BirGün: ‘Usta’nın aşırı acıklı hikayesi

Başbakan Erdoğan’ın hayatının anlatıldığı ve kendisine methiyeler düzülen ‘Usta’nın hayatı’ isimli belgesel kamuoyunda tartışılırken ‘usta’nın adaletsizliğine maruz kalanların hikayesini ise sizin için derledik.

usta

CEREN BÜYÜKTETİK – RÜYA YÜKSEL

İktidara yakınlığı ile bilinen Beyaz TV’de Başbakan Erdoğan’ın hayatının anlatıldığı ‘Usta’nın Hayatı’ belgeseli dün yayınlandı. Ajda Pekkan, Kenan İmirzalıoğlu gibi isimlerin rol aldığı belgeselde Erdoğan’a düzülen methiyeler dikkat çekti. Belgeselde Erdoğan’ın hayatı anlatılırken Erdoğan iktidara geldikten sonra ülkede yaşanan hukuksuzluklar ve adaletsizliklere ise neredeyse hiç değinilmedi. Farklı kimliklere yönelik tahammülsüzlüğün arttığı sanatçılara baskıların artık iyice su yüzüne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Gezi Parkı eylemlerinde yaşamını yitirenlerin katilleri hala bulunamazken Başbakan Erdoğan Gezi eylemine katılan yurttaşları hedef göstermeye devam ediyor. Hâl böyleyken biz de ‘usta’nın anlatılmayan hikâyesini sizin için derledik.

***

Banu Güven (NTV’de işine son verilen gazeteci)

Büyük Usta’nın “ustalığını” pekiştirdiği dönemde bugüne kadar örneği görülmeyecek şekilde çok gazeteci işinden oldu ve çok gazeteci de hapse girdi. Gerektiği şekilde bağımsız bir şekilde yapılması gereken gazetecilik mesleğini itibarsızlaştırmaya çalışan, ifade özgürlüğünü de çok acı şekilde kısıtlamaya çalışan bir tavır içinde gördük.

***

Nazlıcan Özkan (Tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’ın kızı)

Dünyada bir sürü lider her zaman usta olarak anılmışlardır. Ama bu onların zalimliklerini yok etmez. Benim gözümde genç çocukların ölümlerine sebep olmakta usta. Masum insanların hapse atılmasında usta. Kendi insanlarını öldürmekte usta. Kendi insanlarından korkmakta usta. Benim gözümde zalimliği gerçekten ustalaşmış bir insan. Onu aklamaya çalışan, onun ne kadar usta olduğunu anlatanlar da bu zalimliğe ortak oluyorlar bence.

***

Ulaş Lokumcu (Polisin attığı gaz bombası nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun oğlu)

Tayyip Erdoğan babam öleli daha birkaç saat olmadan Trabzon meydanında yalan yanlış bilgiler vermeye başlamıştı. Televizyon programlarına çıkıp bizim ne hissedebileceğimize aldırmadan yalanlarına devam etmişti. Hatırlarsanız “elinde taş vardı, benim konvoyumu taşladı” falan dedi. Oysa Tayyip Erdoğan alana gelmeden babam hastaneye kaldırılmıştı. Herkes gördü elinde taş değil limon vardı. Erdoğan’ın ve hükümetinin samimiyetine inanmıyorum, hiçbir zaman da inanmadım. “Benden olmayan yaşayamaz; ya tutuklarım, ya öldürürüm, ya da sürerim” diyorlar. Şimdi televizyonlara çıkıp Rabia için ağlıyor. Tüm ölümler acıdır ve yakınlarını yaralar. Metin Lokumcu, oğuldu, kardeşti, eşiti, babaydı ve arkadaştı. Tüm bunların acıları vardı. Bu acıları görmeyen, hissetmeyen hatta hakaret eden biri çok uzaklarda olanlara ağlıyorsa buna inanmam. Babam doğasına sahip çıkan insanların yanında yer aldı, bir sembol haline geldi ve güzel şeylere vesile oldu. Güzel ve onurlu yaşadı, öyle öldü. Benim ustam babam.

