BirGün: Basın emekçileri direnişin günlüğünü anlatıyor

İkinci haftasını doldurmaya hazırlanan Gezi Parkı direnişinde yazılı ve görsel medya adeta sınıfta kaldı. Medya patronlarının tüm görmezden gelme politikaları sebebiyle, basın emekçileri haberlerinin yayınlanmayacağını, sansürleneceğini bilmelerine rağmen direnişi an be an takip ettiler, haberleştirdiler.

basin-emekcileri

Selahattin Sönmez (Hürriyet Daily News Foto Muhabir): 
İstanbul Taksim Gezi Parkı direnişi başladığı zaman  aktivistler ya da İstanbullular yaşadıkları kente, yaşam alanlarına ne kadar sahip çıkar diye düşünmüştüm. Gerekçem ise bu ülkede yıllardır  her kesimin her türlü eylemini, direnişini izledim ve fotoğrafladım, çoğu ise hep hüsran ve yenilgi ile bitti.  Bugüne kadar en çok etkilendiğim direnişler ise esnaf eylemi ve Tekel Direnişi idi. Şimdi bunlara bir de Gezi Park Direnişini ekleyebilirim.

Cuma akşamı Ankara Kuğulu Park’taki protestoyu izledikten sonra, ‘acaba’ dedim kendi kendime ‘ne olur, nereye doğru gidiyoruz’ diye sordum. Herkes ve her kesimden insanlar ( HALK ) vardı parklarda, sokalarda, alanlarda.

1 Haziran’dan itibaren her gün alandaydım, bazen sabahladım bazen de gece yarılarına kadar eylemcilerin yanında kaldım. Taş yedim, gaz yedim, panzerden gelen su ile ıslandım ama yine de oradan ayrılmadım, Çünkü bu bir tarafın değil, HALK’ın direnişi idi ve bunu tarihe çektiğim kareler ile not düşmem gerekiyordu. Ankara’da çocuklar taş atıyor, polis ise bol bol gaz… 20 yıldır foto muhabiriyim  ben bu kadar gaz yemedim, gaz atanı da görmedim.

Eren Güvendik (İMC Televizyonu Kameramanı): Taksim Gezi Parkı protestolarının Ankara’da başlaması gazetecileri göreve davet etti. Öncelikle merkez medyanın eylemlere sessiz kalmasına gazetecilerin tepkili olduğunu belirtmek isterim. Taksim’de yaşananları protesto etmek için Ankaralıların ilk durağı Kuğulu Parktı. Olaylar çok ani gelişti. Saatlerce Ankara’nın çeşitli yerlerinde son yıllarda görülmemiş çatışmalar yaşadı. Giderek artan çatışmalarda kameraman olarak görev aldım. Polisin eylemcilere müdahelesini görüntülemek için alandaydım. Yaşadığım zorluklardan biri de polisin gazetecileri hedef almasıydı. Çatışmaların 4. gününde Özel Hareket Polislerin kulladığı Akrep Tipi araçtan atılan gaz bombasıyla ayağımdan yaralanıp soluğu hastanede aldım. Gezi Parkı protestoları benim meslek hayatım boyumca gördüğüm en geniş katılımlı eylemdi.

Sabri Kara (Ulusal TV Kameramanı): 
Eylemlerin başladığı günden beri Ankara’da Kızılay hiç boş kalmadı. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Şimdi, yaşanan ve yaşanmakta olan şeylerin, benzeri yok bence.

‘90’larda doğmuş olup apolitiklikle itham edilen, Erdoğan’dan başka sima tanımayan bugün siyasal düzeni zorlayan gençler, onlara desteğe koşan Bursasporlular, kol kola Galatasaraylılar, Fenerbahçeliler, Karşıyakalılar, Göztepeliler, onların yanında Bozkurtlar, onların yanında “Mülk Allah’ındır, sermaye defol” diye yürüyen Anti-kapitalist Müslümanlar, onların yanında Kürtler, onların yanında bir antoloji gibi ortaya serilen sol partiler, üniversite öğrencileri, liseliler, plazalarda ömür çürüten beyaz yakalılar. Türkiye neşesini kaybediyor, mizah can çekişiyor derken müthiş bir yaratıcılık. Ben en çok POMA’ya güldüm.

