BirGün: Başbakan, Yüce Divan’dan korkuyor

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BirGün için yaptığı değerlendirmelerde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘demokrasi dışı tüm yollara başvurma’ nedenini Yüce Divan endişesine bağladı.

basbakan-yuce-divandan-korkuyor-1

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BirGün için yaptığı değerlendirmelerde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘demokrasi dışı tüm yollara başvurma’ nedenini Yüce Divan endişesine bağladı. Kürt meselesinde çözüm için toplumsal destek gerektiğine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, seçim barajı gibi darbe artığı unsurları ortadan kaldırmayan AKP’ye “Siz de darbecisiniz o zaman” dedi. CHP’nin Anadolu sermayesi ile yeni ilişkiler geliştirdiğini belirten CHP Başkanı, Güneydoğu’nun ‘değişen CHP’nin’ önerilerini bilmediğini, eski algıları kırmak için çalıştıklarını aktardı.

‘ERDOĞAN, YÜCE DİVAN ENDİŞESİ TAŞIYOR’

AKP demokratik olmayan her yolu kullanıyor ve kullanacak demiştiniz. Yerel seçimler için de böyle bir durum bekliyor musunuz? Malum Başbakan her fırsatta sandık diyor…

Başbakan Erdoğan, demokratik olmayan her yolu kullanırken, iktidarı kaybetmeme amacı taşıyor. Çünkü iktidarı kaybetmenin bedelinin ne olacağını biliyor. Bu düşüncemi besleyen birden fazla unsur var. Birisi şu: AKP’nin hukuk dışı yollara başvurması, Anayasa’yı ihlal etmesi ve ciddi yolsuzluk dosyaları, Erdoğan ve çevresinde, seçimi kaybettiği takdirde Yüce Divan’da yargılanma endişesi yaratıyor.

MECLİS İRADESİ ARABİSTAN’DA PAZARLANDI
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın Dubai’de Kuzey Irak’a girmemenin karşılığında 8 milyar dolarlık anlaşmaya imza atmasını ele alalım; böyle bir şey Meclis iradesi dışında gerçekleşemez. Kimse Meclis iradesini Suudi Arabistan’da pazarlayamaz, bu Yüce Divan’lık bir imzadır. Bakın özelleştirdikleri hiçbir kurumun özelleştirme öncesi değerlendirme raporunu kamuoyuna açıklamadılar. Oysa siz satmadan önce bir değer tespiti yapıyorsunuz, sattıktan sonra bu raporu kamuoyuna açıklamalısınız. Yani ‘Kaça değerlendirdim kaça sattım’ın hesabını vermelisiniz. Özelleştirme yasasına rağmen bugüne kadar biri bile açıklanmadı. Bizim toplum da sağ olsun, bu konuları çok düşünmüyor.

‘BASKI İLE KEMİKSİZ TARAFTARINI TOPLUYOR’

Bir başka önemli nokta; Erdoğan ruh hali gereği Türkiye’yi yönetirken uyguladığı baskı ve şiddetin demokrasinin aleyhine olduğunu aslında iyi biliyor. Onun kafasındaki demokrasi anlayışıyla bilim kitaplarındaki demokrasi arasında dağlar kadar fark var ve o bunu biliyor. Ama baskı kurduğunuz zaman, eli sopalı olduğunuz zaman kemiksiz bir taraftarınız olur; Erdoğan bunu da biliyor. Bize şunu medya aracılığıyla dikte ettirmeye çalışıyorlar; “Bak Recep Tayyip Erdoğan’a. Sadece o konuşuyor, herkes onu tekrarlıyor. Partisinde başka konuşan var mı? Siz niye öyle yapmıyorsunuz?

”Biz bunu yaparsak onlardan ne farkımız kalacak? Demokrasiyi kim savunacak? Ve bunu üzülerek söylüyorum ki bazı yetkin kalemler de yazıyor. Yahu peki görüş bildirmeyecek mi bizim milletvekilimiz? Hayır efendim, “Hepsi sussun, bir tek sen konuş ve herkes konuştuğuna uysun.” Farklı davrananların ya kafasına sopayla vur ya da partiden at. Bunu bize demokrasinin gereği olarak dikte etmeye çalışıyorlar. Biz de “Bu demokrasi değil, dikta rejiminde olan bir şeydir. Demokrasi farklı bir şeydir. Milletvekili düşüncesini açıklamalı” diyoruz ama anlatamıyoruz.

