Evrensel: Bu dünyaya çocuk getireceğim için çok mutluyum ‘Gezi Parkı’ndan kadın manzaraları’

Türkiyeli bir anne adayının, başlığa taşıdığımız bu sözlerini iki hafta önce duymuş olsanız ya akıl sağlığından ya da espri anlayışından şüphe etmemiz gereken biriyle karşı karşıya olduğumuzu düşünürdük, haklı olarak. Ama şimdi, çok değil iki hafta içinde yaşadıklarımız nedeniyle ilk fırsatta kaçılması gereken bir ülke değil artık Türkiye. Çeşitli sebeplerle yurt dışına kapağı atmış “şanslıların” bir gün gelip uzakta oldukları için “pişman” olabileceklerini kim varsayabilirdi ki?. Hiçbir şey için değilse sırf bu sözleri için hem o anne adayı, hem doğacak oğlu hem de kendimiz için sevinebiliriz pekala.

kadın-gezi

Zülfiye Coşkun 8 aylık hamile bir kadın. Önceki gün başından beri izlediği ve görmek için can attığı Gezi Parkı’na geldi. “Eşim, kuzenlerim, işyerinden arkadaşlarım buradaydı günlerdir. Hamile olmasam başından beri ben de burada olurdum. Sekizinci ay olmasına rağmen artık dayanamadım, geldim, çok heyecanlıyım”. Böyle söyleyince hamileliğin zamanlamasına kahredip etmediğini merak ediyoruz, “Aksine burada yaşananlar beni çok umutlandırdı çocuğumun geleceği açısından”. Pek çok insan gibi iki hafta öncesine kadar 90 sonrası gençliğinin kayıp bir kuşak olduğunu düşünenlerden Zülfiye. “Bilgisayar başından kalkmayan, etliye sütlüye karışmayan bir kuşak olduklarını düşünüyordum, bizi utandırdılar. Böyle bir dünyaya çocuk getireceğim için, böyle ağabeyleri ablaları olacağı için çok mutluyum” diyor.

Gerçi Gezi Direnişi öncesinde de çocukları için taşıdıkları en büyük kaygı yaşadığı dünyanın sorunlarıyla nasıl bir bağ kuracağı oluyormuş Coşkun çiftinin. Aile içi eğitim ve yaşamla çocuklarının apolitik olmasını engelleyebileceklerine inanan çiftin elinin şimdi daha güçlü olduğunu söylemek zor değil. 80 darbesi ve sonrasındaki karanlık yıllarda ailesinin politik ve duyarlı olmasına rağmen çocuklarının başı belaya girmesin düşüncesiyle devamlı kendilerini ürküttüğünü aktarıyor Zülfiye Coşkun. “O kadar çekiniyorlardı ki ailemin apolitik olduğunu zannediyordum” diyor. Dersimli-Alevi aile, çocuklarının kimliğini gizlemesini salık vermiş, ancak üniversiteye geldiğinde kendini rahatlıkla dile getirebildiğini anlatıyor Zülfiye. “Bu yaşananlardan sonra biz çocuklarımıza çok daha rahat ve korkusuz davranabileceğiz” diyor. “Ben özgürce büyümesini istiyorum çocuğumun. Baskıya, haksızlığa karşı gelen, adaletin yanında cesaretle yer alan bir çocuk olsun.”

Oğlumla bu parkta gezmek istiyorum

“Gezi Parkı bir sembol aslında. HES’lerle, betonlaşmayla çevrenin yok edildiği, doğanın küstürüldüğü bir dünyaya karşı çıkmanın adı oldu bu mücadele. Geçtiğimiz aylarda bebek için nereye taşınacağımızı şaşırmış vaziyetteydik. Her yer o kadar beton ki. Biraz yeşillik var diye sitelere kaçılıyor ama oralarda da insan ilişkileri çok uzak birbirlerine. Artık çok daha büyük bir cesaretle yaşanabilir dünya için mücadele edeceğiz. Oğlumu betonların arasında değil yeşilin içinde büyütebilmek istiyorum. Bir AVM’nin içinde değil Gezi Parkı’nın ağaçları arasında gezmek istiyorum onunla”.

