Birgün: Faiz lobisi yalanı ‘O iş öyle değil arkadaş!’ – Gülşah Karadağ

Başbakan Tayyip Erdoğan, ülkeden ayrılırken “Borsa iner-çıkar, aldırış etmeyin” demişti, ülkeye dönüşünde söylemi “Faiz lobisi bizi tehdit ediyor” şeklinde değişti. ‘Faiz lobisi’ miti yeniden canlandı. Bu ‘faiz lobisi’ söylemi, yandaş medyanın ekonomi yazarlarının 2011 yılında Türkiye piyasalarının Merkez Bankası’nın deneysel politikası nedeniyle sarsılıp durduğu dönemde patlamıştı. Kredi derecelendirme kuruluşları ile ekonomist ve analistlerin belirtitği ‘kaygıların’ her biri ‘faiz lobisi’ne bağlandı. Ne zaman ki eleştiriler bitti, borsaya girişler hızlandı, tahvil alımları arttı, ‘faiz lobisi’ söylemi unutuldu. Yani, ortada öyle bir lobi var ki piyasadan sermaye çıkışı zamanlarında varlık gösteriyor, piyasaya sermaye girişi dönemlerinde yok oluyor!

borsa

TABANI GÜDÜK SÖYLEM

Büyük sermaye gruplarının, emperyalist güçlerin, ulusötesi şirketlerin ekonomileri, ülkeleri yönetme hali, ekonomi politiğin konusudur. Sosyalistler on yıllardır sermaye-iktidar ilişkisini analiz eder, belgeleriyle ortaya koyar. Ancak, bu analizlerde ana nokta ‘iktidarın sermaye karşısındaki duruşu’dur. AKP iktidarı, Türkiye ekonomisini ABD’nin ardından dünyanın en yüksek cari açık oranına sahip ekonomi haline getirdiği, ülkenin dış borç düzeyini 10 yılda 3 kat artırdığı halde, ekonomiyi alt üst etmeksizin yönetmeyi başardıysa, bu, dünya sıfır faiz seviyesine geçerken Türkiye’yi dünyanın en yüksek faizini veren ülkeler arasında tutmaya devam ettiği, Ortadoğu’da işbirliği halindeki Arap, ABD ve Avrupa ülkelerinin sermayesini ‘yüksek kar’ ve ‘siyasi ortaklık’ bağlamında yanında tuttuğu içindir. Dolayısıyla AKP, uluslararası sermayeyi temsil eden bir iktidardır, faizcidir, iş böyle olunca da ‘faiz lobisi’ söyleminin tabanı güdük kalmaktadır. Kaldı ki, ekonomi politik uzmanları, faiz ve sermaye hareketini bir ‘lobi’ olarak tanımlama yanlışına da düşmemiştir. Sermaye zaten hakim güçtür, ‘lobi’si olmaz. Sermaye, faiz sıfır olsa da para kazanır.

BU HAREKET NEYİN NESİ?

AKP’yle 11 yıldır siyaseten ve ekonomik olarak yanyana yürüyen sermaye, şimdi ne yapıyor? ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi kapsamında ‘model ortak’ ilan ettiği Türkiye’nin konumu değişti mi? Yoksa Türkiye’de yeni bir iktidar mı istiyor? Bu soruları büsbütün yanıtlamak henüz mümkün değil. Bununla birlikte, dünya medyasının tavrına, özellikle de ekonomi dünyasının en prestijli yayını kabul edilen The Economist dergisinin analizine bakıldığında, Batı dünyasının “Ilımlı İslam yapısını kuran AKP’nin olmadığı bir Türkiye düşünmediğini” söylemek mümkün. Ne diyor The Economist: Mesele dindarlık değil, otoriterlik. Bu dergilerin, yayınların öneminin, yatırım kararlarını alan kişilerin kendilerini takip etmesi olduğunu vurgulamak da gerekir mi bilmiyorum.