‘BENİ RAHATSIZ EDEN, SOLUN ELEŞTİRİLERİ’

Ama her farklı sesi de böyle mi yorumlamalıyız? Örneğin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda Atilla Kart ve Süheyl Batum, halihazırda CHP’nin uzlaştığı maddelerden biriyle ilgili herkesin gözü önünde sert biçimde tartıştı. Bu durum, “CHP henüz kendi içinde uzlaşamamış” eleştirilerini getirdi.  Siz, bu ve benzeri durumları da hoş buluyor musunuz?

O konu medyaya yanlış yansıdı. Ben işin aslını biliyorum, bildiğim için de kötü bir durum düşünmüyorum. Yoksa, şu masanın etrafında o madde üzerinde uzlaştık.

Peki bu kadar farklı fikrin olduğu bir partiyi yönetmek zor değil mi? Yani bazen “Şu demokrasi de olmasa, partiyi ne güzel yönetirdik” diyor musunuz?
Yok hayır. Düşüncelerin söylenmesinden rahatsız değilim. Beni rahatsız eden, “Neden siz AKP gibi olmuyorsunuz?” diye soldan gelen eleştiriler.

SİYASET OKULUNA ECEVİT’İN ADI VERİLİYOR

Soldan gelen bu eleştirilerin arkasında CHP’nin daha güçlü olmasını istemeleri mi yatıyor?

Bazen evet bazen hayır. Doğrudur, daha güçlü olmamız lazım ve bunun yolu gençliği kazanmaktan geçiyor aslında. Biz 10-12 yıla yakın gençlik kolları kurultayı yapmadık, ilk kez bu dönem yapıldı. Kadın kolları kurultayı yapmadık, şimdi yaptık. İşte bu yüzden son 3 yılda en büyük değişimi yaşayan parti biziz diyorum. Gençlik kolları başkanı, kadın kolları başkanı MYK üyesi oluyor şimdi, orada söz alıyorlar. Partinin siyaset okulu yoktu, açtık. Adını Bülent Ecevit Siyaset Okulu koyuyoruz. Önüne çok güzel bir Bülent Ecevit heykeli koyacağız. Ahmet Arif’in oğlu Filinta yapıyor heykeli. Rahşan Hanım’ın tercih ettiği bir Bülent Ecevit fotoğrafında uyarlanarak yapılacak bu heykel.

Gençlik fotoğrafı mı?
Ben fotoğrafı görmedim ama Rahşan Hanım’ın önerileri dikkate alındı bu konuda.

***

Dağdaki adam siyaset yapacaksa, onun yolunu açacaksın

‘GÜNEYDOĞU İLE GÜÇLÜ BAĞIMIZ VAR DERSEK, HATA OLUR’

Partideki değişim sanırım Kürt sorununa yaklaşımı da kapsıyor. Yakın zaman kadar Kürt sorununa sadece istihdam eksenli bakmasıyla eleştirilen CHP, şimdi Güneydoğu’ya yolladığı heyetle köy köy geziyor, faili meçhullerle hesaplaşılması, Roboski Katliamı’nın faillerinin bulunması, bölgenin kara mayınlarından temizlenmesi gibi net taleplerini beyan ediyor. Ancak yine de bölgede hatırı sayılır sayıda belde, belediye başkanınız BDP’ye geçti. Bölgedeki heyet çok iyi tepkiler almıyor. Bir çok yerde gösterecek aday bulamadığınız konuşuluyor. Bölge halkı ile CHP arasındaki duygu bağı giderek kopuyor mu?

