Evrensel: Ak‘siber’berlik – Esra Arsan

Sosyal medya bazen çok bilgilendirici, sürprizlerle dolu ve eğlendirici olabiliyor. Bazen de bir o kadar yanıltıcı, çarpıtıcı, maniple edici ve provoke edici. Konvansiyonel medyanın mesajlarına eleştirel bakabilmek için nasıl asgari bir medya okuryazarlığı gerekiyorsa, sosyal medyada gezinmek için de bazı temel bilgilere, becerilere sahip olmak gerekiyor. Bu asgari becerilerin arasında güvenilir bilgi kaynağını seçmek ve izlemek kadar, bilgi kirliliği, siyasal propaganda veya manipülasyon için kurulmuş anonim hesapların teşhis edilmesi de sayılabilir.

KARA PROPAGANDA’NIN HER TÜRLÜSÜ

esraarsan4Facebook ve Twitter gibi insanların duygu ve düşüncelerini paylaştıkları, ama aynı zamanda yurttaşların siyasal katılım ve aktivizm için kullandıkları mecralar akademik anlamda incelen birer fenomen. Sosyal medyada ortak anlamlar, arayışlar, eski ve yeni olaylar, dostlar ve düşmanlar var. Orada sözlü hikayeler anlatılıyor, mitler ve efsaneler ortaya dökülüyor, tarihsel hesaplaşmalar gündeme geliyor, güncel tartışmalar yapılıyor.
İş siyasete geldiğinde, sosyal medya adeta bir dijital savaş alanı gibi. Bir siyasal iletişim ortamı olarak sosyal medyada karakterler sanki birer savaş oyununun aktörleri gibi hareket ediyorlar. Sosyal medyada gözlediğimiz algı savaşları, bize siyasetin doğasına ilişkin yeni bir okuma yapma fırsatı tanıyor. Sadece siyaset savaşının kendisini değil, aynı zamanda o savaşa verilen desteği ve kolektif psikolojik tepkileri de az çok gözlemleme şansımız oluyor. Siber siyasal savaşın taraflarını izlerken, düşmana ilişkin anlamın üretim sürecine tanıklık ediyoruz; askeri ve sivil aktörüyle, kara propagandanın her türlüsünü izleme imkanı buluyoruz.
İşte bugün size böyle bir sosyal medya savaşından bahsedeceğim. Haziran 2013’te, tam da Gezi olayları patlak verdikten sonra kurulan bir Twitter hesabı -belki cephesi demek daha doğru- bu dijital siyasal savaş psikolojisini anlamamız için örnek teşkil ediyor. Bilgisayar oyunlarında sıkça kullanılan bir terimi, “Wake Up Attack”ı kendilerine profil adı olarak seçen bu grup, ben bu yazıyı yazmaya başladığımda 12 bin 113 kullanıcı tarafından izleniyordu. İngilizce bir terim olan “wake up attack”, Türkçeye “uyanış saldırısı” olarak çevrilebilir. Ama, bunun bilgisayar oyunlarındaki anlamı başka. Mortal Combat gibi savaş oyunlarında wake up attack vurulmuş, yere düşmüş olan savaşçının düştüğü yerden doğrulup hasmına kavgayı kendi lehine çevirecek ağır bir darbe indirmesi demek.

esraarsan2

HESAP GEZİ’DEN SONRA AÇILMIŞ

Wake Up Attack adlı bu anonim Twitter hesabı da Gezi protestolarından hemen sonra açılmış ve belli ki düşmanını (Ağır darbesini aldığı hasmını) Gezi’ye destek verenler ve AKP karşıtları olarak belirlemiş. Gezi’ye destek verenler hakkında komplo teorisi ve kara propaganda broşürü gibi de algılanabilecek olan bu hesapta kullanılan dil ve düşman algısı yaratmak/pekiştirmek için seçilen yöntemler, kullanıcıların iletişim biliminin inceliklerine hakim oldukları izlenimi veriyor. Bu hesapta güya siyasal “analiz” yapılıyor ve düşmanlar “deşifre” ediliyor. AKP’nin politikalarına muhalefet eden “düşman”, aynı bir savaş oyunundaki gibi “ifşa” tekmeleriyle ve “deşifre” yumruklarıyla yere serilmeye çalışılıyor. Wake Up Attack’ta içerik üretenler, istatistiksel veriden, gazete haberlerine kadar paylaştıkları her bilginin ardında mutlaka bir “siyonist odak” ve “vatan haini” buluyorlar. Böylelikle, kurdukları büyük düşman anlatısının temelini ince ince örüyorlar. Uyanış saldırısını yapanlara bakılırsa, Gezi’ye destek verenler de, AKP politikalarını eleştirenler de, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı harcamaya çalışanlar da, ODTÜ protestolarını organize edenler de, İstanbul Gülsuyu, Okmeydanı ve Gazi Mahallelerinde polise direnenler de düşman. Wake Up Attack’çılar bu bahsi geçenlere destek olan yerli yabancı gazeteci, siyasetçi, akademisyen, yazar, dizi oyuncusu, öğrenci, kim varsa, hepsini düşman ilan ediyor ve onlarla savaşa girişiyor.

