Bianet: TOMA geldi, hadi barışın! – Ulaş Başar Gezgin

Gezi Hareketi’nde, ortak bölenlerin geriye atılıp ortak çarpanların öne çıktığı en geniş hattın çizilmesi gerekiyor.

kadıköy-forum

Gezi için Kadıköy Forumu Notları, 23 Haziran 2013

Bu yazının özeti, şu: Gezi Hareketi’nde, ortak bölenlerin (Ermeni konusu, Kürt ‘sorun’u, Mustafa Kemal’in askeri olmak vb.) geriye atılıp ortak çarpanların öne çıktığı (özgürlükçülük, demokratlık, laiklik, kapitalizm karşıtlığı) en geniş hattın çizilmesi ve forumlar kendiliğinden dağılmadan ve Ramazan gelmeden kurumsallaşılması yönünde bir an önce yol alınması gerekiyor.

5 Haziran 2013’te Bianet’te yayınlanan yazımda şöyle demiştim:

“Başka ortamlarda da dile getirildiği gibi, kitlenin siyasal ve mesleki çeşitliliği, dikkat çekici. Bunun olumlu yanı, şu: Bu durum, geniş halk kesimlerinin direnişi benimsemesini kolaylaştırıyor. Ayrıca, sanatçıların, meslek odalarının, doktorların, avukatların vb. katılımıyla, direnişin toplumsal etki ağı da genişlemiş oluyor. Olumsuz yanı ise, sloganların yer yer milliyetçi hatta faşizan yönlere kayışıyla, kimi insanlarda kuşku uyanması. Bu kuşkular, tümüyle doğru değil. Çünkü bu, bir halk hareketi. Her kesimden insan olacak. TGB ile BDP bile yanyana geliyor ve gelecek; çünkü sözkonusu olan, siper yoldaşlığı. Siyasal farklılıkların vurgulandığı ortamlarda, farklılıkların tartışılmasının ileriye atılması ve alanda birliğe odaklanılması gerekiyor. Bu açıdan, AKP’nin stratejik olarak yapabileceği en başarılı iş, Taksim’deki kitleye uzun süre saldırmamak. Kitle, uzun süre atıl kaldığında, arasındaki farklara daha çok odaklanıyor. Belki de, meydanda sanat ve spor etkinlikleri yaparak, bu fazla enerjiyi eritmek gerekiyor.”

Forumlarda, ne yazık ki, yukarıdaki tehlikenin gerçekleşme riski bulunuyor. 23 Haziran 2013 tarihli Kadıköy Forumu, tatsız bir biçimde noktalandı. Bir konuşmacı, “30 yılda Kürtlere terör uygulayanlara, Hrant’ı öldürenlere, Alevileri katledenlere karşıyız.” biçiminde konuşma yaparken büyük beğeni topladı. “1915’te 1.5 milyon Ermeni’yi öldürenlere karşıyız” dediğinde ise, çoğunluk desteklerken; biri, “hasiktir oradan” diye defalarca bağırdı. Bir grup katılımcı, “küfür yok” diye engel oldu. Bir arbede yaşanma olasılığı belirirken, kimi katılımcılar, küfredenin forumu terketmesini istedi. Neyse ki, sağduyu galip geldi. Ortam yatıştırıldı. Ancak, bir süre sonra, bir başka konuşmacının, sırada değilken, bu konuda kürsüden yorum yapması, ortamı yine gerdi. Kimileri, küfredenin sivil olmasından kuşkulanırken; kimileri ise, onun tanıdıkları bir abileri olduğunu söylediler ve onu, olay çıkmasın diye, yavaş yavaş oradan uzaklaştırdılar. Bu arada, zaten, forum bitmişti. Ancak, küçük gruplar arasındaki konuşmalar sürüyordu. Bir forumcu, elindeki megafonla, “TOMA geldi, biber sıkmaya başladılar” diye duyuru yaparak, ortamı yumuşatmaya çalıştı. Güzel bir düşünceydi bu. Birbirinden çok farklı olan katılımcılar, saldırı olduğunda birleşiyorlar sonuçta.