***

Felek Encü (Roboski katliamında yaşamını yitiren 13 yaşındaki Erkan Encü’nün annesi)

Recep Tayyip Erdoğan önce halkına yapılmış katliamları ortaya çıkarsın, sonra burnunu Suriye’ye, Mısır’a soksun. Kendi halkına böyle adaletsizse, kendi halkını korumuyorsa başka halkları korumaya hakkı yok. Önce bize adalet versin, önce bizi korusun. Benim çocuğum 13 yaşındaydı. Türkçe ders kitapları vardı. Benim çocuğum onun dilini öğrenmeye çalışıyordu ama Tayyip Erdoğan ona bile hak vermedi. Benim oğlum Kur’an da okuyordu, hatim indirmişti. Onun okuduğu Kur’an’ın cefasını kim çekecek? Müslüman kardeşlerimiz Mısır’da katlediliyor diyor. Biz Müslüman değil miyiz? Azıcık da ola yüreğinde Müslümanlık duygusu varsa bizi niye adalette mahrum bırakıyorsun? Biz demek ki bu ülkenin vatandaşı değiliz. Alsınlar bizden o kimliği, onun kimliğini taşımak istemiyoruz. Eşimi 90’larda zorla korucu yaptılar. Ya korucu olursunuz ya da burada göçüp gidersiniz dediler. Gidecek yerimiz yoktu. Eşimi zorla operasyona çıkardılar. Mayın patladı, eşim bir gözünü kaybetti. Gazilik kartı verdiler. Benim oğlumu vuran TSK değil mi? O kartın üzerinde TSK yazıyor. O kartı ne zaman görsem çocuğum aklıma geliyor. Öldürmeye götürüyorlar sonra da gazi diye nüfusa geçiriyorlar. Vatandaşı değiliz demek ki. Her şeylerini alsınlar bizden. Biz de evimizde ağladık Mısır’dakilere ama bu kadarı da fazla artık. Biz de kalkıp savaş açalım o zaman. Elimizde bir bu kaldı.

***

Gürkan Korkmaz (Ali İsmail Korkmaz’ın abisi)

Başbakan gelip ne bir baş sağlığı diledi, ne de bir şey yaptı. Samimi değil. Mısır’daki Rabia’ya ağlayıp, kendi vatanındaki 5 fidanı görmezden gelen bir insan olmakta usta. Devletin polisiyle vatandaşını birbirine kırdırma konusunda usta. Sanki karşısındaki düşmanmış gibi polisin müdahalesini zafer olarak nitelendirmede usta. İstediğinde gözyaşı dökmekte usta. Başbakan şöyle biri olsun, şunu yapsın isterdim demek vicdanının varlığını kabul etmek olur. Onun için bir şey söylemek istemiyorum. Elbet devran dönecek. Tarihte benzer diktaların ne olduğu malum ve tarih tekerrürden ibarettir. Bir hükümet yıkılmadan önce bir korku sarar, sonra bir titreme olur, sonra da yıkılır. Şimdi korkma aşamasındalar. 3 kişinin yürümesinden bile korkar durumdalar. Yakında titretemeler başlayacaktır.

***

Zafer Cömert (Abdullah Cömert’in abisi)

Mecliste konuşurken hakkımızda çapulcu, ayyaş gibi hakaretler ediyordu. Ben de ‘Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye’ demiştim. Halka yaptığı zulüm ve baskı konusunda öyle bir ustalaştı ki çaylaklık, çıraklık, kalfalık ve şimdi de ustalık dönemini yaşıyor. Çıraklık döneminde ‘Ya taraf ya bertaraf olursun’ sözleriyle, baskıcı konuşmalarla başladı. Daha sonra muhalif ses çıkaranlar coplandı, hapse atıldı. En son ustalık döneminde de adam öldürdü. 2009′da çıraklık dönemindeyken İsrail Cumhurbaşkanı’na ‘Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz’ demişti. Şimdi öldürmeyi öğrendiği o adamlarla aynı masada Suriye’ye saldırmaya çalışıyor. Ustalığını artık tescil ettiriyor. Harun gibi gelip Karun gibi oldu. Bizim için ustalaştı artık.”

