Bianet: Nur Sürer “Sanatla uğraşan umudunu korur derdim”

Oyuncu Nur Sürer’le Gezi’yi, kadın meselesini, çözüm sürecini, medyayı ve sinemayı konuştuk. Sürer “Bütçeden en büyük payı TSK ve Diyanet aldığı sürece bizden film milm beklemeyin” diyor.

nur sürer

Politik kimliğiyle film dünyasında ayrıksı bir konuma sahip olan aktris Nur Sürer’le, Gezi direnişi, televizyon dizileri, kadının durumu, Kürt meselesi, medyanın hali ve sinemayla ilgili konuştuk.

Gezi direnişi hakkındaki Gezerken… adlı oyunun bir bölümünde kanlı 1 Mayıs ile paralellikler irdeleniyor. 1977′de şahsen Taksim’de bulunmuş biri olarak sizce de o dönemin baskı ortamı ile bugünkü arasında benzerlikler var mı?

Cumhuriyeti asker kökenliler kurduğu için AKP iktidarına kadar bütün iktidarların tabii ki halkın üzerinde askeri vesayeti vardı; ama bu son 10 yıldır yerini sivil vesayete bıraktı, yani halkın ve medyanın üzerindeki baskı rejimi 90 yıldır değişmedi.

1 Mayıs 1977′de Sağlık sokakta oturuyordum, bu acıya az çok ben de tanığım. Gezi eylemiyle insan ölümleri ve polis vahşeti dışında bence benzerlik yok, çünkü 1 Mayıs devletin karanlık güçlerinin organize ettiği ve kara deliğin en dibine ittikleri asla çözülmeyecek cinayettir. Oysa Gezi özgürlük ve adalet isteğiyle meydanlara çıkmış halka mobeseler önünde apaçık yapılmış vahşettir.

Televizyondaki dizilerin halkı uyuşturma fonksiyonu yadsınamaz. Anadolu’nun özellikle bazı bölgeleri hakkındaki hayali senaryoların zararları az buz değil. Yine de Behzat Ç gibi dizilerin Gezi ruhunda etkili olduğunu söyleyenler de var. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Behzat Ç her bölümde günceli takip ederken bunu samimiyet ve iyi oyunculuklarla da süsledi. Hakiki bir çalışmaydı (kadın cinayetleri, KCK, uyuşturucu tacirleri, ensest vb.), resimledikleri polis yalancı film karakterinden uzak, polis gibi polisti. Ama yapılan iyi işler ne yazık ki uzun ömürlü olmuyor. Mesela Arka Sokaklar 10 yıldır oynuyor; hem hikâye, hem de polisler masal kahramanı gibi, ne bileyim, herkesin feci işler yapma hakkı var sanırım… Demokrasi işte.

Kadınların Gezi mücadelesine büyük katkıda bulunduğu kesin. Dinî ve toplumsal baskı altındaki kadınların erkek boyunduruğu ve şiddetinden kurtulmaları yönünde neler söyleyebilirsiniz?

Sanatla uğraşan biri umudunu korur diye düşünürdüm ama biraz karardım. Gezi’de başlayan ve artık hak arama mücadelesine dönüşen eylemlerde kadın mücadelesi görünür oldu (çünkü eskiden eylem de erkek işiydi); dayak, gaz, plastik mermi, küfür’den nasibini aldı kadınlar, erkeklerle beraber her şeyi paylaştılar. Çok yaratıcı ve komiktiler ama ülkemizde halen günde ortalama 2 kadın öldürülüyorsa daha çok yolumuz var demektir, dolayısıyla erkek dünyası ile ortaklığımız henüz net değil…

Yıllardan beri çalıştığınız sinema ve televizyon dünyasındaki kadın imgesinde ve kadınların çalışma şartlarında olumlu değişimler gözlemliyor musunuz?

Epey yol alındı denebilir; ben 34 yıldır oyunculuk yapıyorum, sinemaya başladığımda meydanda oyunculardan başka kadın yoktu, her şey erkek egemenliğindeydi; şimdi kamera arkası (kamera kullanımı ve ışık gibi) güç isteyen işlerin dışında kadın çalışan çok ve kadınların setlere naiflik, estetik ve yaratıcılık taşıdığını söyleyebiliriz. Hikâyeler için bunu söylemek zor, TV ya da sinemada çok az iyi kadın hikâyesi yazılıp çekiliyor.

