11 Temmuz 2013 Forum Not ve Kararları


4. Levent Sporcular Parkı Forumu
Boğaziçi Üniversitesi Forumu
Bozcaada Forumu
Doğancılar Parkı Forumu
Esenyurt Esenkent Havana Parkı Forumu
Kriton Curi Parkı Forumu
Kuzguncuk Forumu

4. Levent Sporcular Parkı Forumu (11 Temmuz 2013)

* Forumumuz gün sayılarının düşürüleceğinin duyurulmasıyla başladı. Pazartesi, Salı ve Perşembe olmak üzere üç gün üzerinde duruldu. Bununla ilgili öneriler 12 Temmuz Cuma günkü forumumuzda alınarak, oylamayla kesin karara bağlanacaktır.

* İkinci olarak Beşiktaş Belediyesi’nin 24 Temmuz Çarşamba günü iftar vereceği duyurusu yapıldı. Tüm forumlar davet edilmiştir.

- Duyuruların ardından TMSF ile gündem konusu başlatılmıştır. Bu konu hakkında katılımcılarımızdan Namık Bey söz aldı ve bir takım bilgiler verdi. Anlatılanlardan bazı notlar şu şekildedir: TMSF hakkını kötüye kullanıyor. AKP’li vekili Akşam Gazetesi’nin başına getirdiler. Aynı şekilde Show TV gitti. Eskiden TMSF bir kişi ihaleye girdiğinde, adil olmadığı için ihaleyi iptal ederdi. Şimdi yandaşlar tekli olarak ihaleye girip, ihaleyi kazanıyorlar. İhaleler sonucu tek kişilik satışlar gerçekleştiriliyor.
TMSF’de 3. kişilere inanılmaz rant sağlandığından bahsedildi. Teksaslı fonun zamanında devletin kasasından %10 fazla kâr sağladığı söylendi. Çalık Grubu’na, elektrik faturasını ödeyemezken Halkbank ve Vakıfbank’tan 750 milyon $, çok düşük faizli kredi ayarlandığı ve Sabah, Takvim, atv’nin bu gruba verildiği belirtildi. Normalde, dünyada hiçbir devlet bankasının batmak üzere olan bir şirkete bu kadar düşük faizli kredi vermeyeceği söylendi.

- Seçimlerde yanlışlık olduğu ve bunların kontrol edilmesi gerektiğinden bahsedildi. Oy verme konusunda bilgili olmamız, bununla ilgili ilerleyen zamanlarda eğitim verileceğinden bahsedildi. Okuma yazma seviyesinin düşük olduğu yerlerde, bilgilendirme yapılıp oyların bilinçli bir şekilde verilmesi gerektiğinden bahsedildi. 300 nüfusa sahip bir köyden 6000 oy çıktığı belirtildi bir katılımcımız tarafından.

- Ülkemize insanların öldüğünden ve bunların televizyonda yayınlanmadığından ancak Mısır olaylarının naklen görüntülendiğinden bahsedildi. Bunun üzerine medya grubumuzun kurulduğu ve haber yayınlamak için internet sitesi kurmaya çalıştığımız söylendi. Bu hatırlatmadan sonra; kentsel dönüşüm konusuna geçildi. Bununla ilgili Mimarlar Odası’ndan bir mimarla iletişime geçildiği ve konuşma yapacağı belirtildi.

- Çilekli Mevkii’ndeki sahanın sabah 06:00-10:00 arasında halka açık olduğu belirtildi. Forumumuzu tanıtmak ve programlarımızı duyurmak için oradaki insanlara da ulaşmamız gerektiği önerisi geldi.

- Belediye ile irtibata geçilip, mahallelilerden imza toplanıp, isimsiz parklara oy birliği ile belirlenen bir isim verileceği konuşuldu. Bununla ilgili “Gezi Şehitleri Parkı” ismi önerildi. İlerleyen forumlarda da bu konunun konuşulacağı ve başka öneriler alınıp karar verileceği belirtildi.