Kopuyor dersek yanlış olur. Tam tersine ilişkilerimizi iyi bir noktaya çekmeye çalışıyoruz ama güçlü bir bağımız var dersek hata ederiz. Güneydoğu’da şöyle bir durum var: Oradaki kitle siyasetteki meşhur söz uyarınca kemikleşmiş, ‘ya dinine oy veriyor, ya diline’. Dinine oy veren AKP’ye, diline oy veren BDP’ye yaklaşıyor. Şimdi biz 3. Yol olarak oraya gitmeye çalışıyoruz. “Senin diline de, dinine de saygılıyız ama bu iki unsuru kullanıyorlar ve sen açsın, senin pek çok sorunun var ve çözülmeli” diyoruz. Ama bunu anlatmak bugünden yarına kolay değil. Bunu da kabul etmeliyiz. Çünkü uzun yıllar ihmal edilen bir bölge.

‘BARIŞ KONUSUNDA GELİNEN NOKTA, BİZİ HAKLI ÇIKARDI’

Peki bunun süreç ile hiç bağlantısı yok mu?

Olmaz mı? AKP, Apo ile görüşmeler yaptı ve biz bu görüşmelerin sağlıklı olamayacağı endişesi taşıyorduk. Çünkü bizim doğru bulduğumuz yöntemle AKP’nin yöntemi arasında çok fark vardı. Gelinen nokta bizi haklı çıkardı. Süreç ilk başladığında hem BDP, hem AKP ortak biçimde CHP’yi suçladı. “Biz barışacağız, CHP engel oluyor” dediler. Biz de “Neyinize engel oluyoruz?” dedik. Gidip sınırda durarak “Hiçbir PKK’lı çıkmasın” mı dedik. Barış olmasın mı dedik? Tam tersi, ben o dönem “Buyrun çözün, size kredi açıyoruz” dedim. Bu bile, “Vay benim senin kredine ihtiyacım yok” sözleriyle, kıyametler kopartılarak karşılandı Erdoğan tarafından.

SEÇİM BARAJI DARBECİ ZİHNİYET

Biz başka bir sorumluluk daha aldık üstümüze ve bu sorun nasıl çözülür diye çalışmalar yaptık. Öteden beri bu sorunun toplumsal destekle çözülebileceği tezimizi kuvvetlendirdik ve 17 maddelik Özgürlük ve Demokrasi Manifestosu açıkladık. Çözülecekse böyle çözülür dedik. Yüzde 10 seçim barajı mesela. Dağdaki adam gelip siyaset yapacaksa onun yolunu açacaksın. Refah Partisi, İşçi Partisi, ÖDP’yi bu baraj marjinal parti haline dönüştürdü. E bu partilerin taraftarları, kitleleri var; siyasete girmeleri gerek. Bunların tamamını 12 Eylül darbe hukukunun kuralları yapıyor. Ama siz hem “darbeci değilim” diyorsunuz, hem de darbe hukukunun arkasına saklanıyorsunuz. Siz de darbecisiniz o zaman!

‘O BÖLGE BİZİM ÖNERİLERİMİZİ BİLMİYOR’

Buna benzer çok çalışmamız oldu. Bakın biz 8-9 kez Faili meçhuller aydınlatılsın diye komisyon kurulmasını önerdik. Bu önergeler hep AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. İlk zamanlar “CHP söyler ama samimi değil” derlerdi. “Peki” dedik, bastık imzayı ve kanun teklifleri verdik ama yine tık yok. “Samimi değil” diyemiyorlar artık ama şimdi onlar direniyor. Önümüzdeki günlerde ne olacak bakacağız. Yani o bölge, bizim bu önerileri getirdiğimizi bilmiyor zaten. Bilmediği için CHP’yi eski CHP gibi görüyor.

Bölgeye giden heyet sayesinde kırılacak mı algı sizce?

Yüzde yüz olarak kırılmaz. Şimdi bu algı geçmişin derinliklerinden gelen bir algı ve değişmesi için epey zamana ihtiyaç var.

‘BÜTÜN TELEVİZYONLARDA TEK ADAM VAR, DARBE Mİ OLDU?’

