BirGün: ‘Tanrıyı kim kaybetmiş de sen bize hatırlatıyorsun!’ çArşı

Taksim Gezi Parkı direnişinde ilk günden bu yana Beşiktaş Çarşı Grubu ismi sosyal medyada olduğu gibi dünya basınında da çok sık gündeme geldi. Tayyip Erdoğan’ın “Çarşı Grubu diye bir grup var. Bu grup geliyor Başbakanlık ofisine saldırıyor’’ şeklinde açıklamaları gündemdeki sıcaklığını korurken, Çarşı ile görüşüp neye karşı olduklarıyla ilgili yaptığımız röportajı aktarıyorum.

carsi

-Çarşı için direnişin lokomotif grubu diyebilir miyiz?
S.C - 1982′den bu yana Çarşı’nın bir duruşu var. Ülkemizdeki ve Dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor ve bunu tribüne yansıtıyoruz. An geliyor, Van için yardımlaşıyoruz, lösemili çocuklar için çabalıyoruz. An geliyor Greenpeace’in yanında oluyoruz. 1 Mayıs ‘a katılıyoruz. Engelliler için duyarlılık gösterip eylem yapıyoruz. Kandil’de cami ziyaret ediyoruz. Faşizme karşı omuz omuza sloganı atılırken aramızda ülkücüler kurt işareti yapıyor. Gönlü halktan yana atan herkes kardeşimizdir. Homojen bir yapı değiliz, bizi demokratik toplumla karıştırmayın. Kuru ağacın gölgesi olmaz buna inanırız. Bizde Başkanlık sistemi yoktur, biz de ahde vefa vardır. Biz adam harcamayız. Çarşı antifaşisttir, anarşisttir ve tek bir tane lider tanırız, o da Atatürk. Çarşı kucaklaşan bir halkın lokomotifidir.

-Gezi Parkı direnişinin sebebi ağaçlar mı yoksa toplumsal bir patlama mı?
S.C - Bu direniş 11 yıllık bir sürecin birikimidir. Hükümet tarafından İnsanları yaşama bağlayan temel kavramlara ve ihtiyaçlara müdahale edildi. Yeme, içme, üreme ve barınma bunlar temel ihtiyaçtır. İnsanların barınmasına, üremesine, cinselliğine karışılıyor, bu tahammül edilebilir bir şey değil. Tanrıyı kim kaybetmiş de sen bize hatırlatıyorsun?

-Neden Çarşı?
S.C - Bir başlık atmak lazım. CHP bu başlığı karşılamaz, Greenpeace bu başlığı karşılamaz, diğer takımlar da bu başlığı karşılamaz. Halk bizim adımızı başlık olarak uygun gördü ve süreç öyle devam ediyor. İnsanlar bu işin içinde Çarşı’yı görmek istedi. Çarşı’nın mizahına ve direniş inadına ihtiyaç vardı.

-Sizden destek isteyen siyasiler ya da sendikalar oluyor mu?
S.C - 
Birçok sendikadan haber geliyor birleşelim diye. Sendikalar bize yaslanırsa düşer. Zaten bize güvenen sendikadan da hayır gelmez (gülüşmeler)

-Birçok siyasi partinin toplumu kucaklayamamasındaki sorun nedir?
E.Ç - Siyasi partiler çok ideolojik yaklaşıyorlar ve hümanizmi kaçırıyorlar. Biz derbilerde türbanlı insanları da ağırlıyoruz, ülkücüleri de ağırlıyoruz. Bizim anarşizmimiz Lenin’in tanımladığına pek benzemez. Bizim anarşizmimiz halk anarşizmidir. Sivil itaatsizliktir. Aramızda ateist de var, Müslüman da. Formayı giyince hepsi omuz omuza olur. Biz ortak yaşama sahip çıkarız

-Tribün sokakta diyebilir miyiz?
E.Ç - Sokakta nasılsak tribünde de öyleyiz. Hakim, savcı fark etmez, bir gelenek vardır. Abiler maçı önde izler. Kim olursa olsun arkada izler. Van’da uçağa binerken polis bizi aramadı bile. Tribün skoru bile etkiler. Bazen gole sevinmeyiz, Van depremi olayında olduğu gibi.

-Direnen Çarşı’yı bu süreçte nasıl tanımlıyorsunuz?
E.Ç - 
Yeni bir kuşak var ve kimse bu kuşağı dinlemiyor, önemsemiyor. Biz bu kuşağa tek bir ağacın ormana nasıl dönüşeceğini anlattık. İnsanlar mücadelelerini internetten tanıyorlardı. Şu an sokaktan tanıyorlar. Bizim yaptığımız işe mizansen katmak, yaratıcı direniş de diyebiliriz. Mesela otobüs kütüphane oldu. Çarşı sokağa mizah katıyor. Esprili eylem yapıyoruz. Göstericilere sivil itaatsizliği anlatıyoruz. Halaylar şarkılar olmazsa bu iş olmaz. O kadar gaza karşılık molotof atan olurdu. Bunun olmaması için çaba gösteriyoruz. Elimizden geldiğince sokağın nabzını tutuyoruz.

-Toma’yı siz mi yaktınız?
E.Ç -
 Toma’yı biz yaktık demeyi çok isterdik. Ancak bu emek hırsızlığı olur. Sadece Çarşı yok, birçok arkadaş var aramızda direnen. Çarşı bir çakıl taşı kadar yer tutuyorsa ne mutlu bize. Çarşı’nın öne çıkması direnişe mizah katmasıdır.