- Bir katılımcı tarafından foruma katılmayan insanların düşüncelerinin öğrenilmesi gerektiği, bunun için bir anket yapabileceğimiz ve birlik beraberlik sağlanması
gerektiği söylendi. Forumumuzda ötekileştirme yapılmadığının ve kapımızın herkese açık olduğunu net bir şekilde anlatmamız gerektiği üzerinde duruldu.

- Halk hareketlerinin apolitik kalması, her kesimi çekme çabasında olması gerektiği tekrar hatırlatıldı.

* 15 Temmuz Pazartesi günü doktorumuzun geleceği bilgisi yinelendi. 23 Temmuz Salı günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde bir panel gerçekleşeceği duyurusu yapıldı. Panel saat 11:00′de başlayacak ve Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Hakan Aygün ve Oda TV katılacak. Bu duyurularla beraber forum noktalandı.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Boğaziçi Üniversitesi Forumu (11 Temmuz 2013)

“FORUMUN GELECEĞİ VE ÜRETTİKLERİ”

1) Forumda genel olarak tartışılan konu, hem makro düzeyde ülke gündemine dair hem de mikro ölçekte üniversitemizdeki örgütlenme hakkında somut önerilerin konuşulması ve pratikte de hayata geçirilmesi üzerineydi.
2) Tüm forumlarda konuşulan meselelerin, sunulan önerilerin ve alınan kararların derlemesini ve tasnifini yapmak üzere Boğaziçi Forum’unda gönüllü arkadaşlar çalışıyor. Aynı çalışmayı, “Gezi Araştırmaları” adı altında yürüten gönüllü profesyonel araştırmacılar da olduğunu öğrendik. Bu kişilerin önerisi üzerinde onlarla beraber çalışmaya karar verildi. Bu çalışmanın amacı forumlarla ilgili ham maddenin derlenmesi ve dokümantasyonunun yapılması olacak.
3) Yerel seçimlerde aday belirleme meselesi üzerine konuşuldu: Şu an belli olan belediye başkan adayları tatmin edici değiller. Bu durumda yapılacak olan şey, direk bir aday belirlemeye çalışmaktan ziyade, bir belediye başkanında olması beklenen ilkelerin belirlenmesi olmalıdır. Nasıl bir belediye başkanı istiyoruz, bunu öncelikli olarak belirlememiz gerekir. Öncelikli ilkeler şeffaflık, denetlenebilirlik, geri çağırma vb. olabilir. Beklentilerin sıralanması, adayların da kendini bu ilkeler üzerinden değerlendirmesine yarayabilir.
Bu konuya dair bir başka öneride de adayın Gezi ruhunu yansıtmasının öncelikli olması gerektiği vurgulandı. Örneğin, aday Kemalist gruplarla da Kürtlerle de iletişim kurabiliyor olmalı. Mahallelerin ihtiyaçlarının belediyelere doğrudan ileteilebileceği bir sistem olmalı. Kadın bir aday da çıkarılması da gündem yapılabilir. Eğer Gezi ruhu böyle bir harekete dönüşürse, partiler üzerinde de bir etki gücü olur. İstanbul’daki yerel seçimler önemli, bu nedenle seçim sırasında sandık başında durmak bile çok mühim.
4) Genel seçimlerdeki %10 barajı kadar yerel seçimlerdeki baraj uygulamalarının da önemli olduğu konuşuldu. Belediye meclislerinin öneminin altı çizildi.
5) Yerel seçimleri beklemeden, şimdiden belediyeler ile iletişim kurup, icraatların denetimini yapabilecek mahalle konseyleri kurulabilir, ki bu hem şimdi hem de gelecek için önemli bir oluşum olabilir denildi. Bunlar kent konseylerine benzer örgütler olabilir.
6) belediyeleri denetleyebilmek için seçimleri beklemeye gerek yok. Şimdiden belediyeleri denetleyecek ve mahallelerin isteklerini belediyelere iletecek gönüllü grupları kurulabilir.