Tüm bunlara karşın CHP’nin bu kadar az görünmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Bunun iki temel nedeni var. Bir: Geçmişte izlenen politika ve söylemler böyle bir algıyı beslemiştir. Bu bir gerçek. İki: AKP’nin medya üzerindeki olağanüstü baskısı bizim bu algıyı değiştirmemizi engelliyor. Biz bunu batı ülkelerine anlatabiliyoruz ve anlıyorlar ama Türkiye’de anlatamıyoruz. Bir işadamının anlattığı bir olayı aktarayım size: İstanbul’daki Atatürk Havaalanı’na iniyor ve oradaki televizyonlara gözü takılıyor. Bakıyor ki hepsinde aynı adam konuşuyor. Birine soruyor “Darbe mi oldu burada?” diye. “Yok” diyorlar. “Ama bütün televizyonlarda tek bir adam var” diye diretiyor işadamı, “O Recep Tayyip Erdoğan” diyorlar. Böyle bir medya bombardımanı, bizim geçmişte oluşturduğumuz algıyı değiştirmenin önündeki en büyük engel.

***

Erdoğan, kendinden olmayan sermaye ile çatışma halinde

Başka bir konuya geçecek olursak; 28 Şubat iddianamesine Koç ve Doğan da dahil edildi. Muhafazakar bir iktidar ilk kez, bu kadar resmi düzeyde ülkenin sermayesiyle kavga etmeye başlıyor. Ne dersiniz, Anadolu sermayesine Erdoğan fazla mı güvenmeye başladı? Bunun nereye varacağını düşünüyorsunuz?

Ben sermaye ile çatıştığı kanısında değilim. Kendisiyle aynı siyasal paralellikte olmayan sermayeyi yok etme işlevi üstlenmiş durumda Erdoğan. Aydın Doğan’da bunu gördük mesela. O kendi yandaş sermayesini zaten oluşturup, olağanüstü servetlere kavuşturdu. Devletin özelleştirilen kurumlarını onlara peşkeş çekti, özel yasalar çıkardı, kamu bankalarından özel krediler verdi. Bunları zaten yaptı ve yapıyor. Onun için daha çağdaş bir pencereden dünyaya bakan bir sermaye grubunu içine sindiremiyor çünkü onlar aynı zamanda sanatı savunuyor, sosyal sorumluluk ne demektir onu biliyor, meslek okullarının kuruluşu konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapamadığını yapıyorlar…

Koç’tan size bir “Ne yapacağız biz bu hususta?” sorusu geldi mi?

Hayır. Ama ben özellikle ülkeyi yönetenlerin bu tür çıkışlar yapmasını doğru bulmam. Onlar istihdam yaratıyorsa onların objektif olarak teşvik edilmesi lazım. Sermayeye siyasal bir pencereden bakıp bir ayrıştırma politikası gütmeyi de doğru bulmuyorum. Onlar sermayedar zaten; karlı alan varsa yatırım yapar, yoksa yapmaz. Sosyal sorumluluk penceresi de şöyle; elde ettiği gelir çerçevesinde kendini ülkeye borçlu hissediyordur ve okul yapar, tiyatro salonu yapar, kültür festivallerine destek olur. Bunu yerine getirirlerse de biz bundan memnun oluruz.

***

CHP, Anadolu sermayesine açılıyor

Sizin de Anadolu sermayeleriyle yeniden ilişki kurmak için toplantılarınız var galiba…

Evet. Malatya’da, Kayseri’de yaptık. Önümüzdeki süreçte Antep’te ikincisini yapacağız. Bu hafta İstanbul’da bu açıdan temaslarımız olacak. Şöyle bir endişe var, “CHP iktidara gelirse ekonomiyi yönetemez.” Kimse böyle bir endişeye kapılmasın. Ekonomiyi AKP’den çok daha güzel çözer ve yönetiriz. Bir ülkenin ekonomisi zaten en kötü böyle yönetilir. Hiçbir politikası yok. Ekonomimize dair kararlar dışarıda alınıyor, etkileri Türkiye’de görülüyor. Her ülke etkilenir ama en kırılgan ekonomi bizde olduğu için en çok biz etkileniyoruz. İşsizlik sorunu çözülemedi, çiftçi perişan…
Ben iki yıl önce size, “Bu politikayla yakında bu ülkeye saman bile ithal edilir” deseydim emin olun herkes “CHP Genel Başkanı gerçekten hiçbir şeyden anlamıyor. Saman da ithal edilir mi hiç, her yer saman dolu” derdi. Ama şimdi saman ithal edecek noktaya geldi ve bu bir tarım ülkesi için çok vahim bir nokta. Bakın Hollanda, Konya’dan küçük ama tarım ürünü ihracatı 80 milyar dolar. Biz 12 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz. Arada böyle bir fark var.