Savaş sosyal alemde olunca, düşmanı yenme stratejisi olarak algı yönetimi, iftira ve hedef gösterme seçilmiş. Nitekim, kendileri de algı yönetiminin inceliklerine birkaç Twitter girdilerinde değinmişler. Şöyle diyorlar: “Kitlelerin algısını yönetmek için ‘gerilim’ önemli bir unsurdur. Güçlü olmak isteyen taraf kontrollü gerilim ve şiddeti kullanır. Psikolojik harpte önce hedef kitlenin sinirleri maniple edilir, ardından kontrolü daha kolay sağlanır. Dünya üzerinde savaş artık zihinlerdedir, zihni kontrol eden dünyayı kontrol eder. Bunun yolu ise dezenformasyon ve haber savaşlarıdır.” Eh, önce yaptığın işi iyi bileceksin…

esraarsan3

PSİKOLOJİK HARP

Wake Up Attack’ın askerleri, işte tam da fevkalade anlattıkları bu “psikolojik harp” yöntemleriyle, gündemdeki pek çok olay hakkında yalan yanlış bilgiyi dolaşıma sokuyorlar. Mesela, tutuklu gazetecilerin yüzde 90’ının KCK, PKK, DHKPC ve Ergenekon örgütü üyeliğinden hüküm giydiği yalanı gibi. İstanbul yönetilemiyor algısını oluşturmak için uğraşanların kent trafiğini sabote ettikleri yalanı gibi. İngiliz devlet televizyonu BBC’nin de geçmişte bir sunucunun göğüs dekoltesi yüzünden özür dilediği yolundaki hatalı/eksik/çarpıtılmış çeviri gibi. Bunlarla da yetinmiyorlar, Gezi protestolarına destek verenleri, isimleriyle, resimleriyle, sosyal medyada yazdıklarıyla akıllarınca deşifre ediyorlar. Kimler yok ki bu hedef gösterilenler arasında? Müzisyen Aylin Aslım’dan Harun Tekin’e, Yazar Latife Tekin’den Tiyatrocu Müjdat Gezen’e, Gazeteci Bülent Mumay’dan Mehveş Evin’e, Karolin Fişekçi’den Mehmet Ali Alabora’ya, Zaman gazetesinden Hürriyet’e kadar bir sürü kişi ve kurum hakkında en çok Gezi olaylarındaki tutumları üzerinden “düşman” algısı yaratacak içerik üretiliyor. AKP’nin icraatlarını eleştirenler siyonist ve terörist ilan ediliyor. Hedef gösterilenler özgeçmişleriyle, fotoğraflarıyla, kendilerine takılan “hiperseksüel”, “provokatör”, “art niyetli”, “sığ” gibi yorumlarla tarif ediliyor, şeytanlaştırılıyor. Wake Up Attack’ın kurguladığı “düşman” anlatısı içinde sadece Gezi’ye destek verenlerin değil, aynı zamanda Gülen Cemaati destekçisi gazeteci ve entelektüellerin de olması dikkat çekiyor. AKP ile “kavgaya tutuşan” herkes için bir uyanış saldırısı var yani. Wake Up Attack’çılar, profesyonel grafiker elinden çıktığı belli olan logolar, fotoğraflar, vinyetler, posterler, grafikler eşliğinde #Occupygezi “mitini” alaşağı etmeye çalışıyorlar. Gezi eylemleri sırasında sosyal medyanın içeride ve dışarıda etkin kullanımından aldıkları “darbeleri” savuşturup, karşı saldırı yapmak için olsa gerek, onlar da İngilizce, Fransızca ve Almanca içerik üretecek kadroları çalıştırıyorlar. Bu organize ve sistematik siber savaş timi, dört dilde de düzgün cümleler kuruyor, tek bir imla hatası bile yapmadan sistematik içerik üretiyor.

İşin asıl ilginç tarafı, bu kara propaganda hesabının eski Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan tarafından takip ediliyor olması, Başbakanlık Baş Müşaviri Aydın Ünal tarafından Twitter’daki izleyicilerine hararetle tavsiye edilmesi, AK Gençlik ve Ak Kadın hesapları tarafından mütemadiyen alıntılanması (Sosyal medya diliyle Retweet edilmesi).

Wake Up Attack, siyasal iletişim derslerinde incelenebilecek bir güncel kara propaganda örneği. Nefret söylemi, karalama ve iftira suçu açılarından hukuki sorunlar teşkil ediyor. Şu anki haliyle, dijital savaş terminolojisiyle söylersek, bir tür bel aşağısı siyasal siber(berlik) görüntüsü veriyor. Seçimler öncesi siyasal savaşlar Mortal Combat tadında devam ediyor.

esraarsan1

 

25 Ekim 2013
Kaynak: evrensel.net