7) Taleplerin forumda nasıl geliştirebileceği tartışıldı ve kurulacak bir üniversite meclisinin bu açıdan önemli olabileceğinin altı çizildi. Galatasaray ve Mimar Sinan Üniversitesilerinde kurulan üniversite meclislerinden ve bu meclislerin öğrenci, akademisyen ve idari personel gibi üniversiteyi oluşturan tüm bileşenleri bir araya getirebileceğinden bahsedildi. Boğaziçi Üniversitesi’nde şu anda böyle bir meclis yok. Eğitim-Sen bu tarz bir işleyişi sağlıyor şu anda fakat bu daha çok kişisel tanışıklıklar üzerinden ilerliyor. Bunun, üniversite meclisi çatısı altında formal bir zemine oturtulması önemli. Fakat, Boğaziçi Üniversitesi, Mimar Sinan ve Galatasaray Üniversiteleri’ne kıyasla hem idari personel hem de öğrenci sayısı açısından çok daha büyük bir üniversite. Bu nedenle Boğaziçi’nde böyle bir meclis kurmak ve işleyişini sağlamak nasıl mümkün olur, bunu tartışmak gerekir diye konuşuldu. Bu konu hakkında çeşitli öneriler geldi. Bunlardan biri ilk etapta meclisi kuracak kurucu bir küçük meclis oluşturulması oldu. Bu kurucu meclis ilk etapta bölümleri örgütleyebilir. Aynı zamanda, öğrenci kulüpleri ve yurtlar da örgütlenme açısından önemli. Bu kurucu meclisin özelliği hızlı iletişim kanalları oluşturmak olacak. Kurulacak asıl üniversite meclisinde ise farklı bileşenlerin varlığı sayesinde farklı talepler dillendirilebilir. Bunun da temelini bölümlerin örgütlenmesi ve temsiliyetleri oluşturur dendi.
Bu parçalı örgütlenme fikri etraflıca tartışıldı. Böyle bir meclisin her şeyden önce YÖK gibi iktidar yapılarına karşı ortak paydada bir mücadele zemini olması gerektiği vurgulandı. Ayrıca, bölümleri esas alan böyle bir parçalı örgütlenmenin temsiliyet sorunu yaratacağı, hali hazırda bölümlerin ve disiplinlerin birbirinden ayrı düşünülmesinin problemli olduğu da tartışıldı. Temsilcinin oranın lideri değil, iletişim kanallarından gelen bilgi ve istekleri buluşturacak bir görevli olması gerektiğine değinildi. Temsiliyet konusu ayrıntılı konuşuldu.
8) Diğer forumlarla bizi iletişime geçirebilecek gönüllü bir grubun olmasının avantajlarına değinildi. Diğer forum ve üniversite meclislerinden birilerini (ya da profesyonelleri) davet edip, panel düzenleyerek onlardan birşeyler öğrenebilir. Paneller on-line yayınlayabilir yada you-tube gibi kanallardan paylaşılırsa daha fazla kişiye ulaşması imkanı da olur.
9) Boğaziçi Üniversitesi’ndeki remedial öğrencilerin sorunları, yemekhane fiyatlarının yüksekliği, kampüste yemekhane dışında sağlıklı ve uygun fiyatları yemek yenebilecek yerlerin azlığı, spor merkezlerinin yetersizliği ve pahalılığı, öğrenci kulüp ödeneklerinin yetersizliği gündeme geldi. Bunlar talepler olarak not edildi.
10) Şu anda üniversitedeki öğrenci temsil kurulu’nun işlevsizliği gündeme geldi. Bu tür kurumların neden işlemediğinin sorgulanması gerektiği vurgulandı. Yatay örgütlenme modeli ile örgütlenen oluşumları incelemenin ve tartışmanın yararlı olabileceği ve bunun için de bir çalışma grubu oluşturulabileceği önerisi geldi.
11) Kilyos Kampus’undaki plajdan personelin yararlanması meselesi gündem oldu. Plaj Mezunlar Derneği’ne devredilmiş. Daha önce personelden giriş için ücret istenmezken şu anda plaj ücretli. Bunun yanı sıra, akademik personel ise plajdan ücretsiz yararlanabiliyor. Bunun, Kilyos Kampüsü Plajı’nı elitleştirme girişimi olduğu tartışıldı. Occupy hareketini üniversite içinde Kilyos’tan başlayabiliriz denildi :)
12) İspanya örneğine bakılarak, bu hareketin işyerlerine yayılmasının hareketi güçlendireceğinden bahsedildi.
13) Talepleri, herkesin görüp paylaşabileceği bir zeminde toplamak önerildi.
14) Yassıada ve Sivriada’nın imara açılmasına karşı, Cuma gününe kadar acil bir şekilde itiraz edilmesi için imza toplandı.
15) Muğla Akkaya’nın imar planları ile betonlaşmasına karşı şu anda aktif olan bir imza kampanyasından bahsedildi. change.org’dan bu kampanyaya katkı sağlanabilir.
16) Yerel ve genel seçimler ile ilgili de bir çalışma grubu oluşturulması önerildi.
17) Forum sonunda, üniversite meclisi için çalışmaları yürütecek bir komisyon oluşturuldu.
18) Forumun organizasyonu ve duyurularının yapılması gibi işleri halledecek bir forum koordinasyon grubu kuruldu.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Bozcaada Forumu (11 Temmuz 2013)