Forum dağıldıktan ve katılımcılar parkı terkettikten sonra bile, Kadıköy sokaklarında, küçük gruplar halindeki çapulcular, kendi aralarında aynı konuyu konuşmayı sürdürüyorlardı. Kimi, “soykırım olmuştur”derken, diğerleri, “olmamıştır” diyordu. Bu konuşmanın kaşıdığı nokta, ulusalcılar, sosyalistler, anti-kapitalist Müslümanlar, Avrupacı liberaller, anarşistler, feministler ve daha birçok değişik kesimin sokaktaki birliğini bölecek cinsten. Yapılan yorumları sıralayalım ve tartışalım:

- “Bunun yeri, burası değil. Ermeni soykırımı değil konumuz; AKP’ye karşı ne yapalım bunu konuşmalı.”

- “Ulusalcılarla yanyana gelmem.”

- “Herkesin fikri kendine; ama küfür olmasın. Abi, küfür edeceğine, çıksın, kürsüde yanıt versin.”

- “Liberaller aramıza girmiş.” vb.

Böyle bir durumda, moderasyonun mikrofonu alması ve sıra almadan konuşan kişinin konuşmasına da izin vermemesi gerekirdi. Moderasyon, insanları birleştirici bir konuşma yapmalı; “küfürlü olmaması kaydıyla, buyur gel konuş abi” demeliydi. Ayrıca, biçimsel bir kural olarak, artık, ajitatif, “ben şucuyum, bucuyum” tarzı konuşmalara izin verilmeyip tümüyle somut olan konuşmalar yer almalıydı. Bundan ders çıkarılması gerekiyor. “Bu, bir tür aşı. Forumcular, bu küçük olayla aşılandı; daha büyükleriyle başa çıkma deneyimi kazandı.” diyebilmek istiyoruz.

Somut konuşmadan kastımız nedir? Aslında, Kadıköy Forumu, bu tekil olayın tersine, somut konuşmakta gayet başarılı. İşte dün çıkan somut önerilerden birkaçı:

- “Su, hayattır. Parkımıza bir direniş çeşmesi yaptıralım. Suyumuzu da buradan sağlayalım.”

- “Foruma bisikletle gelelim. Kadıköy, buna gayet uygun. Çevre düşmanı arabalarımızla doğaya en azından foruma gelirken zarar vermeyelim.”

- “CNN Türk, NTV ve diğer kanallara e-postalar atalım, onları sürekli arayalım. Yaptıkları yanlı yayın nedeniyle kınayalım. Bu kanalların telefonlarını cebimize kaydedebilir; herhangi bir ortamdayken bunları arayabiliriz.”

- “Plastik bardak yerine kendi bardağımızı getirelim.”

- “Okullardaki sorunlara da odaklanalım. Okullar, gericiliğin baskısı altında berbat bir durumda.”

- “(Halkevlerinin bir çalışması olan) ‘Yaz Okulu’na (Okumuş Çocuklar çalışması) destek olalım. Bu çalışmayla, üniversiteliler, yoksul mahallelerdeki çocuklara ücretsiz dersler veriyor.”

- “Tatile gidenler nedeniyle, sayı azalıyor. Tatile gitmeyelim ya da ileri atalım ve kısa tutalım.”

- “Beyaz yakalılar olarak, “sabah iş, akşam direniş” yapıyoruz. İşte de birşeyler yapmalı.”