***

Göksu Cengiz (ODTÜ Öğrencisi):

Tayyip Erdoğan, üniversiteyle barışamıyor, üniversite onu kabul etmiyor. ODTÜ ise onu en fazla geren yerlerden. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan bizim için düzenli aralıklarla “ODTÜ’ye kaç polis sığar” oyunu oynayan, “Ben Allah’tan Başka kimseden kokmam” deyip ODTÜ öğrencisinin karşısına polis ordusuyla çıkan biri. Cebren ve hile ile var olmaya çalışsa da bunun olmadığını gördüğü için ODTÜ’nün hocasına hoca değil diye, öğrencisine de terörist diye sesleniyor. Ama ODTÜ hocası, öğrencisi ve çalışanlarıyla bir bütündür, bunu Erdoğan da görmüştür.

***

Tuğçe Tatari (Akşam gazetesinde işine son verilen gazeteci)

Başbakan’ın ustalık dönemine şöyle bir bakıyorum da; daha kızgın, daha tahammülsüz, daha ayrımcı, daha kavgacı, yok edici bir Başbakan Erdoğan görüyorum. Ustalık döneminde adını tarihe ‘altın harfler’le yazdıracak adımlar atıyor. Kendisini eleştiren gazeteciler için patronlara ‘kovun’ talimatı veriyor. Eleştiren vatandaşa ‘çapulcu’ diyor. Evlenmek istemeyen, çocuk sahibi olmak istemeyen kadınları ‘uygunsuz’ ilan ediyor, içki içeni de alkolik.. ‘Sinemamızı yıkma’ diyenin yüzüne zehirli su sıktırıyor. Ve kendisine oy vermeyenlerden ‘bunlar’ diye söz ediyor. ‘Savaşa hayır’ demeyi yasaklıyor! Basın toplantısında soru soran muhabirleri azarlıyor, iş adamlarını, bankaları sırf muhalif bir davranış sergiledikleri için hedef gösteriyor, ani maliye baskınları ile gözdağı veriyor. Hepsini de olanca açıklıkla yapıyor, gizlemeye saklamaya ihtiyaç duymadan her gün yeni bir insanlık ayıbına imza atıyor. Tüm bu davranışlarını da ‘ustalık dönemi’ olarak adlandırıyor.

***

Cemal Dindar (Başbakan Erdoğan’ın psikobiyografisinin yazarı, psikiyatrist)

AKP liderinin süreç içinde belli bir yönetme biçiminde ustalaştığı kesin. Fakat bu, kararlı bir kültürel çerçeveden ve çıraklık-ustalık çizgisinden beklenilen, kuşakları ve farklı meslek gruplarını aynı görgüde birleştirmede bir ustalık gibi görünmüyor. Aksine, bölmenin, ayırmanın, biz ve onları iyiler ve kötüler olarak algılamanın sözde-ustalığı. Bu sözde-ustalığın en tipik örneği, Freud’un çalışmalarından da biliyoruz ki, yapay kitleler ve ldierleridir. Freud’un bu yapay kitlelere verdiği en tipik örnekler ise kilise ve ordu örgütlenmeleridir.

Güya askeri vesayeti bitirme iddiasındaki siyasi kadroların zaman içinde tartışılmaz Lider ve onu ülküleştirme yoluyla birbirleriyle özdeşleşenlere, yani bir yapay kitleye dönüşmüş olması da ayrı bir şansızlığımız. AKP, bugün, içindeki farklı kliklerin tartışmaları bir yana, bir yapay kitledir ve lideri de bir Şef’ten farksızdır. Buna ustalık diyenler, kendi benlerini Lider’in keyfiyetine emanet etmiş ve o keyiften pay almaya çalışan ideolojik varlıklar. Yani bu ustalığın, birleştirici bir söylemle coğrafyayı bezeyen ahilikle filan bir ilgisi yok. Hatta, onunla ilgili çıkabilecek ustalıkları da bitirici bir yanı var.

Bu da şaşırtıcı değil, zira, yeni-sağ bunu hep yapıyor, yerel olarak kıymetlimiz ne varsa, onu neoliberalizmin hizmetine sunmak için biçimsel bir kullanıma tabi tutuyor ve sonra da çiğneyip tükürüyor.

Yine de biz bu toprakların görgüsüne güvenelim ve bu da geçer, diyelim mi?