- Gezi Parkı sonrasında yaşanan süreç ve ortaya çıkan semt-mahalle forumlarından bahsedildi.

- Bozcaada’nın sorunlarının belirlenmesi, tartışılması ve sorunların giderilmesi için neler yapılabileceğiyle ilgili olarak “Bozcaada Forumu” ismiyle bir platform kurulması ve alt çalışma gruplarının oluşturulması gerektiği belirtildi.
- Katı Atık Yönetimi projesinin geçmişinden ve şu anki durumundan bahsedildi. Projenin atıl durumda olduğu ve mevcut yönetim tarafından herhangi bir adım atılmadığı vurgulandı. Çöplerin ayrıştırılarak toplanmadığı ve çöp toplanmasında zaten bir sorun olduğu vurgulandı.
- Yaklaşan seçimlerle ilgili ne yapılması gerektiği tartışıldı. Yerel yönetim ve mülki idareyle diyalog kanallarının açık tutulması, mevcut proje ve durumlarla ilgili bilgi alınması gerektiği söylendi.
- Kaymakamlık ve Belediye’ye daha önce çöp ve kanalizasyonla ilgili şikayetlerin belirtildiği ama herhangi bir cevap alınmadığı ve ilgisiz davranıldığı belirtildi.
- Konuyla ilgili Çanakkale İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’ne başvurulduğu bunun neticesinde, Bozcaada Belediyesi’nin uyarıldığı ve belli bir miktar para cezasına çarptırıldığı belirtildi.
- Adadaki Hidrojen Projesi’nden bahsedildi. Bunun bir deney-test projesi olduğundan, adanın enerji ihtiyacını karşılayacak bir proje olmadığın söylendi.
- Bir katılımcı, Bozcaada Forumu’nun önceliğinin seçim hazırlıkları olması gerektiği vurgulandı.
- Sohbet esnasında konuşulan şeylerin havada kalmaması gerektiği ve gerekli adımların atılması gerektiği belirtildi.
- Parti ya da kişilerin önemli olmadığı, önemli olanın Adaya hizmet edecek bir kimse – aday üzerinde yoğunlaşılması gerektiği, bağımsız bir aday üzerinde karar verilebileceği söylendi.
- Yerel yönetime farklı bir yapı kazandırılması gerektiği, ada halkının yönetime dahil olması gerektiği belirtildi. Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçilmesi ve bu yönde çalışmalar yapılması önerildi.
- Bir katılımcı, belli bir yaş grubu üzerindeki katılımcılarda yenilmişlik ve imkansızlık duygusunun hakim olduğunu, ama şimdiki gençlerin hiç bir şey düşünmediğini ve sadece isteklerini dile getirdiklerini belirtti. Onların yerel yönetimlere değil, yerel yönetimlere onlara gittiğini belirtti.
- Moderatör, semt-mahalle forumlarında belli müşterekler ve ortak yönler olduğunu ama forumun yapıldığı yer ve katılımcılara göre gündem başlıklarının değişebildiği, Kınalıada – Heybeliada ya da Büyükada gibi forumlarda, yerel konular üzerinden birşeyler yapıldığını belirtti.
- Bir katılımcı, yeni bir kolektif bilincin oluştuğunu ve artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını belirtti.