Türkiye’nin Kürt meselesinde atılan adımlara rağmen sürecin beklendiği gibi işlemediği gözlemleniyor. Bu konu hakkındaki fikirleriniz nelerdir?

Başlangıçta ilk defa Kürt sorununda nihayet barışçıl bir çözüm üretileceğine inandım ve hatta bir sürü yerde de savundum (bu arada asla evet ya da hayırcı olmadım, protesto hakkımı kullandım), ama gün geçtikçe bunun oyuna dönüştüğünü görüyorum, siyaset denen şeyin kirli bir meslek olduğunu düşünüyorum. 30 yıldır yoksul gençlerin ölümleri üzerinden partilerin nemalandığını düşünüyorum.

Medyanın durumunu nasıl görüyorsunuz?

Gezi’den çok önce gazete almamaya başlamıştım, kandırılmak iyi bir şey değil, eminim medya çalışanları unutmamışlarsa, gerçek haber yapmayı özlüyorlardır. Herkes her şeyin farkında fakat bizlerin de haber edinme yollarımız tıkanmış değil, iyi ki sosyal medya var, insanlar kendilerine bir özgürlük alanı yarattılar; bugün ana akım medyanın baş sayfalarına bayide gözüm takıldı ve haber taşıma görevi olan gazetecilerin savaş çığırtkanlığına üzüldüm, yazık!

Tüm dünyada halkların adaletsizliklere, baskı ve sömürü sistemlerine tahammül edemeyip isyan ettiğini görüyoruz. Geç de olsa Türkiye’de de gerçekleşen bu uyanıştan umutlu musunuz? Güney Amerika’nın bazı ülkelerinde uygulanmaya çalışılan projelerin tüm gezegene örnek teşkil etmesiyle gidişata dur denilebileceğine inanıyor musunuz?

Güney Amerika bence sadece ABD’nin arka bahçesi olmaktan kurtuldu, büyük problemleri var, onların ve bizimki gibi ülkelerin belası bir türlü düzene koyulamayan ekonomi, kendilerine sosyalist diyen başkanları var sadece; bizse hâlâ hiç tanışamadığımız demokrasinin peşindeyiz. Bize “İşte bu” diyorlar, o olmadığını bildiğimiz için sokaklardayız; insanlar korku eşiğini aştı, zaten iktidarın sıkıntısı da tam burada: Ne oldu bunlara birden bire ne güzel geçinip gidiyorduk uslu başlı insanlardı, diye.

Son yıllarda çalışmalarını beğendiğiniz yeni sinemacılardan örnekler verir misiniz? Film Festivalleri hakkındaki düşünceleriniz?

Yeni sinemacı diyebilir miyiz bilmem ama benim favorilerim var: Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Ümit Ünal, Özcan Alper… Son dönem genç kadın yönetmenler çok iyi filmler yaptı, bir kısmını seyrettim.
Ben festivallere olan inancımı yitirdim, “sinema festivali yapıyorumculuk” adı altında yapılan alaturka belediyecilik oyunları canımı sıktığı için iki yıldır katılmıyorum ve kararlıyım.

Türkiye sinemasındaki hareketlenmenin salonların kapatılması, yerli filmlerin dağıtımındaki imkânsızlıklar, ilgili bakanlıkların fon skandalları gibi durumlar yüzünden pek de etkili olmadığını gözlemliyoruz. Bu konudaki yorumunuz nedir?

O fon dediğimiz zaten sinemacılardan kesilen rüsumlar, yani Kültür Bakanlığı yıllardır bizim olan parayla sinemacılara kabadayılık yapıyor; kurulan komisyonların hikâyeleri değerlendirmesi ayrı bir skandal. Bazen aman Tanrım bu filme nasıl destek verilmiş, diyorsunuz. Bizler yıllardır doğru dürüst yasa istiyoruz, sinema salonlarının fazlalaşmasını arzu ediyoruz. Sinema ve tiyatroya uygar ülkelerde destek verilmesi olmazsa olmaz işlerdendir ama Türkiye’de bütçeden en büyük payı TSK ve Diyanet aldığı sürece bizden film milm beklemeyin… (MT/ÇT)

Murat Türker
21 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;bianet.org