Bianet: Post Rokoko’da Zevkli Rezalet

Olgu Ülkenciler’le son sergisi “Zevkli Rezalet”te buluştuk, sanatın politikliğini, Gezi direnişinin Türkiye sanat camiasına yansımalarını, sanatçının kadınlık hallerini konuştuk.

zevkli-rezalet

“Kadın kimliğini yaptığın herhangi bir işten uzak tutamıyorsun. Bunu yazarlarda da, müzisyenlerde de görürsün. Kadın olmak ayrı bir duyarlılığı ve zorluğu getiriyor çünkü eril bir dünyada yaşıyoruz. Koskoca sanat tarihi erkekler üzerinden yazılmış ve okunmuş. Müzelerde kadın bedenleri var.”

Sanatçı Olgu Ülkenciler’in “Zevkli Rezalet” sergisinde kargalar, karanlık ormanlar, memeler ve vajinalar karşılıyor sizi, onun deyimiyle “grafik tadı olan ama resimsel ağırlığı da olan bir sergi” bu.
Bu sergiyi, post-Rokoko döneminde olduğumuzu düşünerek hazırladığını anlatıyor. Serginin ismi de afişi de buna gönderme yapıyor.

zevkli-rezalet2“Rokoko döneminde sanat saray çevresine sıkışmıştır, saray çok şaşalı ve halktan tamamen kopmuştur. Halk çok fakirdir ve acı çekiyordur. Ama sanatçılar bunu görmez. Akabinde Fransız Devrimi olur ve sanatta da romantizm dönemi başlar.

“Zevkli Rezalet’in afişinde de Rokoko döneminin anlatımı var. Bugün yaşadığımız şeyin o dönemden pek farkı yok aslında. Çürüme ve yozlaşmanın başladığı dönem tekrar yaşanıyor. Sanat ve sanatçılar aslında toplumun duyarlılıklarını görmüyor. Piyasaya yönelik, ya da saraya yönelik de denebilir, işler yapılıyor.

“Ben de bu kitsch ve çöküş halini eleştirerek altın varaklar, barok süslemeler, aslan başları kullandım bol bol.”

Ülkenciler cümlesini bitirmeden beni bir gülme alıyor. Anlattıklarına değil, aradaki “barok” kelimesine. “Sinir oluyorum” diyor Ülkenciler de gülerek, “İki senedir barok çalışıyorum. Adam ‘barok’ dedi, barok anlamını yitirdi!”

“Gezi’yle sanat sahnesi alt üst oldu”

Gezi direnişi sanatı da taşımıştı sokağa. Sadece bununla kalmadı galerileri, bienalleri de etkiledi.
“Piyasa aslında sert resim görmek istemiyor. Daha kolay, anlamlandırabileceği resimler istiyor. Yeni bir dilden ziyade, alışılagelmiş bir dili görmeyi tercih ediyor. Ama bu sene bütün dengeler alt üst oldu” diyor Ülkenciler.

“Türkiye sanat camiası öfkesinden uzaklaşmıştı, her şey monotonlaşmıştı. Gezi’yle bu alt üst oldu. Çok da iyi oldu.

“Haziran direnişi birçok şeyi görünür kıldı. Sanatçılar toplumsal işler yapmaya başladılar. Direnişle halkın da bir gücünün olduğu tekrar hatırlatıldı. Direniş boyunca yapılan bağımsız ve sanatçılardan çıkmayan işler, duvar yazıları çoğu güncel sanatçıyı alt üst etti. Çünkü orada başka bir zeka ve öfke vardı.

“Sanatın yön verme özelliği ve güzelliği vardır. Sanat ne kadar halka hitap ediyor ya da halk sanatla ne kadar iştigal oluyor? Bu kadar eşitsizlik varken halkın sanatla ilgilenmesini bekleyemeyiz zaten. Ama bunu tam tersine çeviren şey ise sanattır, sanatçıdır, sanatçının üretimleridir. Sanatın halka değmesi gerekiyor ki, halk da sanata değsin.”

Direnişle birlikte birçok sanatçının da politik kimlikleriyle görünür olmaya başladığına şahit olduk. Sonra basın halka sormaya başladı “Sanatçı politik olmalı mıdır” diye. Okuduklarımdan aklımda kalan hep “Yok, sanatçı politik olmaz. Biz onu sanatıyla seviyoruz” şeklinde cevaplar oldu. Konu açılmışken ben de Ülkenciler’e yönelttim aynı soruyu:

“Sanat politik olmalı mıdır? Hayır olmamalıdır. Ama sanatçı politik olmalıdır, çünkü beslendiği yer odur.

“Ama politik olmak demek kimliğini açıklamak, ‘aslında ben böyleyim’ deyip, bunun arkasında durabilmek, hayatın her alanında sürdürebilmek demek. Sadece eylemlerde boy göstermek değil, bunu yaşam tarzınla, üretiminle de desteklemek…

“Şu an Gezi’yle sanatçılar da politikleşti ama bunun devamı ne kadar gelir? Pınar Selek davasına gelen kaç sanatçı var? Hrant Dink davasında bir görünürlük oldu ama mahkemeleri birebir takip eden kaç sanatçı var?”

“Yumruklar yine havaya kalktı”

zeckli-rezalet3Gezi’den sonra politik simgelerin olduğu işler daha çok satmaya başlamış. Ülkenciler, 2011’de açtığı “Das Fenomen” sergisinin çok eleştiri aldığını ve hiç satış yapamadığını ama Gezi direnişiyle birlikte, yani sergiden iki sene sonra bu işlerin satmaya başladığını anlatıyor.

“Das Fenomen’, Das Kapital’e bir göndermeydi aslında. O dönem, Gezi direnişinin ilk adımları atılmıştı bence. Tekel direnişi sürüyordu. İsyan etmenin güzelliği ve bunun devamlılığını işlemiştim bu sergide. Sovyet dönemi afişlerinden yararlanmıştım ve afiş sanatını acaba resimsel boyutta nasıl anlatabilirim, demiştim. Çünkü afiş simgedir, nettir, doğrudan anlatır.

“Ama ‘Post modernist bir dönemdeyiz, daha farklı saldırılar ve daha farklı direnişler var. Yumruklar artık kalkmayacak’ gibi eleştiriler aldım. Ve iki sene sonra yumruklar yine havaya kalktı. Sergiyi açtığımda hiç satış olmamıştı ama Gezi direnişinden sonra yumruk modası çıktı bir anda ve o sergideki işlerim satılmaya başladı.”

“Sanatçı galeriyi, galeri piyasayı yönlendirir”

Zevkli Rezalet, Ülkenciler’in dördüncü kişisel sergisi.

Kadın kimliğini de politik kimliğini de sergiliyor aslında her sergisinde.

Günümüzde sanatın öfkesini, sanatçının bohemliğini kaybetmiş olmasından şikayetçi. “Sanatçı sınıf atlama telaşında iş insanları gibi oldu. Sanki bir şişe şarapla mutlu olabilmeyi unuttuk gibi geliyor” diyor.

Piyasanın sanatçıyı değil, sanatçının piyasayı yönlendirmesi gerektiğini ve sanatçının bu güce sahip olduğunu söylüyor.

“Sanatçının bir duruşu olmak zorunda. Sanatçının bir duruşu olursa galerinin de duruşu olur. Sanatçı galericiyi yönlendirir, galerici de hitap ettiği kitleyi yönlendirir. Piyasa da böylece değişir.”

Çiçek Tahaoğlu
11 Ekim 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://www.bianet.org