- Adadaki toprağın değerlendiği, pansiyonculuğun arttığı ve kalitenin düştüğünden bahsedildi.
- Bir katılımcı, imar ve yapılaşmanın adanın en önemli sorunu olduğunu belirtti. Çayır ve Ova gibi bağların yer aldığı yerlerin imar açıldığından bahsetti.
- Sulubahçe’de günde 100-200 kişinini denize girdiği belirtilerek, orada herhangi bir tesis ya da tuvaletin olmadığı belirtilerek, insanların tuvaletlerini denize yaptıkları belirtildi.
- Poyraz Limanı’nda yelken eğitimi verildiği, uçağın kalkıp indiği, insanların denize girdiği, buna karşın kanalizasyonun direkt denize verildiği belirtildi.
- Sulubahçe’de çöplerin düzenli olarak toplanmadığı ve Belediye’ye başvurulduğu yapıldığı. Belediye’nin ise eleman sayısının yetersiz olduğundan bahsederek çöplere yetişemediği şeklinde cevap verdiği belirtildi.
- Çöp sorunu nedeniyle imza toplandığı, ama girişimlerin sonuçsuz kaldığı belirtildi.
- Bir katılımcı, parasını ödeyerek çöpleri temizlettiğinden bahsetti.
- 4 yıl önce yapılan yanlış ilaçlama sonrası kedi, köpek ve kargaların öldüğü, yapılan imza kampanyası sonrası 500’e yakın imza toplandığı ve uygulamaya son verildiği dile getirildi.
- Adanın sorunlarıyla ilgili birşeyler yapılmasına yönelik Bozcaada Forumu altında çalışma gruplarının kurulmasına karar verildi.
- Adalıların özellikle kanalizasyon ve çöp sorunlarıyla ilgili haberdar edilmesi gerektiği belirtildi. Bununla ilgili el ilanı hazırlanmasına karar verildi.
- Bir katılımcı öncelikli gündem maddelerinin belirlenmesi ve 2-3 konu üzerinde karar verilmesi gerektiğini belirtti.
- Bir katılımcı, kanalizasyon, çöp ve trafik konularının öncelikli olduğunu söyledi.
- Çoğu işletmelenin atıklarının hiçbir işleme tabii tutulmadan denize verildiği belirtilerek, özellikle liman bölgesinde sabaha karşı yoğun bir koku olduğu belirtildi.
- İletişim Çalışma grubu kurulması, özellikle facebook ve twitter etkin olarak kullanılması gerektiği, bunun yanında, gelecek hafta yapılacak “Bozcaada Forumu” ile ilgili olarak, daha fazla katılım sağlanması için çağrıda bulunması gerektiği belirtildi.
- Etkinlik Çalışma grubu kurulması, kanalizasyon sorunuyla ilgili bir etkinlik yapılması. Sorunlu yerlere gidilerek fotoğraf çekilmesi ve adalılarla paylaşılmasına karar verildi.
- Bir katılımcı, kullanılan dile dikkat edilmesi ve toplantıya katılmayanlarla da diyalog kurulması gerektiğine dikkat çekti.
- Somut önerilere geçilmesi gerektiği belirtildi.

ALINAN KARARLAR
- Haftanın 2 günü Pazartesi ve Perşembe günü saat 16:00’da Zübeyde Hanım Parkı’nda toplanmasına karar verildi.

