Cumhuriyet: Gezi’nin ses dünyası

Gezi sürecinde barikatlardaki sesleri belgelemek için kayıt altına alan Turgut Erçetin, dünyaca tanınan gruplardan eser siparişi alıyor. Şu sıralar yazdığı bu besteler, sesler ve deneyimledikleri üzerine.

Turgut Erçetin

“İsyan, Devrim, Özgürlük…” “Hepimiz Ahmet’iz öldürmekle bitmeyiz” sesleri duyuluyordu gece Taksim sokaklarında. Barikat kurma sesleri sloganlara, gaz kapsülünün çıkardığı keskin titreşimler, kaçarken nefes alıp vermelere karışıyordu. Ahmet Atakan’ın ölümünü protesto etmek için toplananların sesleriyle sokağın, polisin sesleri birbirine karışıyordu.

Hem direnişte hem kayıtta

O sırada Turgut Erçetin de sokaklarda hem direnişteydi, hem de sesleri kaydetmekteydi. Stanford Üniversitesi’nde doktora yapan genç kuşak çağdaş müzik bestecilerinden Erçetin için seslerin yeri ayrı kuşkusuz: “Sokakların her birinin farklı olduğunu, farklı bir yöntemle insanlara söylemek gibi aslında bu kayıtlar. Kentsel dönüşümle birlikte yaşam alanlarımız tekilleştirilmek isteniyor. Her sokak birbirine benzeyecek, hiçbiri farklı yankılanmayacak.”

Gezi direnişinden önce çağdaş müzik sahnesinin önemli gruplarından aldığı parça siparişleri üzerinde çalışan Erçetin kaydettiği sesler ve gezi ilhamıyla yaptığı iki eseri bitirmek üzere.

‘Yalnızlık siyasidir’

-Uzun zamandır ABD’desin. Gezi Direnişinin başladığı günlerde İstanbul’a geldin. Nasıl bir ortamla karşılaştın?

Direnişten önce sürecin bu denli güçlü bir isyan doğuracağını tahmin etmiyordum. Bu da aslında Dink cinayeti veya Roboski gibi katliamların devamında gelişen toplumsal rahatsızlığı yeterince iyi değerlendiremediğimizi gösteriyor. Belki de birbirinden koparılmış “ötekiler” olmamızdan ve bu koparılmışlığın neden olduğu bir çeşit yalnızlık hissinden kaynaklanan bir öngörüsüzlük bunun nedeni. Bilemiyorum. Bizim buralarda yalnızlık siyasidir. Devlet yalnızlık içer, yalnızlık solur çünkü. Tahakkümünü bu yalnızlık anları ile kurgular. Bu anların adı bazen F tipidir, bazen faili meçhuldur, bazen yol kenarında öldürülen bir trans bireydir ya da konuştuğumuz dilin yasak olmasıdır. İşte geri döndüğümde, kent barikatlarını bu anlar tutuşturuyordu. Ötekiler, zulüm karşısında barikatlar arkasında birbirlerine kavuşuyor, kimlikler birbirleriyle bayramlaşıyordu.

Bombaların yankıları

-Türkiye’nin yakın geçmişi üzerine eserler yazıyorsun. Hrant Dink için yazdığın “19 Ocak” ve Hayata Dönüş Operasyonu için yazdığın “19 Aralık.” Şimdilerde de parçalar üzerine çalışıyorsun. Geziden önce neler vardı kafanda, şimdi neler var?

Direniş sırasında olan biteni, özellikle çatışma anlarını belgelemek için profesyonel ses kayıtları yaptım. Bu kayıtları tekrar dinlediğimde kayıtları yaparken fark etmediğim birçok detay dikkatimi çekti. Örneğin, kayıtların birinde polisin saldırı anında kullandığı ses bombalarının ve gaz fişeklerinin, her sokağın farklı yapısından dolayı çeşitli biçimlerde yankılandığı duyuluyor. Bu farklı yankılar sokakların akustik yapısı hakkında fikir verebilecek veri değerleri aslında.

Yeni eserler

Şu an çağdaş müzik sahnesinin köklü gruplarından biri olan Elision Ensemble için yazdığım son çalışmada da bu rezonans değerlerini belirlediğim akustik ölçümlerle müzikal yapıları oluşturuyorum. Bir diğeri ise 19 Aralık eserimi seslendiren The JACK Quartet için yazacağım. Sonrasında çağdaş müzik sahnesinde on yıllardır var olan Neue Vocalsolisten için bir eser daha yazacağım. Zannediyorum bu eserler bittikten sonra önemli müzik festivallerinde son dönem isminden sıkça söz ettiren çellist Séverine Ballon, Seth Woods ve Brian Archinal için bir eser yazacağım.

Ses ve bellek

-31 Mayıstan bu yana çok şey belgelendi ama ses en az belgelenenlerdendi.

Ses aslında güçlü bir etkiye sahip. Ve bu etki sadece duyabilmekle sınırlı değil. Anlamı da türetebildiği kanısındayım. Bu nedenle bellek ile de çok ilgili. Belki de barikatlarda ses bombasını ilk defa yaşayan 90’lı gençler bundan sonra havai fişekleri ilk duyduğunda başka bir şeyi hatırlayacak, anlatacağı bir sonraki hikâye başka bir şey olacak.

Kadının yüzünde patlayan fişek!

-Gezi ile ilgili herkesin bir hikayesi oldu. Sen neler yaşadın?

Direniş ile ilgili iki an’ı unutamıyorum: Polis saldırısından kaçarken bir apartman girişine sığınan bir kadının yüzüne polisin kısa mesafeden nişan aldığını gördüm. Birkaç saniye sonra kadının yüzünde fişek patladı. Ben öyle bir feryat hatırlamıyorum. Diğeri ise Taksim’deydi. Polisin aniden kitlenin üzerine koşarak saldırması nedeniyle izdiham çıkmıştı. Bu sırada biri baygınlık geçirdi. Ben onu oradan çıkarana kadar polis yetişti; ben de kadının üzerine kapandım. Küfretmeye ve coplarla vurmaya başladılar. O sırada zannediyorum amirlerinden biri “vurmayın, tutun bunu” dedi. Hemen sonra yakın mesafeden iki el ateş ettiler plastik mermiyle ve copla vurmaya devam ettiler. Sonrası hastane zaten. Yaralanma anını değil de, etrafım silahlı polislerle çevriliyken bile tutma emri verilmesini unutamıyorum. Faşizm bu kadar âciz ve korkak işte.

Ayşegül Özbek
21 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;cumhuriyet.com.tr