Bianet: Gezi’de hekimler Başbakan’a uzak, insana yakın düştüler – Eriş Bilaloğlu

tabip

Gezi revirlerinde halka ait olan bütün bilgi, birikim, ilaç, cihaz, alet, edevat hiçbir ikincil “kazanç” düşünülmeksizin, sadece iyilik-sağlık amaçlı olarak halk adına, halk yararına, halk için kullanılmıştır.

10 Şubat’ta öğrendik. Ankara Tabip Odası (ATO) yöneticilerinin görevden alınması için Sağlık Bakanlığı mahkemeye “gitmiş”; gerekçe Gezi sürecinde yaptıkları!

Ne yapmış ATO yöneticileri: “Hukuka aykırı olarak yetkisiz ve kontrolsüz revir adı altında sağlık hizmet birimleri oluşturarak amaçları dışında faaliyet” göstermiş.

Ne zaman ve nerede?

Gezi sürecinde ve “o” ortamda!

Bir yanıyla haklılık var denebilir: Kolluk güçleri yetkili ve kontrollü biçimde kamu hizmeti sunarken ve Başbakan’dan “benim polisim” takdirini görürken hekimler/sağlıkçılar Başbakan’a uzak insanlara yakın olmuşlardı. Değerlendirmekte yarar var.

Mayıs ayının son günlerinde başlayarak Haziran sonu, Temmuz başına (2013) uzanan günlerde Türkiye’de yaşanan “sosyal hareketlilik”, Gezi, Türkiye açısından bir “ilk”tir. Bu sürecin özgünlüğüne, biricikliğine dair birçok farklı alandan örnek verilebilecek olmakla birlikte sağlık alanında yaşananları (da) bu saptama ışığında değerlendirmek uygun olacaktır.

Sağlık Bakanlığı bu ölçüde yaygın ve kitlesel bir halk hareketinde asli olarak Hükümet’in kolluk güçlerince yaratılan şiddet ve sağlığı tehdit edici uygulamaların sonucu olan sağlık sorunlarının

* oluşumunu önlemeye yönelik,

* takiben de gazdan etkilenen ve yaralananların ihtiyacını karşılayabilecek esneklik ve beceride hizmet sunmaya ilişkin bir organizasyon ya da çaba içine gir(e)memiştir. Ne iyi/güzel ki bu eksiklik yine yaygın ve kitlesel ölçekte asli olarak sağlıkçılarca doldurulmuş, doldurulmaya çalışılmıştır. Bugün eğer çok daha fazla kalıcı hasar/ sakatlık /iyileştirilemez durumla karşı karşıya değilsek bunu hemen oracıkta müdahale eden, “isimsiz”lere borçluyuz, kendilerine müteşekkiriz.

Gezi’nin, yaşanan sürecin temel dinamiklerinden birisi devlete/hükümete güvensizliktir. Gezi’de kolluk güçlerinin profesyonel bir tarzla ama düşmanca yaklaşımına ilişkin sayısız örnek her düzeyde belgelidir. Bu durum ilkyardım müdahalelerinin hemen oracıkta ve kolluk güçlerinden olabildiğince korunaklı ortamlarda verilmesini zorunlu kılmıştı. Ancak ne yazık ki bu da sıklıkla mümkün olamamış, çünkü o korunaklı ortamlara da kolluk güçleri saldırmıştı.

Ortamın gazdan geçilmediği hatırlandığında ilkyardım ihtiyacı olanları en yakın/olabildiğince gazsız ve korunaklı bir yere taşımak ve müdahale etmek gerektiği kısa sürede pratik olarak bulunmuştu. İşte bu yerlere “revir” dendi. İstanbul, Ankara Tabip Odaları da başta hekimler olmak üzere bu yerleri evrensel hekimlik ilkeleri ve sağlığın/yaşamın biricikliği temelinde kamuoyu önünde sahiplendi ve saldırılardan korumaya katkısı olabilmesini umut etmişti. Bu mekânlar kimi zaman bir meslek odasının içerisi, kimi zaman cami kimi zaman bir kafe ya da belediyenin bir odası oldu.

Kısacası “zorunlu” olarak bir gönüllü hizmet gündeme geldi, insanım diyen herkesin yapacağı işlerin sağlıkçılardaki karşılığının pratik olarak vücut bulması “yaşandı”. Bu süreci, yaşananları, insanların mevcut otoriteye güvensizliğini kavramayan ve eş zamanlı olarak bu insanların da sağlık hizmetine herkes kadar hakları olduğu evrensel ilkesini içselleştiremeyen bir kavrayış ve “sorumlu pozisyondan” amaca uygun hizmet beklemek de gerçekçi değildir. Bu çerçevede “neden revir kurdunuz (işlettiniz?), ilaçları nereden buldunuz” soruları/iddiaları anlamını yitirmektedir.

Özünde ve nihayetinde halka ait olan bütün bilgi, birikim, ilaç, cihaz, alet, edevat hiçbir ikincil “kazanç” düşünülmeksizin, olağanüstü zor koşullarda sadece iyilik-sağlık amaçlı ve dolayımsız olarak halk adına, halk yararına, halk için kullanılmıştır. Bütün sağlık malzemeleri (emek gücü dahil) Türkiye emekçilerinin alınteriyle oluşturulan zenginliklerdir ve kamu-özel vb ayrımlar olmaksızın menşeine, nerden nasıl getirildiğine bakılmaksızın, uygunluğu ve kullanılabilirliği açısından değerlendirilerek, hepsi eşitlikçi bir biçimde gereksinimi olana gereksinimi kadar verilmiş/kullanılmıştır.

Sonuç olarak tekrarlarsak, bu süreçte sağlık hizmeti asli olarak SB’nin görevini yap(a)maması ve devletin kolluk güçlerinin vahşi saldırısına uğrayanların aynı devletin sağlık kurumlarına güvensizliği nedeniyle, evrensel sağlık-hekimlik ilkelerini içselleştirenlerce, zorunlu olarak, gönüllüler tarafından hemen oracıkta ve/veya görece korunaklı bir mekanda (“revirler”) verilen ilkyardım ve durumu stabilize etme müdahalelerini içermiş, bu “işlerin” gerektirdiği her türlü “kaynak” kullanılabilir olması dışında bir ölçüte tabi tutulmaksızın Türkiye halklarının bir “malı” olarak gönül rahatlığıyla, gereksinimi olana “harcanmıştır”.

Ne mutlu bizlere!

20 Şubat 2014
Kaynak: bianet.org