- İletişim Çalışma Grubu, Cumartesi günü Kanalizasyon sorunu ile ilgili adalıları haberdar etme faaliyetine yönelik çalışma yapmak için bir araya gelecek.
- “Bozcaada Forumu”nun ilk toplantısında, foruma ilk defa katılanlar için sokak sohbetlerinde konuşulan konular paylaşılacak ve notlar dağıtılacak.

https://www.facebook.com/BozcaadaForumu

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Doğancılar Parkı Forumu (11 Temmuz 2013)

Üsküdar Doğancılar Parkı Forumu Notları – 11.07.2013 (Metin Yeğin Söyleşisi)

“İsyan” teması çerçevesinde söyleşi başladı.

Metin Bey, Gezi direnişinin bir halk isyanı; mekan, kimlik ve ekoloji isyanı olduğunu ve bundan sonraki isyanların da bu temel üzerine kurulu olacağını düşündüğünden bahsetti.

Arjantin ve Brezilya’daki isyanlar ile Gezi isyanının benzerliklerinden bahsedildi (örn. Klasik sınıf çizgisi içerisinde olmama)

2006′da Hindistan’da esnaf, dükkanları yıkılıp AVM yapılacağı için ayaklanmış ve bir şehri yakmışlardır; bu isyanın da bir açıdan bizim isyanımıza benzerliğine değinildi.

Yeğin, Kökenleri Şili’ye dayanan ve ülkemizde de hakim olan Neoliberalizmin gerçekte hiçbir şey üretmediğinden, sadece üretiyormuş gibi yaptığından bahsetti. “Bu yüzden de isyanın en büyük ayaklarından biri de öğrencilerdir, sürekli bir bekleme halindedirler.”

Türkiye’de eğitim sistemindeki ve çalışma sistemindeki bozukluklara değinildi.

Brezilya’daki topraksız işçi hareketinden ve hüküm süren farklı demokrasi hareketinden bahsedilerek örnekler verildi bu harekete dair. Demokrasinin her alanda olması gerektiği ve isyanımızın da buna hizmet ettiğinden bahsedildi. “İletişimde de demokrasi olmalı, eğitimde de, sağlıkta da demokrasi olmalı.”

Takas pazarlarının / takas kredi sisteminin ve ekoloji kooperatiflerinin öneminden ve dünya çapındaki örneklerinden bahsedildi, bu geleneği başlatmamız ve hep devam ettirmemiz gerektiği belirtildi. Üretici ile tüketicilerin arasındaki aracıların aradan çıkartılıp, bir an önce yerel ve genel tüketici kooperatifleri kurulması gerektiğinden bahsedildi.

Yeğin, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, şimdiye dek yapılmış en büyük forumu Taksim meydanında yapmayı, dünyanın en büyük forumunu organize etmeyi önerdi, miting değil de koca bir forum yapalım, Roma’dan sonraki en büyük forum olsun dedi. İcraate yönelik bu tarz öneriler forum ahalisinden büyük destek aldı.

Mekanların dönüştürülmesi ile ilgili öneriler ve yapılabilecekler / yapılması gerekenler konuşuldu. Kentsel dönüşüm ile ilgili, kent topraklarının kamulaştırılmasının tamamen kapitalist bir uygulama olduğu ve buna karşı kent reformu yapılabileceği (yeni bir gecekondu hareketi – kent toprağının demokratize edilmesi, büyük toprak sahiplerinden alınıp evsizlere ve küçük toprak sahiplerine dağıtılması) konuşuldu. Bu hareketin normalde zaten devlet/belediye tarafından sağlanması gereken bir hak olduğundan, garip olanın bizim bu hakkı kazanmaya çalışmamız olduğundan bahsedildi.

“Üç tane hükümet devirecek kadar gücümüz vardı ama yapamadık” dendi ve neyi yapmadığımıza / neden yapamadığımıza dair konuşuldu. Bu direniş sürecinde gücümüzün ne kadar büyük olduğunu belki şimdilik tam olarak fark edemediysek de 1 yıl sonra çok daha iyi anlayacağımızdan bahsedildi.

