Başka Haber: Bir bakan, bir açıklama ve ötesi – Enver Topaloğlu

muammer-guler

‘Spor Çalıştayı’ öncesinde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan sabık İstanbul Valisi AKP hükümetinin İçişleri Bakanı Muammer Güler açıklama yapmış: “Tribünlerdeki o yasadışı gösteriler veya spor ahlakına uymayacak davranışlar, kötü tezahüratların içine siyasi ve ideolojik anlamadaki kötü tezahüratları da koyuyoruz. Zaten uluslararası normlarda bu tür tezahüratlar yasak. Kombine satışlarda da kulüplerimiz bu konuda gerekli taahhütleri imzalatmış durumdalar. Bu da elbette ki bizim takibimizdedir. Sporun dışına çıkan her türlü tezahüratla ilgili düzenleme var. Siyasi ve ideolojik tezahüratların sporun ruhuyla bağdaşmadığı kesindir. Hakaret de bunun içindedir, spor dışı davranış da bunun içindedir. Kanunun düzenlemesi bunların tümüyle ilgilidir.”

Bu açıklamada çok şey var, ama bir şey yok. Gerçek yok. Açıklamada tehdit var. Yanlış bilgi var. Baskılama var. Bana serbest sana yasak yaklaşımı var. Var da var.

İçişleri Bakanı’nın ‘Spor Çalıştayı’ndaki açıklamalarında yer alan bu ‘var’ları biraz irdeleyelim.

Tehdit var dedik. Bakanın açıklamalarındaki tehdit örneğin şu cümlelerde dile getiriliyor: “Kombine satışlarda da kulüplerimiz bu konuda gerekli taahhütleri imzalatmış durumdalar. Bu da elbette ki bizim takibimizdedir.” Bakan Güler’in takibini yapacaklarını ifade ettiği durum nedir? Yanıt gayet açık; tribünlerde Erdoğan’ın yuhalanması, hükümet aleyhindeki tezahüratlar. Neden mi böyle düşünüyorum ya da bu sonuca varıyorum. Çünkü bakan sayıyor: “Hakaret de bunun içindedir.” “Kötü tezahüratların içine siyasi ve ideolojik anlamda kötü tezahüratları da koyuyoruz.” Bu aslında ağzını açtığın anda hakaret ya da siyasi kötü tezahürat yapmakla suçlanabilirsin demeye gel miyor mu? O durumda da aba altından sopayı gösteriyor bakan; devletin, hükümetin takibi altındasın bak ona göre. ‘İleri demokrasi’de tehdit bir yönetim tarzı olarak hayatın her alanında hissettiriyor kendisini.

Bakan Güler’in açıklamasında yanlış bilgi var. Bilindiği kadarıyla külüpler değil, kombine alan seyircisine taahhütler imzalatan. Tek bir kulüp, Beşiktaş yaptı bunu. Gerekçe olarak da Kasımpaşa Stadı’nda sorun yaşanmaması gösterildi. Ama bakan kulüpler diyor. aynı açıklamasında Bakan Güler “Zaten uluslararası normlarda bu tür tezahüratlar yasak” diyor. Peki gerçekten öyle mi?

UEFA’nın kararlarına göre Avrupa’nın tüm statlarında ırkçı pankart ve tezahüratlar yasaklanmış durumda. Ülke bazında siyasi içerikli slogan ya da tezahürat yasağı yok. Avrupa’nın iki önde gelen ligindeki uygulamaları, konularında uzman yazarlara sorarak Türkiye’deki durumla karşılaştırmalarını istemiş ve görüşlerine sayfalarına taşıyan Radikal gazetesinden aktaralım:

“Orhan Uluca (Borges Blog /Almanya): Almanya’da (siyasi tezahüratlara karşı) bir yaptırım uygulanmıyor. Yalnız, statlarda protestolar 80’ler ve 90’lara göre oldukça azalmış durumda… Bugün dahi tribünlerde aşırı şağ, seksizm ve çeşitli konularda pankartlar bulunuyor.

Fırat Topal (Flying Dutchman/Hollanda): Hollanda siyaset ve aktivizmin tribünlerden uzak tutulduğu bir ülkedir. İnsanlar siyasal görüşlerini toplum içinde tartışmaktan zaten pek hoşlanmadıkları gibi çok da gerek duymazlar. Hollanda tribün sloganları sarkastik ve alaycıdır. Durum böyle olunca sert söylemler göremezsiniz. Ajax’a karşı Feyenoord, Utrecht ve ADO maçlarında sert tezahüratlar olur, ‘Hamas, Yahudileri gaza boğ’ gibi çok çok ileri gidenler de. Fakat ırkçılık net olarak yasaklanmıştır, ama siyasi sloganların yasaklanması gibi bir durum söz konusu değildir. Yani hakaret olmadığı sürece ‘Her yer Taksim her yer direniş’ sloganını Hollanda dengi tribünlerden attığınızda kimse size gelip nedenini sormaz…”

İçişleri Bakanı’nın, Gençlik ve Spor Bakanı’yla katıldığı ‘Spor Çalıştayı’ öncesindeki açıklamaları aynı zamanda tribünleri, futbol seyircisini baskı altına almaya yönelik. Tribünde ne diyeceğinizi biz belirleriz demeye getiriyor bakan. Bunların tümüyle ilgili kanun düzenlemesi yaptıklarını eklemeyi de unutmadan.

Hükümet, bakanları ve başbakanıyla tümüyle kendisi için uygun gördüğünü, başkaları için katiyetle yasaklıyor. İçişleri Bakanı’nın açıklamasında yer alan bir cümle bunun en açık kanıtı. Kulüp başkanlarının, parti mitinglerine kulüp başkanı kimliğiyle katılmaları sporun siyaset ve ideolojinin içine çekilmesi olarak değerlendirilmiyor. Seçim gezilerinde spor kulüplerinin atkılarının boyunlara takılması sporun siyasete alet edilmesi olmuyor. Ancak bakana göre tribünlerden, örneğin “Her yer Taksim her yer direniş” ya da “Diren Fenerbahçe”, “Diren Beşiktaş” sloganı atılması, pankartı açılması sporun siyasete karıştırılması olarak görülüyor. Bu ne çifte standart diyeceğim, ama… “İktidara her şey hak, halka yasak” yaklaşımını kınamakla kalmayıp reddedecek başka bir söz bulmak gerektiğini düşünmüyorum. Çünku Gezi Parkı’nda üç beş ağaç duyarlılığıyla başlayan halkın öfke patlaması o cümleyi kurdu.

Aslında tribünleri hükümet yanlısı biçimde terbiye etme girişiminin bize anlattığı çok açık.

AKP hükümeti kaybetmekte olduğu otoritesini koruyabilmek için gözünü karartmış görünüyor. İktidara yönelik bütün muhalefet kanallarını kapatınca da kaybetmekten kurtulacağını sanıyor herhalde. Bu nedenle halkın en büyük buluşma alanı olan, ama siyasetle de mesafeli olan tirübünlerden gelecek herhangi bir tepkiyi önlemeye çalışıyor hükümet.

Fakat bir gerçeği dikkatinden kaçırmış görünüyor: Akşamcılara ve tribünlere dokunan siyasi otorite kıyameti davet ederken iktidarını kurtarmaktan çok kaybetme sürecini hızlandırıyor aslında. Çünkü toplumların tarihi gösteriyor ki tribünlerin ve akşamcıların tepkisine neden olmuş hiçbir siyasi otorite yerinde kalamamıştır.

Enver Topaloğlu
2 Ağustos 2013
Kaynak; baskahaber.org