Bianet: Evdeki hesap çarşıya uymuyor – Ayşegül Devecioğlu

Paket, ifade, örgütlenme ve basın özgürlüğünü, siyaset yapma hakkını yasaklayarak, adaletsiz seçim sistemi sayesinde ayakta kalabilen AKP’nin gücünün kırılganlığına da işaret ediyor.

rte

Paketin ne Kürt sorunun adil ve demokratik çözümü, ne barışın tesis edilmesi ne de toplumun çeşitli kesimleri tarafından güçle ifade edilen hak ve özgürlük taleplerinin karşılanması açısından anlam taşıdığı görülüyor.

Paketin içindeki kimi değişiklikleri kazanım olarak değerlendirebilmek için demokratikleşme paketinin açıklandığı momenti ve bu momentin ihtiyaçlarını dikkate almak gerek. Yani bu paket uzayda açıklanmadı. Kürt halkı yıllardır anadilini konuşarak, kendini yöneterek yaşamak için mücadele etti.

Otuz yıldır süren savaş on binlerce cana mal oldu, olağan üstü boyutta insani ekonomik toplumsal ve ekolojik yıkım yaşanıyor. 2013 Newroz’unda bir barış süreci başlatıldı. Demokratikleşme paketinin, hükümetin atması gereken yasal adımları içermesi gerekiyordu.

Paketin içeriği kadar önemli bir konu nasıl hazırlandığı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bu paketi  kapalı kapılar ardında hazırladı, meclis, demokratik örgütler, siyasi partiler, insan hakları kurumları, bu sürecin dışında bırakıldı. Barış ve demokrasi Partisi ( BDP) sürece dahil edilmedi. Paketin hazırlanma süreci, aynı yeni anayasa ve barış süreci gibi toplumsallaştırılmak ve yaygınlaştırılmak yerine karartıldı. Bütün toplumu ilgilendiren demokratikleşme paketi, hükümetin torbasından çıkacak bir “Noel sürprizine” dönüştürüldü. Paketin etrafında yaratılan gizem, olan bitenin ne içerik ne yöntem açısından demokrasiyle ilgisinin olmadığının göstergesiydi.

Toplumun paketin hazırlanma sürecinden dışlanmasının nedeni,  toplumsal hak taleplerinin paketin çok daha ilerisinde olması, yani AKP demokratik hakları tanımak ve geliştirmek yerine tam tersine hak taleplerini paketleyerek zapturapt altına almak istiyor.

Çözüm süreciyle demokratikleşme sürecinin birbirinden ayrılması, çözüm sürecinin ve bu süreci desteklemesi gereken demokratikleşme paketinin, iki parti arasında diğer siyasi partilerin ve toplumsal kesimlerin dışlandığı bir uzlaşma manzarasına hapsedilmek istenmesi AKP’nin paketle ilgili stratejisine zemin sağladı. Oysa demokratikleşme paketi, muhalefetin ve bütün toplumun bilgisine ve tartışmasına açılmalıydı.

Bugün, anadilini konuşmak ve eğitim almak istemeyen etnik grup yok, ifade örgütlenme siyaset yapma haklarının düşünce ve basın özgürlüğünün önündeki antidemokratik engellerin kaldırılması bütün toplumsal kesimlerin talebi. Kürt sorununda çözüm de, bu özgürlüklerin ve siyasi hakların tanınmasıyla birebir ilgili.

Paketin içeriğine gelince, görebildiğim kadarıyla seçim propagandasında Türkçeden başka dillerin kullanılmasıyla ilgili hükümde yapılan değişikliğe ara seçim ve ön seçim kısıtlanması konmuş, siyasi partiler yasasında yapılan değişiklik, bu konuda demokratik ülkelerde kabul edilen uluslararası normları içeren Venedik komisyonu kriterleriyle uyuşmuyor.

Siyasi partiler yasasında siyaset yapma ve örgütlenme hakkını yasaklayan tüm antidemokratik maddelerde korunuyor.  Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasında esas olan insanların ifade özgürlüklerinin engellenmesi, bu konuda hiçbir iyileştirme yok

Nefret suçları ile ilgili sorun bu konuda bir yasanın olmaması. Bizzat başbakan ve bakanların nefret söylemini sıklıkla kullanıyor ve bundan rahatsız olmuyor.

Hrant Dink davası can yakıcı bir gerçeklik olarak ortada. Denebilir ki AKP nefret söylemini gündeme getirerek, basın özgürlüğüyle ilgili yeni sınırlamaların peşinde.

Kişisel verilerin toplanması ve düzenlenmesiyle ilgili 2010 referandumunda kabul edilen değişiklik o zaman hukukçular tarafından uluslararası standartlara uygun bulunmamış ve kişisel verileri korunmasını sağlamayacağı ortaya konmuştu,

BDP’nin kişisel verilerle ilgili ayrımcılığı önleyici uluslararası bir norm olan, kişinin etnik kimliği dini siyasi görüşleri dernek ve sendika üyeliği gibi bilgilerle ilgili madde önerisi anayasa komisyonunda kabul edilmiş değil.

Hazine yardımının siyasi partiler arasında adil dağıtımı hem 2010 anayasa değişikliği hem yeni anayasa sürecinde, çok çeşitli toplum kesimleri tarafından ifade edilmişti.

Hazine yardımıyla birlikte farklı toplumsal kesimlerin ortaklaştığı başka bir konuda seçim barajı ki, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da ifade düşünce örgütlenme ve basın özgürlüklerinin önündeki engellerle birlikte yüzde on seçim barajı da adil temsili engellediği gerekçesiyle sıklıkla konu edildi.

Yüzde on barajla sağladığı meclis çoğunluğunu zorba bir yürütme gücüne dönüştüren AKP’nin seçim yasalarına ilişkin değişiklik önerileri adil temsilin ve toplumsal barışın sağlanmasını değil, çoğunlukçu rejimin sürmesini amaçlıyor.

Özetle paket, toplumun çoktan aştığı konuları, fiilen hayata geçirilmiş hakları verirmiş gibi yaparken, toplumsal hak taleplerinin ve toplumun demokratikleşme arzusunun, bu paketin çok ilerisinde olduğu gerçeğini gözlerden gizlemeye çalışıyor.  Hatta denebilir ki paketin amacı tam da bu. Ancak evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor.

Çünkü paket, ifade, örgütlenme ve basın özgürlüğünü, siyaset yapma hakkını yasaklayarak,  adaletsiz seçim sistemi sayesinde ayakta kalabilen bir çoğunluk- iktidar partisi olarak AKP’nin gücünün kırılganlığına da işaret ediyor.

Demokratikleşme paketi hükümetin ifade özgürlüğü etrafında yükselen Gezi direnişinei de bir yanıtı.

Yanıtı aldık.

Okuduk. (AD/BA)

Ayşegül Devecioğlu
30 Eylül 2013
Kaynak; bianet.org