BEKLENTİ VE ALGI MESELESİ

Piyasalardaki bir haftalık harekette ana kırılma noktaları incelenerek, yatırımcıların ‘beklentilerini’ nasıl kurduğu görülebilir. Piyasa, her olay karşısında olduğu gibi Türkiye konusunda da bir ‘algı’ ile ve bir ‘beklenti’ oluşturarak hareket etti. Şöyle ki, Gezi Parkı’yla başlayan ve haftasonu sosyal patlamaya dönüşen isyan, Türkiye’de siyasi istikrarın bozulduğu algısını yarattı. Dünya medyası, Türkiye’deki isyanı verirken, olayların polisin aşırı şiddetiyle başladığı, hükümetin giderek ‘otoriterleşen’ uygulamalarının ‘yaşam tarzına müdahale olarak algılandığı’, isyanın ‘çok kutuplu’ (yani örgütsüz) bir yapısı olduğu analizlerini verdi. Bu, yatırımcılarda, iktidar şiddetiyle başlayan istikrarsızlığı iktidarın geri adım atması halinde yatışacağı ‘beklentisini’ oluşturdu. Bu beklenti ve bu algı piyasaları yönlendirdi.

ERDOĞAN KONUŞTUKÇA DÜŞTÜ

Pazartesi günü, siyasi istikrarsızlık algısıyla piyasa açılışında borsa 85 bin puan seviyesinden 80 bin puan seviyesine kadar indi, sonra 81 bin puan seviyesinde toparlanma eğilimi gösterdi. Seans arasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın basın toplantısı geldi. Üslubun sertliği, piyasada ‘beklenti’ hareketini harekete geçirdi ve satış emirleri verildi, borsa 76 bine kadar geriledi. Günlük kayıp yüzde 10,5 oldu ve İstanbul Borsası, ABD’de 11 Eylül saldırılarının yaşandığı dönemde -iki günde- kaybettiği yüzde 14′lük değerin ardından en sert düşüşünü gösterdi.

‘KISMİ ÖZÜR’LE YÜKSELDİ

Salı günü Başbakan Erdoğan’ın yurtdışına çıkışının ardından yatıştırıcı söylemler öne çıktı, bu ‘olumlu beklentiydi’, borsa önceki günün yüksek kaybının da etkisiyle yüzde 3′e yakın yükseldi. Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın eylemcilerden ‘kısmen’ özür dileyen açıklamasıyla birlikte yükseliş yüzde 5′in üzerine çıktı.
Erdoğan önceki gün henüz ülkeye dönmeden basın karşısına geçti; gerginliği artıran açıklamalarda bulundu, açıklamalarına ‘Kendi insanlarını sokağa dökmek’ söyleminin şiddetini artırarak devam etti, bu sırada borsa yeniden düşüşe geçti, kayıp yüzde 7′ye kadar ulaştı.
Dün Erdoğan’ın eylemcilere dönük üslubu yumuşadı, Erdoğan konuşana kadar yüzde 1 yükselişte olan borsa, gün sonunda yüzde 3,21 yükseldi, 78 bin 300 puanı aştı.
Aynı süreçte faiz yüzde 5,9-7 aralığında hareket etti. Dolar/TL 1,87-1,90 aralığında oynamakla yetindi.

YABANCI YERLİ BİRLİKTE

Borsa İstanbul Başkanı, İbrahim Turhan, borsadaki yabancı payının sadece 0,1 puan gerilediğini açıkladı. Borsadan ilk iki gün 400 milyon dolar çıktı. Bu durumda, borsada yerli ve yabancılar aynı oranda çıkış gerçekleştirdi.  Ünlü ‘faiz lobisi’ söylemini bu veri de yalanladı. Piyasacılar, borsa, tahvil ve döviz piyasasından bu bir haftada 3 milyar dolarlık bir çıkış olduğu düşüncesinde. Küçük yatırımcı için yüksek, piyasalar için düşük bir tutar. Burada, en önemli konu, yatırımcıların piyasalardan ‘ha deyince’ çıkamıyor oluşu. Bir kağıdı satmak için, alıcı da bulmak lazım. Dolayısıyla, ilk emirleri verenler dışında, tahvil faizleri yükseldikçe ve hisse senetleri düştükçe, Türkiye’yle birlikte kaybeden geniş bir yatırımcı kitlesi var. Piyasa analistleri, ‘faiz lobisi’ söylemini ‘komik bulduklarını’ ifade ederken, ekonomi-politik analizleri bir yana bırakıp özellikle bu noktaya dikkat çekiyor.

Gülşah Karadağ
8 Haziran 2013
Kaynak; birgun.net