Birdirbir: Mukim avam, gönüllü polis ‘Mağdur esnaf öfkesi’

“Yeryüzü Sofrası” eylemlerinin ilkinde, Galatasaray Lisesi’nin önünden Taksim Meydanı’na kadar bütün İstiklal Caddesi boyunca kurdukları sofraya henüz oturmuş, evden getirdikleri yemekleri bölüştürüp nihayet slogan atmaya başlayan binlerce kişilik kalabalığa doğru ütülü kumaş pantolonu, kareli gömleği ile sofradakilere benzemeyen, otuz yaşlarında bir erkek yaklaşıp, kitleye slogan attıran gencin havadaki elini sıkıca kavrıyor ve çevredekilerin de duyabileceği volümü yakalayıp şöyle diyor: “Olayı siyasî bir şeye çekmeyin, efendi gibi iftarınızı yapıp gidin!” Bunun bir polis müdahalesi olduğunu düşünen genç, adamdan elini kurtarmaya çalışırken muhtemelen sonrasında polis kimliğini göstermesini istemeyi düşündüğü için ona kim olduğunu soruyor. Adamın sesi biraz daha yüksek ve daha cüretkâr çıkıyor: “Ben esnafım. Bu pasajda mağazam var…”

Birkaç gün öncesinde İmam Adnan Sokak’ta otelinin önünde toplanan kalabalığı esnaf havaya ateş açarak dağıtıyor. İşlerinin iyi gitmediğinden yakınan bir başka otel işletmecisi, polisin tazyikli su ve gaz bombalarıyla dağıtmaya çalıştığı kalabalığın arasına elinde palayla dalıyor, bir kadını darp edip yaşlı bir adamı yaralıyor. Ve nihayet Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Birliği adına açıklama yapan başkan Abdülkadir Akgül, Gezi olaylarında en ağır kayba uğrayanın esnaf olduğunu, olayların esas mağdurlarının da kendileri olduğunu söylüyor.

2007’de Yüksekova’da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümünde eylem yapan binlerce genç, eyleme destek vermediği için yuhalanan esnaf tarafından şöyle uyarılmıştı: “Gidin eyleminizi başka yerde yapın; biz buranın kadim esnaflarındanız…”Göstericilerin uyarıyı dikkate almaması üzerine esnaf, tabancasını çıkarmış ve DTP İlçe Başkanı Şabettin Timur’un oğlu Özgen Timur’u karnından yaralamıştı. 2009’da Muş’un Bulanık ilçesindeki esnaf müdahalesi daha kanlı olmuştu: DTP’nin kapatılmasını protesto eden gruba uzun namlulu silahla ateş eden esnaf iki göstericiyi öldürmüş, birini de ağır yaralamıştı…

Polisin ve yargının alenî teşvikine mazhar olan sopalı, palalı, silahlı esnafa cezaî müeyyidelerin uygulanmamasındaki motivasyonu Erdoğan’ın esnaflık tanımından anlamak mümkün: “Esnaf, yani ahiler, şehirlerini, ülkelerini canları pahasına koruyan gönüllü askerler, gönüllü polislerdir.”

İttihatçıların “mukim avam”ı

Siyasî ve askerî faaliyetlerde, iç karışıklık ve savaş hallerinde her zaman devletin yanında yer alan ahilerin görece pasif gönüllülüğünün Berardi’nin deyişiyle “panik agresif” aktifliğe dönüşmesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti ilişkisiyle başlıyor.1908’de Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesine verilecek “devletli” bir tepkinin riskli olabileceğini düşünen İttihat ve Terakki Cemiyeti, “hürriyet-i şahsiyeye dokunmayan, meşru, mübah ve gayrıresmî” protestoları esnafa yaptırmayı düşünür: Harb-i iktısadı (boykot) şehirlerde mukim avama (esnaf) yaptıracaklardır. İstanbul’dan İzmir’e, Trabzon’a ve Selânik’e yayılan boykotların başarıya ulaşması üzerine esnaf, sadece “mukim avam” olmadığının, dış güçlerle bile uğraşabildiğinin farkına varır.

İttihatçı basının yayılan boykotları “boykota vatanperverane iştirak” şeklinde işlemesi esnafın gönüllülüğünü daha da artırır: Yunan hükümetinin Girit ilhakını sadece protestolarla önlemeyi düşünen hükümete esnaf karşı çıkar; esnafa göre, protesto mitinglerinin yanısıra boykot da yapılmalıdır. Hükümetin karşı çıkması esnafı sakinleştirmeye yetmez ve esnafın ısrarı, hükümeti de boykotu sahiplenmek zorunda bırakır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti esnafın gücünün nelere kadir olabileceğini 1912’deki “sopalı seçim”le deneyimler. Seçim zaferi, cemiyetin, esnafın karanlık işlere bulaşmış reisleriyle de ilişki kurmasına ve onları kollamasına vesile olur. Enver Paşa’ya bağlı Teşkilat- ı Mahsusa’nın Kafkasya’da yapacağı işler için fedaileri, İstanbul esnafının ileri gelenlerinden Kara Kemal, Hamal Ferit ve Hasan Basri’den oluşan İstanbul Katib- i mesulleri bulur, gerekli cephaneyi de onlar hazırlar. Kara Kemal ve ekibinin mukim-i avamlıktan “küçük efendiliğe” terfisi de böylelikle gerçekleşmiş olur…

Barikata karşı yürüyen dükkân

Esnafın göstericilerle kurduğu bu tarihi ilişkiyi Marx, 1848 Devrimleri’ni incelerken şöyle tasvir eder: “Haziran günlerinde, hiç kimse, mülkiyeti kurtarma uğruna ve krediyi yeniden tesis etme uğruna, —göstericilere karşı— Paris küçük-burjuvaları, kahveciler, lokantacılar, küçük tacirler, dükkâncılar, zanaatçılar kadar bağnazca savaşmamıştı. Dükkân, bütün kuvvetini toplayarak sokaktan dükkâna yeniden geçişi sağlamak için barikata karşı yürümüştü.”

