Radikal: Eril restorasyon – Esra Sarıoğlu

Türkiye’de kadınlara karşı kullanılan eril restorasyon stratejisi, Gezi direnişiyle sadece kadınları baskı altında tutmak için kullanılan bir yöntem olmaktan çıktı ve direnişi bastırma politikası oldu.

Demonstrations in Istanbul

Erkeklik, Başbakan Tayyip Erdoğan ’ın siyasi erkinin ayrılmaz bir parçası. Erdoğan patriyarkal otoriteye yaslanarak siyaset yapan bir lider. Patriyarkanın temelinde kadının kocasına veya babasına ait olduğu varsayımı yatıyor. Bu nedenle, erkek egemen kültürde kadının yabancı bir erkekle seks yapması ağır bir hakaret olarak algılanır. Fakat Tayyip Erdoğan’ın Gezi direnişinin ilk haftasında Fatih Altaylı’ya demeç verirken, “Hangi anne baba, afedersin, kızının birinin kucağına oturmasını ister?” deyişini patriyarkal zihniyetin sıradan bir tezahürü olarak yorumlamak hata olur. Çünkü hem Tayyip Erdoğan hem de hükümet, erkek egemenliğinin artık eskisi kadar güçlü olmadığının bilincinde. Başbakan bu yüzden her zamankinden daha agresif bir eril tahakküm tarzı benimsiyor. Son yıllarda kadınları denetlemek amacıyla kullanılan bu özgül eril tahakküm siyaseti, şimdi de Gezi direnişini bastırmak için yürürlükte.

Kadınlar değişiyor

2000’li yıllar Türkiye ’deki kadınların hayatının değiştiği ve müesses cinsiyet nizamının sarsıldığı yıllar oldu. Bu dönüşüm erkek egemenliğini de krize sürükledi. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde, Medeni Kanun reformu başta olmak üzere 2000’li yılların başında yapılan yasal değişiklikler, kadın-erkek eşitliğini güvence altına aldı. Bu yıllar, aynı zamanda, kadınların eğitim seviyesinin yükseldiği, daha az çocuk doğurduğu, meslek sahibi olmayı her zamankinden daha fazla arzuladığı, boşanmayı daha çok tercih ettiği, cinsellik konusunda serbestleştiği ve daha çok sokağa çıktığı zamanlar oldu. Kadınlar tıpkı 1980’lerdeki gibi geceleri de, sokakları da istediler ama bu defa istemekle kalmayıp sokağa da çıktılar. Geceleri İstanbul ’un meydanlarına çıkıp bakkaldan bira aldılar, Galata’da ve Kadıköy sokaklarında oturup arkadaşlarıyla bira içtiler, muhabbet ettiler. En nihayetinde, Gezi direnişiyle birlikte özerkleşme ve yeni bir hayat kurma iradesini ortaya koydular.

Kadınların yeni yaşam taleplerine en reaksiyoner tepki ise erkeklerden geldi. Kadına yönelik şiddet geçtiğimiz on yılda çok büyük bir artış gösterdi. Erkek şiddetini tetikleyen sebep hep aynıydı: Kadınlar kocalarının, babaların ve sevgililerinin otoritesine artık eskisi gibi itaat etmiyorlardı. Tayyip Erdoğan bu reaksiyoner eril tavrı kendi siyasetine entegre etti. Son beş yılda dozunu gitgide artırdığı kadın düşmanı bir söylem benimsedi. Kürtaj olan kadınları katil olmakla, evlilik dışı cinsellik yaşayanları ise ahlaksızlıkla suçladı. Patriyarkanın kontrolünden çıkan kadınları hizaya sokmak için daha saldırgan, buyurgan ve baskıcı önlemler aldı.