Gökhan Uysal (Evrensel Gazetesi Muhabiri) : Geride bıraktığımız son 10 gün hem bizler için hem Türkiye tarihi için bir milat oldu. Genç bir gazeteci olarak hayalini bile kurmakta zorlandığım bir direnişin içinde bulduk kendimizi. İlk anda neye uğradığımızı şaşırdık tabi ki. İstanbul’daki polis müdahalelerini uzaktan takip ederken 31 Mayıs günü kendimi tarihe tanıklık ederken buldum. Daha önce çok çatışma haberi izledim, çok biber gazı ve tazyikli su yedim. Kendimi tecrübeli kabul ediyorken, Ankara’da son günlerde yaşadıklarım daha önceki deneyimlerimle hiç uyuşmuyordu. Kuğulu Park’ta başlayıp Akay Kavşağı’nda sabaha kadar süren çatışmaların ilk gününde her şeyin daha yeni başladığını anladım. Polis şiddetini anlatmama gerek yok yaşayanlar dile getiriyor fakat biz gazetecilerin de polis şiddetinden fazlaca zarar gördüğüne dikkat çekmek istiyorum. Birçok meslektaşımızın, polisin hedef alarak attığı gaz bombalarından yaralandığını, dayak yediğini, kasıtlı olarak üzerine tazyikli su sıkıldığına tanık oldum ve yaşadım.  Bu süreçte basın emekçileri olarak zor günler yaşadık, günlerce uyumadık, yemek yemeği unuttuk, ailemizden uzak kaldık fakat hiçbiri etkilemedi.

Serkan Kurt (Dicle Haber Ajansı Muhabiri): Ankara’da başlayan eylemleri başından sonuna kadar takip etme şansına sahip olan gazetecilerden biriyim. Daha önce böyle kalabalık ve yoğun çatışmaları görev yaptığım Mardin ve Diyarbakır’da da yaşadım. Türkiye’de buna benzer direnişlerin olması, 68 kuşağı ruhunun tekrar geri geldiği izlenimine kapıldım. Kızılay’a çıkmaya çalışan çevredeki tüm sokak ve caddelerdeki on binlerce insanın arasındaydım. Kızılay’a çıkmak için her yüklenildiğinde, yeni gaz bombaları geliyordu üzerimize doğru. Kendi imkanlarımızla gazdan korunmak için bulduğumuz bez, maske ne varsa yüzümüze geçirdik. Ancak buna rağmen gaz her yeri sarmıştı. Çok zor koşullar altında olsa da bu tarihe yazılan direnişin içinde muhalif bir gazeteci olarak bulunmak, inanılmaz bir heyecan yaşatıyordu. Onca gaz bulutu içinde hem gözlerimiz yaşarıyordu hem de yüzlerimiz gülüyordu. Evet, bu bir halk direnişiydi. Tabi ki halkın yanında olan gazeteciler olmamız gerekirdi. Bir an olsun sokakları, caddeleri, meydanları boş bırakmadık. Her an polisin müdahalesini görüntülemek gerekiyordu. Günlerdir tanık olduğumuz bir çok şey yaşandı. Bunların başında da en çok polis şiddeti oldu. Kan ve gözyaşının dinmediği direniş boyunca, 7′den 70′e herkes alanlarda, bir dayanışma ruhunu gösterdi. Polis saldırdı, halk karşılık verdi.

Fatoş Kalaçay (Sol Gazetesi Muhabiri): Alanda halkın sesini duyurmaya çalışan bir gazetenin muhabirliğini yapmaktayım. Haber yapabilmek adına olayların Ankara’da başladığı gün gözaltına alındım. Halk isteklerini net olarak bildiriyor. Bizde son ana kadar onların sesi olamaya devam edeceğiz. Çünkü halk kendi medyasının, kendi gazetesini artık bilincine vardı. Bundan sonra amacımız, alternatif medyayı ana akım medya haline dönüştürmek olamalıdır.

Serhat Korkmaz (Bianet Muhabiri): Gösteriye katılanların büyük çoğunluğu doksan kuşağına mensuptu. Ben de aynı kuşaktanım. Bizler için apolitik derlerdi. Bu algıyı kırmaları önemliydi. Ayrıca bir muhabir olaraksa böyle bir direnişi haberleştirmek buna tanık olmak da analmlıydı. Düşünsenize, Türkiye’de uzun bir süre sonra insanlar korkularını aşarak sokaklara çıkıyor ve siz buna şahit oluyorsunuz. Bu büyük bir deneyim. İnsanlar muhabirlere kızmasınlar. Onlar medya patronu değil, bu işin emekçileridir.

Esra Koçak – Burcu Cansu
10 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net