***

Arzu Çerkezoğlu (DİSK Genel Sekteri)

Hikayenin öbür tarafında Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarı döneminde meshehçi, ırkçı otoriter bir yönetim anlayışını benimsemesinin, kendisine biat etmeyenleri ötekeleştirmesinin, hedef göstermesinin, ezien halklara baskı uygalamasının, işçilerin kazanılmış haklarına saldırısının hikayesi var. Haziran isyanı Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözün kanun kabul edilmesine, baskıcı, otoriter uygulamalarına karşı başkaldırıydı. Ancak demokratik haklarını kullanan insanlara Erdoğan elinde bulundurduğu devletin gücünü kullanarak katliam boyutlarına ulaşacak taamülsüzlükle saldırdı. Bizce Erdoğan’ın gerçek hikayesi bu…

***

Esmeray (LGBT Aktivisti)

Usta mı bilmiyorum LGBT politikası konusunda başkbakan hiç konuşmuyor, bu adı ağzına almıyor. Belediye Başkanlığı döneminde LGBT bireylerimizin hak ve hukuku olacak demişti ama görmedik. Fakat ve lakin zenginleri zenginleştirmek, şiddetin ya da kadın cinayetlerinin artması, LGBT’lerin öldürülmesi konularındaki sessizliğini ve insanların öldürülüşünü gördük. LGBT konusunda hiçbir açıklama yapmıyor oluşu da dikkat çekici. Küfür etse bile kabul ettiği anlamına gelir.

***

Hüseyin Bağcı (ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı)

Savaşa girmek çelik çomak oyunu değildir. Olası Suriye saldırısı Türkiye’yi yalnızlaştıracak, bölgede inanılırlığını yitirecek. Askeri saldırıdan sonra Türkiye felakete sürüklenecek. Komşularla sıfır sorun politikası, eksi bir politikası olur. Saldırı olursa Arap ülkelerini de karşısına alır. Türkiye İbrahim Kalın’ın dediği o ‘değerli yalnızlık’a oynuyor. Türkiye Suriye’ye saldırdığı takdirde, Suriye Türkiye’nin Vietnam’ı olur, bunun altından madden ve manen kalkamaz.

***

Korkut Boratav (Prof. Dr.)

Türkiye’nin Suriye’de ciddi boyutlu askeri harekata girmesi kamu dengelerinin önemli boyutta bozulması anlamına gelir. Dünya ekonomisinin bağımlı çevresinde yer alan ekonomilerden yabancı sermaye çıkışları başladı ve dış borç alma imkanları yavaşladı. Dış dünyada sermaye çevrelerinin Türkiye’ye dönük algılamaların olumsuz seyrettiği bir dönemden geçiyoruz. Başbakanın ‘uluslararası faiz lobisi’ diye dolaylı biçimde de olsa Yahudi bankerleri ya da doğrudan İsrail’i suçlayan söyleminin yarattığı olumsuz hava da süregelirken daha da kötü etkilenecek. Türkiye’nin fanatik bir İslam cephesi oluşturma hayalinin çöktüğünü görüyoruz.

***

Prof. Dr. Erinç Yeldan: (İzmir Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı)

Suriye müdahalesi bölgede ticareti engellemekle kalmayacak Türkiye’yi uluslararası sermaye açısından da riskli bir konuma sokacak. Beklenen döviz girişlerinin sağlanmaması, yurt dışından sıcak para girişlerinin sürdürülememesi durumunda dövizin artması kaçınılmaz olacak. Türkiye’nin riskli bir ülke olmasının önüne geçilemeyecektir. Finanse edilemeyen cari işlem açığı nedeniyle üretimde çok ciddi açık olabilecektir.

***

İrfan Enç (Roboski’de yakınlarını yitirdi)

Siz Roboski’ye hakaret ederken, onların yaralarınıd eşerken ne kazanıyorsunuz? Özür dileseniz ne kaybedersiniz? Esma’ya ağlarken ne kazanıyorsunuz? Ağlayarak geldiler buraya ama ağlamak da bir yere kadar artık. Türkiye halkı da her şeyi görecektir. Bu böyle devam etmez.

4 Ağustos 2013
Kaynak: birgun.net