Herkes “İyi ki varsiniz” diyor

Rojda Tekin Mimar Sinan Şehir ve Bölge Planlama ikinci sınıf öğrencisi. İlk günden beri Gezi Parkı’nda. Anti-Kapitalist Müslümanlar Derneği üyesi.

kadın-gezi2

- Tayyip Erdoğan’ı Afrika gezisi dönüşü karşılayan kalabalığın içinde hiç kadın yoktu, neden sence?
Onların geleneksel yapısı budur. Peygamberin ölümünden sonra ataerkil bir düzen oluştu ve din adı altında hala hakim olan muhafazakarlık budur.

- Son on gün yaşadıklarımızın AKP’ye oy veren kitlede bir yarılma yarattığını söyleyemeyiz. Sence ne düşünüyor evinde oturan AKP’li?
AKP geldikten sonra ben okula örtümle girebiliyorum ama okulun memuru hala peruk takarak giriyor. İnsanları yasak kalkmış gibi kandırdılar. Ama eski iktidarlar dönemindeki gibi değil durum. AKP giderse eskiye dönüş olur gibi bir korkuları var muhafazakar kadınların. Aslında önceki iktidarlar AKP’ye sürükledi insanları. AKP’yi kendi yaşam tarzları açısından seçeneksiz görüyorlar. Onları anlıyorum, çok kızamıyorum bu açıdan. Ama şunu da görmeleri gerekiyor, Müslüman adı altında sermayedar oluyorlar, Müslüman adı altında hakları gasp ediyorlar. Sadece örtüyle iş bitmiyor, bunları da görmemiz lazım. Bir de körü körüne Tayyipcilik var ki bunu hiç anlamıyorum. Ama muhafazakârları itmememiz lazım, onları AKP’nin kucağına atmamalıyız.

- Burası her ne kadar siyasi olarak büyük farklılıkların buluşmasına sahne olsa da yaşam tarzı bakımından nispeten bir ortaklığı paylaşıyor. Siz kendinizi rahat hissediyor musunuz çok da parçası olmadığınız bu yaşam biçimi arasında?
Bir rahatsızlık yaşamadığım gibi bunun bir devrim olduğunu düşünüyorum. Birbirlerine sokakta tahammül edemeyen insanlar birbirlerine yiyecek uzatıyor. Mükemmel bir dayanışma var. Bence iktidarın bu kadar korkmasının ve sertleşmesinin sebebi de bu. Örtülü olarak belki çok az insan var, biz varız, ama devamlı “iyi ki varsınız” diyorlar.

- Polis yok ama taciz de yok… Buna ne diyorsun?
İnsanı özgür bıraktığında o insan gibi yaşamasını bilir. Rahat bırakın artık bu halkı. Saldırı olana kadar küfür yoktu, ama barışçıl bir biçimde oturan insanlara saldırınca herkes küfür etti.

- Nedir bundan sonrası için öngörün?
Bu direnişte ortaya çıkan kültürü yaşamımıza yaymalıyız. Buranın dışında da birbirimizi gördüğümüzde selam verelim, birbirimize sevgi gösterelim.

Bu alanda bütün kadınlar birleşti

kadın-gezi3

İstanbul Feminist Kolektif’ten Begüm Acar ve Ayşegül Taşıtman.

- Polisin müdahaleleri karşısında öfke daha çok küfürlü sloganlarla kendini ifade etti. Sizin küfür konusunda uyarılarınız oldu. Nasıl bir karşılık verdi bu uyarılara alan?
Begüm: Feministler olarak bu alana en önemli katkımız, cinsiyetçi küfürlerle ilgili tavrımız oluyor, doğru. Sloganlarımız var, “küfürle değil inatla diren”, ya da “orospuya, lezbiyene, kadınlara dokunma” gibi. Küfür eden bir arkadaşımıza “sen orada orospu çocuğu diyorsun ama alanda seks işçileri de direniyor” dediğimizde, genel anlamda olumsuz bir karşılık almadık, aksine “haklısınız” deniyor. Aslında hep birlikte dönüşmek böyle bir şey, bu alan bunu da sağladı.