-Nasıl bir direniş gösteriyorsunuz?
A.A - 
Semtimizi de, ülkemizi de şiddetten uzak tutmak istiyoruz. Ülkemizin yaratıcı eylem imajını dünya görsün istiyoruz. Ve çatışmadan da kazanabileceğimizi göstermek istiyoruz. Gandi ya da Mandela savaşarak, zulmederek kazanmadı, direnerek kazandı.

-Dünya basınında da yapılan direniş çok dikkat çekti bunu nasıl yorumluyorsunuz?
A.A - 
Eylem nasıl yapılır dünyaya ihraç ediyoruz. Müslüman bir ülkeden bu beklenmezdi. Bir dinci bir ülkücü bizi görünce sempatiyle bakıyor. Eylemi yaratıcılığa dönüştürdük. Toma bana vurdu takla attım. Tekrar arkadaşların arasına geldim, bende iş var dedim güldük. Eskiden evlerimizde sinek olmazdı, şimdi tabiatta ne kadar sinek varsa sokakta gazı yiyince evlerimize kaçıyor, kovalayamıyoruz onlar da direniyor.

-Müdahale nasıl başlıyor?
A.A - 
Kimse savaşmıyor, çatışmıyor. Elinde sopa olan bir tane insan görmedim. Duvarlara küfür yazanlara bile itiraz ettik. Güle oynaya festival havasında yapıyoruz. Gazı atıyorlar ve insanlar kaçışıyor. Sokaklara semtimize zarar veriyorlar. Gaz atılmasa hiçbir sıkıntı çıkmayacak. Gemilerle polis getirdiler. Polisin tahammülsüzlüğü var.

-Başbakan Çarşı’nın Başbakanlık ofisine saldırdığını söyledi. Böyle bir saldırı oldu mu?
A.A - 
Başbakanlık ofisinin burada olduğunu bile bilmiyorduk. Oraya polis yığını yaptılar. Gemilerle polis geldi ve insanların üzerine gaz attılar. Biz zaten bir aydır alıştık gaz yemeye. 1 Mayıs’tan bu yana yaşıyoruz bu sıkıntıyı. Yürüyüp taleplerini dile getiren insanların üzerine biber gazı atıyorlar. Sokak karışıyor, insanlar televizyona bakıyor hiçbir şey yok ve kendilerini sokağa atıyorlar.

-Üzerinize atılan gazların üzerindeki talimata uyduğunuz doğru mu?
C.Y - 
Evet doğrudur. Gazın üzerinde “Gaz mühimmatıdır elinize ulaştığında polise teslim edilmelidir” yazıyor. Biz de geri atıp teslim ediyoruz. Biz çatışmıyoruz direniyoruz. Atılan gazları geri atıyoruz. Bazılarının üzerinde bir şey yazmıyor onları da su kovalarında etkisiz hale getiriyoruz. Ne yapalım bütün semti gaza mı boğsunlar.

-Semtte yaşayan insanların tavrı nasıl?
C.Y - 
Gaz atılırken burada yasayan insanların malını biz koruduk. Evlerden beyaz tişörtler asıldı. Hiç tanımadığımız insanlar bize yardım etti.

-Polislerle aranızda diyaloglar oldu mu?
C.Y -  
Onları da dinledik. Bunun ne kadar zor bir durum olduğunu biliyoruz. Çünkü biz de deplasmanlara gidiyoruz. Suçu polisin üzerine atıp siyasiler bu olaydan kendilerini sıyıramazlar. Sadece birileri için değil hepimiz için demokrasi gelişsin.

-Artık korku duvarının aşıldığını düşünüyor musunuz?
C.Y - 
Ülkenin bu halini gören hiç bir Başbakan, darağacından ve darbeden korkmasın. Bu insanları anlamak lazım. Bu gençlik ne tankı sokağa çıkarır ne de darağacının önünü açar. Demokratik siyasetin önü açıldı. Bundan sonra siyaset yapacak siyasetçi bu gençliğe güvenerek siyaset yapacak.

-Çarşı’ya göre çözüm nedir?
C.Y - 
Taksim’de Berlin gibi utanç duvarı olmasın. İnsanlar hep beraber, her fraksiyon yan yana. Asla bir araya gelmeyecek insanlar omuz omuza. Halk sınavını verdi ve geçti. Başbakan da daha sağlıklı kafayla düşünmeli. Çözüm sağlıklı düşünmek ve empati kurmaktan geçer.

-Taksim’e müdahale olursa çarşı hangi pozisyonda yer alacak?
C-Y -
 Gazlı bombalı müdahale olursa barikatlarımız duruyor. Yerimizi ve tavrımızı alırız. Biz halkı korumakla yükümlüyüz, çocuklarımız, yaşlılarımız ve hastalarımız var. Bu insanları kimse gazla boğamaz.

-Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları sizi memnun etti mi?
C-Y - 
Cumhurbaşkanımız Beşiktaşlı’dır, bir Beşiktaşlı Cumhurbaşkanı’ndan böyle bir açıklama bekliyorduk. Kendisinden beklediğimiz tavrı gösterdi.

Berna Şahin
10 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net