- “Ünalan’da AKP seçmeni yoğun. 31 Mayıs akşamı, kimsenin olanlardan haberi yoktu. Şimdi de öyle. Sidi hazırlayıp AKP seçmeninin yoğun olduğu evlere mi dağıtmalı? Bu sidide, iktidarın yalanlarının gerçeğini açıklamalıyız. Hangi yalanlar bunlar: “Eylemciler, camiye girip bira içti”; “Eylemciler bir polisimizi şehit etti”; “Taksim Gezi Parkı’na müdahale yok”; “Parktaki çadırları eylemciler yaktı”; “Eylemciler türbanlı kadına saldırdı”; “Ethem Sarısülük’ü eylemciler öldürdü”; “Biber gazı organik, sağlığa zararsız”; “Müdahalede kimse zarar görmedi”; “TOMA’nın suyunda kimyasal yok” ve “Kasten şiddet uygulayan polis ceza alır” (bkz.).”

- “Kazlıçeşme’ye, Fatih’e gidelim. AKP seçmen kitlesine ulaşalım. (Kendi görüşümüzü ekleyelim: Bu önerinin iç savaş ortamını şiddetlendirme olasılığına dikkat edilmeli.)”

- “Parklarda toplanmamız boşuna. Ankara’ya gidelim, Meclis’e yürüyelim.”

- “Günlük hayaller kurmayalım; bu mücadele, aylarca sürecek.”

- “Mizahla kültür ve sanatı kuşanıp Gaz Festivali yapalım.”

* * *

Bunun dışında, forumda öne çıkan konuları sıralayalım:

- Orta yaşlılar tarafından, 90’lılara yapılan aşırı övgü dikkat çekiyor; “sizin devriminiz”, “siz devrim yaptınız” gibi sözler havada uçuşuyor. Bu anlayış, diğer yaştakilerin direnişini yok sayıyor. Üstelik, böylece, diğer yaştakilerin direnme sorumluluğu da gençlere atılmış oluyor. Gezi, yalnızca bir gençlik hareketi değil; her kesimden insanı toplamış bir hareket. Bu açıdan, öğrenci tabanlı olup diğer kesimlere ulaşmaya çalışan 68 hareketlerinden ayrılıyor. Ayrıca, bu tür konuşmalarda, “birey oldunuz; bireysel devrim yaptınız” tarzı Hürriyet gibi gazetelerde görmeye alışık olduğumuz ifadeler de yer alıyor. Oysa, direnişçiler, birey oldukları kadar, bir topluluğun ve genel olarak toplumun bir parçası olduklarının bilinciyle, dayanışmada bulunuyor. Mesele, bireysel olsaydı; dayanışma olmazdı; direniş zaten hiç olmazdı. İnsanlar, yalnızca kendi bireysel çıkarları için orada değiller. Örgütsüz olabilirler; ama birçoğu, sokağa arkadaş grubuyla çıkıyor. Diğer bir deyişle, Gezi Hareketi, özgür bireylerin bir toplamı değil; özgürlük için dayanışma yapan irili ufaklı toplulukların toplamı. Bunu, ayrıca, direnişe katılanların (Taksim’deki saldırılar ve parktaki forumlar sırasında) arkadaşlarını arayıp “sen de burada mısın?” diye sormasından da anlayabiliyoruz. İnsanlar, alana ya arkadaşlarıyla çıkıyor ya da çıktıkları zaman birbirlerini arıyor.

- Bir konuşmacı, “izinli gösterilerde müdahale etmezler” gibi bir söz söyledi. Bunun izinli olan karanfil bırakma eyleminden sonra (22 Haziran 2013, Taksim) söylenmesi, daha da garip kaçıyor. Forumlar için izin alınmadığını ve yine de saldırı olmadığını anımsatmamız gereken bu konuşmacı için, burada, anayasanın 34. maddesini alıntılayalım:

“Madde 34. – Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

- Birçok forumda olduğu gibi, Kadıköy’de de, 22 Haziran Taksim anmasının muhasebesi yapılmaya çalışıldı. Konuşmacılardan biri, “ben polislerin bana “git” demesini istemiyorum; kendim gitmeliyim. Keşke insanlar da böyle yapsa. Böyle olunca, polis saldırıları normalleşiyor.” dedi. Oysa, 22 Haziran’daki kitlenin bir bölümü, “halka kapatılmış olan Taksim Meydanı’nı yeniden nasıl kazanırız?”ın hesabını yapıyor ve orada olabildiğince uzun kalmaya çalışıyordu. Bu, bir cumartesi gecesiydi; ve özellikle gençler, meydanda sabahlamayı bile düşünüyorlardı. Burası, zaten, duran adam eylemlerinin yapıldığı yerdi. Üstelik, saldırı, kitlenin ‘taşkınlık’ çıkarmasından kaynaklanmıyor; saldırı, yukarıdan gelen emirle yapılıyor. Karanfil de atılsa, kandil simidi de dağıtılsa, yine de saldırı oluyor.

- Bir konuşmacı şöyle dedi: ““Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözüne karşıyım. Hiç kimsenin askeri olmayacağım. Burada, ‘biz’ kullanımından da rahatsızım.” Bu, büyük beğeni topladı. Öte yandan, başka bir konuşmacı, “Silivri’yi, Hasdal’ı unutmayalım” dediğinde, küçük bir azınlık beğendi. “29 Ekim’de, 8 Nisan’da, 19 Mayıs’ta yürüdük” dendiğinde de, çok az destek geldi. Farklı parklarda, ağırlık, farklı farklı oluyor.

- “Partiler gelsin, bize kendini anlatsın” önerisinde bulunan konuşmacı, “% 50 oy alan bir partiye karşı çıkmak, demokrasi değil” deyince, tepki topladı.

- 3. köprü için ağaç kesilmesine karşı olunduğu bugün de dile getirildi.

- Forumun sosyal medya masası, duyuru yaparak, BBC muhabiri Selin Girit’e destek istedi ve İzmir, Adana ve Ankara’dan direniş haberleri paylaştı.

- 30 Haziran’daki LGBT Onur Yürüyüşü’ne katılım çağrısı yapıldı. Ancak, bu çağrıyı yapan konuşmacı, ‘gay pride’a çağrı yaptı; Türkçesi’ni bile söylemedi. Böyle bir konuşma tarzıyla, geniş kitlelere ulaşmak zor.

- Bu, konuşulanlar arasında değildi; ama bir gözlem olarak aktaralım: Gezi Hareketi’nin sola olumlu katkılarından biri, temizlik kültürü oldu. Daha önce, sol mitinglerden sonra, AKP’nin Kazlıçeşme mitingi sonrasındaki çöplükle aynı türden bir görüntü olurdu. Artık, göstericiler, dağılmadan önce çöpleri topluyorlar. Bunun son örneği, 23 Haziran 2013’te, Kadıköy’de gerçekleşen Sivas katliamı protestosu idi.

Şimdi önerilere geçelim. Öncelikle, biçimsel öneriler: Forum katılımcıları, artık canı istedikleri konuda ve istedikleri gibi konuşmamalı. Katılımcıların farklı kesimlerden geldiğini dikkate alarak daha ortak bir dil yaratmalı. Forumlar, mutlaka gündemli olmalı. Gündem önerileri, her bir forum sonunda ve Facebook grubunda toplanmalı. Bu gündem önerileri, forumun başında gündem olmak üzere oylanmalı. Konuşmalar, tümüyle gündem üstüne olmalı. Her gündem tek tek değerlendirilmeli ve her gündeme ayrılan sürenin sonunda, mutlaka karar alınmalı. Konuşmacı sayısı; forum süresi, gündem sayısına bölünerek hesaplanmalı. Gündemle ilgili somut olarak konuşmak yerine (bkz. yukarıdaki öneri örnekleri), ajitasyon çekenlerin ya da dertleşme türünden konuşanların mikrofonu elinden alınmalı. Kimi parklarda, konuşmacının eline mikrofon verilmiyor; onun yerine, moderatör, elinde tuttuğu mikrofonu uzatıyor ve gerektiğinde de çekiyor. Bu, Kadıköy’de de uygulanabilir. Her bir forumun sonunda, alınan kararlar tekrar okunmalı ve temize çekilip kamuoyuyla ve elbette basınla paylaşılmalı. Kadıköy, Facebook’taki 6 bin üyesiyle, forumların örnek alacağı önemli bir merkez. Bu forumda başarı sağlanırsa, diğer forumlar da bunu örnek alır.

