Milliyet: 31 Mayıs 2013 sosyal patlaması – Kadri Gürsel

Geçen cuma sabahı erken saatlerde emrindeki polis teşkilatına Taksim Gezi Parkı’ndakilere “Saldır” emrini veren kişi, oradaki eylemcilerin direnişçiye, direnişin ise Türkiye’de benzeri görülmemiş bir isyana dönüşmesini tetiklemiştir.

Gezi Parkı eylemcilerinin üzerine polisi salmak, onları gaza boğmak, büyük bir hataydı.
Bu hata, bardağı taşıran son damlaymış…

Bardak taşınca 31 Mayıs’ta Türkiye’de büyük bir şey oldu. Bu bir kırılma, bir kopuş, barajkapaklarının basınca dayanamayarak açılması gibi bir şey. Bu hadisenin siyaset üzerinde sonuçları olacaktır.

31 Mayıs’ta kendiliğinden sokağa inenlere bakın; belirli merkezlerden koordine edilmedikleri kesin olan, çoğunlukla örgütsüz ama öfkeli, buna karşılık barışçıl, sosyal bakımdan heterojen gruplar.
31 Mayıs’ta polise ve Başbakan Erdoğan’a karşı bu reaksiyon nasıl böyle büyüdü?

31 Mayıs neden oldu?

31 Mayıs, kibir sendromundan muzdarip iktidarın, küçümsediği, ötekileştirdiği, dışladığı, düzeltilmesi gereken bir yanlışlıklar kümesi olarak gördüğü çok önemli bir toplum kesimine karşıart arda işlediği hataların yarattığı öfke birikimi ve usanmışlığın, sosyal patlamaya dönüştüğü gündür.
Dolayısıyla 31 Mayıs’a gelene kadar neler oldu bir hatırlayalım. Öyle çok gerilere gitmek gereksiz. Mayıs başından beri olanları hatırlamak bile yeterli.

Başbakan Erdoğan, çukuru bahane ederek Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs’a kapattı. Sonra niyetinin çukur kapatıldıktan sonra da meydanı 1 Mayıs’a kapalı tutmak olduğu anlaşıldı. Bu bir toplum kesiminin hassasiyetini tamamen göz ardı eden, keyfi ve otoriter bir karardı.

Ardından, Taksim-İstiklal cihetinde toplanan en küçük gösterici grupları bile gazla copla dağıtılır oldu. AKP 10 Mayıs’ta bir de alkol yasağı yasa teklifi sundu Meclis’e.

Yasadaki kısıtlama ve yasakların, halkın sağlığını korumanın ötesinde toplumun önemli bir bölümünü oluşturan laik kesimin mutena içki kültürünü gayrimeşru ve ayıplı hale getirmeyi, bir hayat tarzını kamusal alanda görünmez kılmayı amaçladığı anlaşılıyordu.

İdeolojik amaçlı bu içki yasağı çok ciddi bir kırılmaya neden olmuştur. Büyük bir tehdit algısı yaratmıştır. “Bugün bunu yapan yarın acaba ne yapar?” sorusunun sorulmasına yol açmıştır. Başbakan bu arada sosyal içici sınıfına giren insanları, “alkolik, ayyaş, kıyak kafalı” gibi ifadelerle aşağıladı. Onlara “Gidin evinizde için” dedi.

29 Mayıs’ta Alevilerde hiç de hoş çağrışımlar yaratmayan bir Osmanlı padişahı olan Yavuz SultanSelim’in adının, Boğaz’da yapılacak üçüncü köprüye verildiği açıklandı.

Başbakan köprünün temel atma töreninde, Gezi Parkı’nda yaptırmak istediği Topçu Kışlası görünümlü AVM’ye karşı çıkanları “Ne yaparsanız yapın, biz kararı verdik” diye tersledi.
İşte şu son bir ay zarfındaki saygısızlıklar…

İktidar maalesef demokrasiyi sandıktan ibaret sanıyor ve kendisine sandıkta oy vermeyen seçmen nezdindeki meşruiyetini hiç önemsemediği gibi onlara saygı da duymuyor. İşte bu kültür duvara çarpmıştır.

Lütfen gerilimi düşürünüz, kutuplaştırıcı siyaset anlayışını terk ediniz ve size oy vermeyen farklı insanların da bu toplumun saygıyı hak eden bireyleri olduğunu artık içselleştiriniz.

Kadri Gürsel
2 Haziran 2013
Kaynak; dunya.milliyet.com.tr