hizmetleriyle bağlantılandıran bir temelde oluşabilir. Gezi gösterileri “yüzde elli” karşısında sandıktan kaçan değil sandığı yaygınlaştıran ve karar almayı en küçük yerleşim birimine kadar indiren talepleri dile getirmelidir. Bu söylem Gezi Parkı’nı tüzel kişilikleri ortadan kalktığı için ortak kullanım alanlarını kaybeden köyler, işlevsizleştirilen muhtarlıklar, parksız mahalleler, göstermelik kent konseylerinin halk temsiline uygun hale getirilmesi gibi bir dizi taleple birleştirdiği ölçüde hem gösterilerin toplumsal meşruiyetini sağlamlaştıracak hem de AKP’ye liderinin simgesini savunmak dışında cevap vermek zorunda kalacağı sayısız konu ortaya çıkaracaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin mali, idari ve siyasi özerkliği ve halk katılımı denetimine açılması talepleri AKP hegemonyasının en zayıf halkasını oluşturmaktadır.

M.Sinan Birdal
14 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; evrensel.net