Genel olarak, forumcuların, parti ve örgüt alerjisi derhal bitmeli. Forumcular, CHP’li belediyelerin ve Halkevleri gibi diğer kuruluşların uzamsal ve kurumsal olanaklarından yararlanmalı. Kadıköy dışındaki forumlardan birinde, bu mücadele uzun süreceği için, kapalı bir alan tutulması bile gündeme geldi. Bu, bir saman alevi olmayacaksa; herşeyi sıfırdan başlatmak yerine, elde olan kurumsal olanaklardan yararlanılmalı ve o antipati duyulan parti ve örgütlerin de dönüştürülmesi için çaba sarfedilmeli. Forumcuların bir bölümünün, “biz ve o örgütlüler” biçiminde çizdiği harita, forumun, zamanla, ilgisizlik ve tatile gitmeler nedeniyle kendiliğinden sönümlenmesine yol açabilir. Baştaki alıntıda önerildiği gibi, kültür ve sanat etkinlikleri yapılmalı. İnsanlar, birbirini, ajite konuşmalarla daha yakından tanıyamaz. Değişik kesimlerin birbirlerini tanımalarının en iyi yolu, birlikte birşey yapmaları. Bu, eğitimbilimlerinde, ‘yaparak öğrenme’ye karşılık geliyor.

Şimdi, bir de, forum listesine dikkat çekelim: İstanbul’daki forumların çoğu, CHP’li belediyeler ve/ya da büyük bir CHP’li kesimin olduğu ilçeler ve semtler. AKP’nin daha baskın olduğu ilçelerde yapılan forumlar (örneğin Fatih, Kocamustafapaşa, Eyüp vb.), AKP tabanına ulaşmak açısından, büyük önem taşıyor. Bu forumlarda, anti-kapitalist Müslümanlar’ın belli bir ağırlığı var. Bunlarda çok farklı konular konuşuluyor. Çapulcuları AKP tabanına anlatmak için, anti-kapitalist Müslümanlara büyük bir görev düşüyor.

Bilindiği gibi, birçok forum, Ustream’den bireysel olarak canlı yayınlanıyor. Bu canlı yayınların en büyük eksiği, konuşma yapılırken, kitlenin tepkisinin görülememesi. Bu tepkiler, çoğunlukla, el-kol hareketleri biçimindeki sessiz tepkiler olduğundan, tek ekranlı canlı yayınlarda yansıyamıyor. Ayrıca, katılımcılar arasındaki düşük sesli konuşmalar da canlı yayınlarda yer almıyor. Dolayısıyla, yalnızca kürsüdeki konuşmacılar üzerinden çeşitli sonuçlara varmak, pek de doğru değil.

Son olarak, Ramazan’a dikkat çekelim. Gelen duyumlara göre, AKP gençliği, forumlara saldırmak için Ramazan ayını (9 Temmuz) bekliyor. Beşiktaş’a ve yakındaki diğer forumlara saldırı olabilir. Bunun sonucu, çapulcuların darmadağın olmaması olacaksa, yukarıda anılan kurumsal ilişkilerin bir an önce kurulması ve forumların küçük çalışma gruplarına dönüşüp daha da yerelleşmesi gerekiyor. Orta bölenler yerine ortak çarpanlara (hareketi sayıca çoğaltan etmenler) ağırlık verilmeli! (UBG/HK)

Ulaş Başar Gezgin
25 Haziran 2013
Kaynak; bianet.org