Evrensel: Her yer Taksim her yer kamera

Gezi direnişi, parka gelen herkeste “Acaba ben ne yapabilirim?” sorusunu sorduran bir dayanışma ruhu yarattı. Doktorlar, eczacılar, hukukçular, öğrenciler, sanatçılar, kadınlar hemen hemen herkes kendine göre görevler aldı, oradaki yaşamın bir parçası oldu. Direnişin en çok konuşulan ‘Hit’leri bu insanlar tarafından yazıldı, çizildi, söylendi. “Videoccupy” da bu ruhun içinden çıkan bir grup.

vİDEOCUPPY 1

Haziran ayının başlarında mail kutumuza bir çağrı gelmişti. “Biz bir grup aktivist, video eylemci ve belgeselci, on beş günden bu yana video kameralarımızla direnişin tüm anlarını kaydettik. İki kişilik bir ekiple başladığımız ‘Videoccupy’a direnişin 15. gününde 40 kişilik bir ekiple, kolektif çalışma prensibimizle devam ediyoruz. Bizim kayıtlarımız bugün ana akım medyanın manipüle ettiği görüntülerden, polis kameralarının fişleyici kayıtlarından farklı olarak, otoriter bakıştan bağımsız, direnişçinin gözü oldu; yarınsa direnişin görsel belleğinin oluşmasını sağlayacağına inanıyoruz. Bu niyetle Gezi Parkı içerisindeki müştereklerimiz çadırında kurduğumuz ‘Videoccupy’ masasında ulaşabildiğimiz tüm görüntülerden bir arşiv oluşturuyoruz. Arşivde toplanan tüm görsel malzemeyi internet üzerindeki bir portalda her tür kullanıma, paylaşıma açacağız. Bu konuda destek olmak isterseniz lütfen bizimle irtibata geçin” diyordu e-posta. Üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. Onlar çağrılarına devam etmiş, kendi çektiklerinin yanı sıra gelen yüzlerce fotoğraf, videoyu tasnif etmişler, kendi sayfalarından yayınlamaya başlamışlardı bile.

Her şeyin müthiş hızlı geliştiği, değiştiği bir süreç olarak devam eden direnişe ellerinde kamera koşturmaktan bir türlü buluşamadığımız ekiple bu hafta buluştuk. Mekanımız tabii ki Gezi Parkı’ydı. Oturduk çimlere ve açtık ses kayıt cihazımızı. Mevzu çekimden çok Gezi ve gördüklerimiz, yaşadıklarımız oldu tabi. Anlaşılan konuşacak çok şey birikmiş, birikiyor…

Röportajı “Videoccupy” ekibiyle yaptık. Günlük yaşamlarında farklı farklı alanlarda çalışan arkadaşlar kendilerine verdikleri bu ismin röportajın da öznesi olmasını istediler.

Bu işi yapmaya nasıl karar verdiniz ve çekimlere nasıl başladınız?
Haziran’da Park’tayken “Biz nasıl bir şeyle destek olabiliriz” diye düşünürken, videodan, çekimden anlayan birileri olarak bunu yapabileceğimize karar verdik. Kameraları nereden bulacağız, montajlamayı nasıl yapacağız derken birkaç gün geçti. Sonra da zaten çekimlere başladık. İlk olarak bir çağrı yaptık. Görsel hafıza oluşturmak içindi bu çağrı. Bu arada herkes de çekiyor olan biteni… Zaten herkesin çekiyor olması bu havuzu oluşturmak için ilk gelen fikirdi.

Herkesin çekiyor olması ana akım medyaya karşı bir tepki miydi sizce?
Bunun iki aşama var. İlki insanlar günlerce burada ve gösterilmiyorlar. İnsanlar bunun farkına vardılar ve çok büyük tepki gösterdiler. Ana akım medyada var olmamak insanlarda “Ben buradayım ama medya başka bir şeyi gösteriyor” düşüncesine ve sosyal medyaya da bireysel medyanın kullanımının yoğunlaşmasına yol açtı. Ama ana akım medyada var olmamak ilk defa “Ben yok muyum? Var olduğumu nasıl kanıtlarım”ı düşündürdü. Var olduklarını kendi çektikleriyle kanıtladı insanlar. Kendi varlığını inkar edenlere karşı “Ben buradayım” dediler.

Sizi çekim yapmaya iten de biraz bu oldu sanırım…
“Kimse bunu göstermiyor, biz gösterelim” gibi bir kaygıyla başlamadık. Biz zaten buradayız, parktayız, direniyoruz. Amaç şahit olmak ya da göstermek değil , yaşadıklarımızı belgelemek aslında. İnsanların, “Biz Kürtlerin ne yaşadığını daha yeni anlıyoruz. Onların ne yaşadıklarını göstermediler, şimdi de bizi göstermiyorlar” şeklindeki açıklamalarını herkes duydu. “Aman bunları yayalım, sesimizi duyuralım” kaygısı da zaten bu farkındalıkla gelişti.

AYNI BEDENİN İÇİNDE TAKILIYORUZ

Çekimlerde pek çok şey gördünüz, gördük. Sizi en çok etkileyen ne oldu?
En çok etkileyeni söylemek zor. Çünkü bazısından bir şeyler öğreniyorsun, kimisinde çok eğleniyorsun, kimisinde ise nefes almakta zorlanıyorsun. Bu süreç bana şöyle geliyor; Yaşanabilecek birçok şeyi yaşattı, kanıksattı. Gazdan kaçmamayı kanıksattı. Mesela “Benim maske 1-2 gazı kaldırıyor da üçte sıkıntı yaşıyor” diye bir cümle kuruyorsun artık… Maske ve baretin normalleşmesinin ötesinde insanların kendilerini ifade ettiği bir araç haline gelmesi… Kaskların, baretlerin boyanması… Sadece kişisel bir araç değil, kendi uzvun gibi olması. Bir videoda şunu söylüyordu biri “Aynı bedenin içinde takılıyoruz.” Tam da bu hal. Kol musun? Bacak mısın? O sabah çöp taşınacaksa çöpü taşıyorsun, başka birşeyse o. O vücudun içinde olmak buraya ve birbirimize bağladı. Bunu yapma hali bizi var etti tekrar. Herkesi tekrar var ettiği için biz buraya sarıldık. Buradaki hayat için o sloganımsı halin gerçekleştiğini gördük. Başka bir dünyanın kurulabileceğini gördük.

Ne yapacaksınız elinizdeki görüntüleri?
Şu an elimizdeki görüntüleri sınıflandırmaya çalışıyoruz. Arşiv çalışmasına başladık. Diğer yandan da çekimlerimiz devam ediyor. Biz hafızayı büyük oranda videogramlarla açıyoruz. Başladığımız metoda devam edeceğiz. Ham görüntülerin de arşivlenmesi, belirli bir düzey içinde kullanabilir duruma gelmesi lazım. O ham görüntüler çok değerli. Bu ham görüntüler ne olacak, nasıl kalacak şimdilik bilmiyoruz. Muhtemelen biz “bu ham görüntüleri şu şekilde tasnif ettik” deyince “bende de var” diyenler olacak. Bu noktada bizim akademik bir desteğe ihtiyacımız olacak.

Sevda Aydın
7 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; evrensel.net