CHP’nin Anadolu Kaplanları geliyor diyebilir miyiz?

Evet, evet. Söz bu olmasa da ilişkiler gelişiyor.

***

‘Kadın, siyasette direnmeyi bilecek’

Gezi sonrası yerel yönetim adaylıkları için gençlerin ve kadınların sayısında bir artış oldu mu?

Geçen dönemden çok daha fazla kadın ve genç aday partimizde yer bulacaktır. Buna emin olun.

Sizin kafanızdaki ideal genç ve kadın aday nasıl?

İdeal adayım kadınsa direnmeyi bilecek. Güçlü bir siyasal ideolojisi olacak. Üçüncü olarak da halkın her kesimi ile güçlü bir ilişki kurabilecek. Eğer bunları yapabiliyorsa başarıyı yakalamaması mümkün değil.

Kadınlar erkeklerden daha dirençli olmalı. Çünkü, toplumda erkek egemen bir siyasal yapımız var. Kadının bu yapıyı biraz daha zorlaması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece kadın olmaktan kaynaklı tercih olmamalı. Direndiği için o burayı hak etmeli. Kadını öyle görüyorum. Direnecek, politikada etkin olacak, ‘Ben burayı yönetirim’ diyecek. Tipik örneği de Aydın belediye başkanımız. Aydınlılar ona ‘Topuklu Efe’ diyor. Pek çok belediye başkanın yapamadığı birçok şeyi başkanımız kendi dönemeinde büyük bir kararlılıkla yaptı. Ama nasıl yaptı? Bilim insanlarından yararlandı. Onlarla iyi diyaloglar kurdu. Kentin yoksul mahallelerine birebir gitti, onlarla konuştu, kararlar aldı. Sorunlarını saptadı.

***

O şahsın adını ağzına almayı bile istemiyor

İlk yerel seçimlerde çok yeniydiniz ve parti yeni bir yönelime girmişti. Ama bu yerel seçimler sizin için önemli. Bugüne kadar uyguladığınız politikalar sınanacak, belki sizin oluşturduğunuz merkez de sınanacak. Bir başarı çıtanız var mı?

Öyle bir başarı çıtam yok. Eğer siz bir önceki seçimlerden daha az oy alırsanız bu başarısızlıktır. Öyle bakmak lazım.

Başarısız bulunursanız ne olur? Yani özeleştiri mi verirsiniz, politikalarınızı masaya yatırıp inceler misiniz?

Ben politikalarımızın çok yanlış olduğunu düşünmüyorum. Öyle bir durum olursa örgütlenme ve iletişime bakarım. Onların yenilenmesi konusuna, örgütlerin yenilenmesi konusuna eğilirim. Parti kendi içinde o dinanizmi sağlar çünkü CHP diğer partilerin aksine olaylara daha eleştirel ve özgür bakabiliyor.

Bu seçimlerde Ankara’yı Melih Gökçek’ten kurtaracağınızı düşünüyor musunuz?

İnanın adını ağzıma almak istemiyorum, şimdi ben size nasıl yanıt vereyim. Ama şöyle söyleyeyim: bir toplum değişim istiyorsa; geleceğe güvenle bakıyor, kendi iç dinamiklerini koruyor demektir. Eğer siz 15-20 yıldır aynı kenti yöneten bir adamı değiştiremiyorsanız değişim iradesinden söz edemezsiniz. Biz Ankara halkının bu iradeyi göstereceğinden eminiz. Yeni yüzler gelmeli, değişim olmalı. Ankara, Türkiye’nin en büyük köylerinden birisi, sosyal hayatı, sanatı, müziği olmayan bir yer haline geldi. Oysa kenti kent, kentliyi de kentli yapan orada yaratılan kültürdür. Sanat düşmanı olan bir insanın zaten bir başkente belediye başkanı olması zaten başlı başına bir sorundur. O nedenle değişimden yana olan bütün güçler tarafından bunların değiştirileceğine inanıyorum.

25 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net