Direnişi bastırma yöntemi

Bu türden bir siyasi stratejiye sosyal bilimler literatüründe “eril restorasyon” deniyor. Bu kavramı Prof. Deniz Kandiyoti, Arap Baharı ertesinde Ortadoğu’da kadına yönelik şiddetin artışını açıklamak için kullandı. Kandiyoti’ye göre kadına yönelik şiddetin artmasının sebebi erkek egemenliğinin güçlenmesi değil, erkek egemenliğinin krize girmesiydi. Kadınlar siyasete, çalışma hayatına ve sokak gösterilerine katılıp kamusal alandaki varlıklarını pekiştirdikleri ölçüde, eril kültürü ve bu kültürden güç bulan erkekleri tehdit ediyorlardı. Geleneksel yollarla kendini sürdüremeyen erkek egemenliği eski konumuna dönmek için daha fazla zor kullanmaya başladı.
Son yıllarda Türkiye’de kadınlara karşı kullanılan eril restorasyon stratejisi, Gezi direnişinin patlak vermesiyle birlikte sadece kadınları baskı altında tutma amaçlı bir yöntem olmaktan çıktı ve direnişi bastırma politikası olarak uygulamaya kondu. Çünkü direnişle ortaya çıkan ve kadınları, LGBT hareketini, anarşistleri, çevrecileri de içine alan kamusal heterojenlik, patriyarkal nizamın kan kaybetmiş olduğunu bir kez daha gösterdi. Öte yandan, eskiden kendisi ile maskülenlik düzleminde özdeşleşen bir kısım erkeğin kendisine başkaldırması, Tayyip Erdoğan’ın eril siyasi otoritesini daha da sarstı.

N. B. Karaca ve L. Allami

Erdoğan önce kişisel düzeyde fanatik bir kızgınlıkla tepki gösterdi. Ardından, kahir ekseriyetle erkeklerden oluşan ve kendisine “Yol ver geçelim, Taksim’i ezelim” diye seslenen kalabalıklarla gövde gösterisi yaptı. Polis şiddetiyle, şehirlere yağan gaz bombalarıyla ve Gezi’de çadırların sökülmesiyle birlikte eril tahakkümün şaha kalktığı bir süreç yaşandı. “Büyük oyunu bozmaya, haydi tarih yazmaya” sloganıyla düzenlenen Milli İradeye Saygı mitinglerinde ise saldırgan bir erkeklik podyuma çıktı. Başbakan, oyuncu Memet Ali Alabora’dan bilgisayarları başında tweet atanlara ve lise müdürlerine kadar pek çok insana tehdit savurdu. İçinde cami, edepsizlik ve alkol sözlerinin sıkça geçtiği bir konuşma yaparak mutaassıp Sünni eril kodlarını dayatmaya çalıştı.
Eril restorasyonun topyekûn bir iktidar tesis etme stratejisine dönüştüğünü gösteren örneklerden biri de bu hafta içinde Tayyip Erdoğan’ın Aile Olmak Projesi’nin tanıtım töreninde yaptığı konuşmaydı. “Oyunu Boz” sloganını bu sefer kadınları çocuk doğurmaya teşvik etmek için kullandı Başbakan. Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız olanların ülkeyi adeta kısırlaştırdığından bahsetti ve kadınların üç-beş çocuk doğurarak bu büyük oyunu bozmalarını istedi. Diğer bir deyişle, kadınları eril restorasyon projesine ortak olmaya davet etti.

Başbakan’ın eril restorasyon projesine ideolojik destek veren pek çok liberal-muhafazakâr kadın aydın da var. Bu kadınların bir kısmı Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca’nın yaptığı gibi aktif destek sunuyor, Ortadoğu toplumlarında siyasetçinin baba gibi olduğunu, beyaz ekmeğe gelinceye kadar karışabileceğini, zaten toplumumuzda İsveç standartlarında bir demokrasi isteğinin baskın olmadığını vurgulayan konuşmalar yaparak, eril restorasyon sürecine meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Diğer bir kısım ise başörtülü kadınların sokakta taciz ve darp edilmesine haklı olarak isyan ederken, Lobna Allami gibi kadınların sadece şort veya kısa etek giydikleri için polis şiddetine maruz kalmış olabileceklerini akıllarına dahi getirmiyor. Liberal-muhafazakâr kadın aydınların bu tavrı eril restorasyonu güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda kendilerine destek veren seküler kadınlarla aralarındaki yakınlığı da ortadan kaldırıyor. Öncesi olan ama Gezi direnişi sürecinde keskinleşen bu bölünmenin Türkiye’deki kadın hareketini ve feminist düşünceyi derinden etkileyeceği şimdiden tahmin edilebilir.

Esra Sarıoğlu
23 Haziran 2013
Kaynak; radikal.com.tr