Ayşegül: Stensillarla küfürleri düzelttik. Üstünü silmedik, değiştirmedik, çünkü burada bir tarih yazılıyor, o yazıların da belge değeri var. Küfürlü laflara ok çıkartıp, “bu cinsiyetçi küfürdür”, “homofobiktir”, “transfobiktir” gibi uyarılar yazdık. Etraftakilerden olumlu tepkiler de aldık.

Begüm: Küfür de sonuçta dilin bir parçası. Özellikle bu kadar öfke varken… Dile oturmuş bir şeyi, değiştirmek, alternatifini yaratmak kolay değil. Böylesi mücadele alanları bu dönüşüm için de en büyük olanak taşıyor aslında.

Ayşegül: Hatta Çarşı Grubundan arkadaşlar Onur Haftası’nda bizimle birlikte yürüyeceklerini söylediler, bu derece bütünleştik burada. Katılmasalar da LGBT’lilerin bu alanda bulunması, çadır kurması çok güzel.

Begüm: Hatta yaşlı ve muhtemelen ulusalcı bir kadın, LGBT’nin gökkuşaklı bayrağını görüp “bu PKK bayrağı mı?” diye sormuş. “LGBT bayrağı” cevabını alınca, “heh tamam” demiş. Bu karşılaşmalar çok önemli.

Ayşegül: Sokağa çıka çıka öğrendik bunları. Bir defa sokağa çıkmayı başardık.

- Taciz vakası olmamasını varsayabilir miydik öncesinde?
Begüm: İnsanlar birbirine değdikçe oldu bu da. Kadınların sayısı çok, bu da önemli. Kadın düşmanı bir hükümet karşısında bütün kadınlarla birlikte mücadele ediyoruz. Saygı ve birbirini kabul etme sağladı bunları. Başörtülü kadınlara karşı özellikle ulusalcıların yoğun olduğu yerlerde taciz vakaları yaşanmış ama Gezi Parkı’nda yok. O tacizler de tabii kabul edilemez şeyler, kadınlığı üzerinden yaklaşıyor çünkü, dindar bir erkeğe öyle davranamıyor. Kadınlar bu vakalara karşı da eylem yaptılar, bu da çok önemliydi.

Gezi Parkı olmasa grev iyi gitmiyordu

kadın-gezi4

Özlem Altıok, iki sene çalışmış THY’de, kabin memuru olarak. Mayıs 2012’de işten çıkarılan 305 işçiden biri. THY direnişi ile Gezi Parkı direnişini birleştiren Altıok, iki haftadır Parkta.

- THY Grevini gümbürtüye gitmedi değil mi Gezi Parkı direnişi başlayınca?
Biz medyanın dikkatini çekmek için ne yapacağımızı bilmez vaziyetteydik son bir senedir. Medyayı geçin çalışan arkadaşlarımız selam vermeden önümüzden geçiyordu. Bunu yaşayan bilir, yakın arkadaşlarım yanıma gelmiyordu, sanki benim yerime o olamazmış gibi. Sendika itibarsızlaştırıldı, işveren bunu başardı. Grev başladı şimdi, aynı tanıdık şeyleri onlar konuşuyor, medyanın dikkatini nasıl çekeriz? Taksim olayları başlamadan bu durumdaydık. Gezi Parkı başlayınca bizim arkadaşlarımız medyanın sadece bizi değil AKP karşıtı hiç kimseyi yazmadığını gördü. Grev, bu olaylar olmasa iyi gitmiyordu aslında. Şimdi moralimiz çok daha yüksek. Grevde işçi alıyor adamlar, o kadar pervasızlar ki… AKP’yi devirmeden kazanamayacağımızı düşünüyorum.

- Sendikaların Gezi Parkı’na ilgisini nasıl buluyorsun?
Burada işçiler var ama örgütleri yok. Sendikalar dışında herkes burada. Sınıf yok siyaset yok deniyor burası için ama böyle olursa burası sönümlenir. Siyaset yapılmasın diyen de siyaset yapıyor aslında, AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor. Burası sınıf kimliği kazansaydı AKP’yi devirmiş olurduk.

Devrim Acaroğlu – Boran Başak Koç
10 Haziran 2013

Haberin kaynağı için tıklayınız; evrensel.net