Erdoğan’ın her 15 Şubat’ta ve muhtelif zamanlarda eleştirdiği kepenk kapatma eylemleri ve esnafın mağdur edilmesi durumunun, DTP’nin 2000’li yılların başlarında il ve ilçe örgütlerinde sıkça yaptığı halk toplantılarından birinde, bir esnaf tarafından da hararetle dile getirilmesi üzerine bir genç söz alıp şöyle demişti: “Ben esnaf arkadaşı eleştiriyorum. Kendisini ilçemizde tanıyan herkes, işletmesinin batmak üzere olan bir işletme, ailesinin de açlık çeken bir aile olmadığını gayet iyi biliyor. Sonuçta arkadaşın bu kadar mağduriyetle bahsettiği şey basit bir kâr meselesidir. Zaten ilçemizde sadece bir çarşı merkezi var; istesek de, istemesek de buradan alışveriş yapıyoruz. O buranın esnafıysa, biz de buranın müşterisiyiz.”

Marx’ın esnafla ilgili pasajının devamı şöyle: “Ama barikatın ardında dükkânın müşterileri ve borçluları, önünde ise alacaklıları vardı. Ve barikat devrilip işçiler ezildiğinde, ve mağazaların bekçileri zafer sarhoşluğu içinde yeniden dükkânlarına koşuştukları zaman, dükkân kapısının, mülkiyetin bir bekçisi tarafından, kendilerine birtakım göz korkutucu kâğıtları uzatan resmî bir kredi memuru tarafından kesilmiş olduğunu gördüler: Vadesi geçmiş poliçe, vadesi dolmuş senet, vadesi gelmiş bono, batmış dükkân ve batmış dükkâncı buldular…”

1991’de Vedat Aydın’ın öldürülmesine tepki gösteren on binlerce eylemciye Diyarbakır esnafının kepenk kapatarak verdiği destek, kadim esnaf geleneğine muhalefet etmiş, devletin sert müdahalesiyle karşılaşmıştı. Yüzlerce esnafın gözaltına alınması, kapalı kepenklerin kırılarak açılması, eylemlerin durmasına yetmemişti. 2000’li yıllarda Kürt illerinin çoğuna yayılan bu eylemlerin amacının “devletle milletin münasebetini yok etmek” olduğunu düşünen Erdoğan, 2011’de Van ve Hakkâri esnafına şöyle seslenmişti:“Biz bu sorunu, birinci derecede, inanın, sizlerle çözeriz. Çünkü sizler direkt halkla münasebeti olan, bizim elimiz, ayağımız durumundasınız.” Başbakanın “bunlar kendi esnafını mağdur ediyor”, “tüccarı, esnafı sindirerek ticaret yapma hakkını elinden alıyor” demeçlerinin eylemleri durduramaması üzerine “bölgeden” bir bakan, Mehdi Eker, nasıl olur da bir esnafın ekmek teknesini kapatmayı düşünebileceğini, bunun olsa olsa tehditle, zorla yaptırıldığını söylemişti. Böylelikle Erdoğan’ın bu meseleyi çözme stratejisi de belirlenmişti: “Bu zorbalığı, demokrasiden taviz vermeden halledeceğiz.”

Sürekli değişen bakış açısı

İstiklal Caddesi’ne kurulan sofrada slogan attıran gencin havadaki elini sıkıca kavrayan adamın sesinin volümü ve tonu, gencin ve çevredekilerin gösterdiği sert tepkiyle aniden değişmişti. Berardi’nin deyişiyle “zorunluluk haline gelen sürekli olarak bakış açısını değiştirme durumu” esnafın, kendilerinin de aslında mağdur olduğunun görülmesi ricasıyla son bulmuştu. 2007’de Yüksekova’da bir eylemciyi yaralayan esnaf, ne yapıp etmiş, eylemcilerle ve yaralı gencin ailesiyle “sulh” yapmayı başarmıştı. Bulanık’ta iki göstericiyi öldüren esnaf, Bulanıklıların ailesine kötü davrandığından, aynı zamanda korucu olmasına rağmen devletin kendisini ve ailesini yeterince korumadığından yakınmıştı. Palalı esnaf, özür dilemek için çaldığı parti ve dernek kapıları yüzüne kapanınca çareyi yurtdışında, bir internet sitesine “biz de eylemcilere sempatiyle bakıyoruz” demeçleri vermekte bulmuştu. Halk toplantısında kendisini eleştiren gence katıldığını söyleyen ve “özeleştiri vereceğine” söz veren esnafın hikâyesi ise başka bir şekilde örülecekti: Önce ilçedeki kepenk kapatma eylemlerinin çağırıcısı olarak tanınacak, ardından da herhangi bir soruşturmaya konu olmayan, olağan şüphelisinin polis olduğu parça tesirli bir bombalı saldırının mağduru olacaktı.

Erselan Aktan – Serra Torun
27 Temmuz 2013
Kaynak; birdirbir.org