Soru-cevap kısmından kesitler:

- “Yönetici dostumuz olmamalı zaten, yönetici bizden ve bizim baskımızdan korkmalı.”

- “Hangi devrime hangi isyana bakarsanız bakın öğrenciler ve orta sınıf en büyük rolü oynar.”

- “Söz ayrıştırır eylem birleştirir! Bu yüzden Türk Kürt ile, Laikler Müslümanlarla tanıştı. Böylelikle Ramazan’ın ilk gününde boydan boya yeryüzü iftarları yapıldı.”

- “Komün halay çekmek gibidir, herkes birbirinin omzundan tutacak.”

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Esenyurt Esenkent Havana Parkı Forumu (11 Temmuz 2013)

Esenkent girişinden başlayan yürüyüşün ardından Havana Park’a gelindi ve foruma başlandı.
Esenyurt Dayanışma’nın da aramızda olmasıyla büyük bir katılım gerçekleşti.

-Ali İsmail Korkmaz; “Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükumet” son sözünde olduğu gibi mücadelemize devam edeceğiz.

-Kazanımlarımız nelerdir? Kazanımlarımız; topluluk olarak dışarı çıkmayı öğrenmemizdir.
Bir kitle hareketinin nasıl ortaya çıkacağını bilemezdik, oldu ve Taksim 20 gün boyunca özgürleşti.
Taksim bir nar tanesi ise saldırılar oldukça nar tanesi gibi dağılmaya başladı, her yerde mücadele yaygınlaştı, forumlar yaygınlaştı.
Bulunduğumuz alanlarda yapacağımız forumlar kendi mahallemizi ve yaşamımızı savunmak üzere iki yönlü olmalı, Taksim’de yaptığımız da bir mahalle savunmasıydı, talan alanlarına izin vermemeliyiz.

-Çok bedeller ödedik, yüzlerce tutuklumuz var, tutuklu olan ve gözaltı listelerinde olan binlerce insan var, belki sıra bize gelecek ama bize düşen forumlarda, mahallelerde örgütlenmek, birbirimize sahip çıkmalı, omuz omuza mücadele etmeliyiz.
Her mahallede forumlar yapılıyor ama bunları kitlesel olarak yaygınlaştırmalıyız.
“Yaşıyor” diye adını andığımız yoldaşlarımıza sahip çıkmanın tek yolu, mücadeleye sonuna kadar sahip çıkmaktır.
Ali yoldaşımızın dediği gibi korkuyorlar, titriyorlar, bizi de korkmaya, titretmeye çalışıyorlar, ancak yılmayacağız, asla sokakları terk etmeyeceğiz!

Gençler ve çocuklar eşliğinde yaratıcı drama etkinliği yapıldı.

-Gezi direnişinin benim için en büyük kazanımı; dünya siyaset sahnesinde ılımlı islam denen islami faşizmin ve ortadoğu ve Türkiye üzerindeki planların sonlanmasıdır.
Bu direniş bir anlamıyla Mısır, Tunus, Suriye’deki mücadeleye çok büyük destek vermiştir. Bu anlamda ılımlı islam projesinin bitirildiği gözüküyor, bu Türkiye halkının aydınlık yüzünün kazanımıdır.
Ilımlı islam dediğimiz proje; modern topluma karşı yapılan çok kapsamlı bir saldırıydı, ancak biz “modern toplum” yapısından vazgeçmeyeceğimizi gösterdik, bir hükumetin insan hayatının her hücresine saldırma hakkı yoktur diyerek cevap verdik.
Şu anda saldırmalarının tek nedeni; kaybettiklerini anlamaları, bu yüzden saldırıyorlar.
“Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” Türkiye toplumu şu an ayağa kalktı, ancak örgütlü değil. Mahallelerdeki forumlarla, toplanmalarla mücadeleyi artırıp halk ayaklanmasına gitmemiz gerekiyor.
Ciddi anlamda bir kazanım istiyorsak, hükumetin istifasına yönelik ciddi bir çalışma yürütme yapmamız gerekiyor, bir tane polisi bile yargılamıyorlar, geri adım atmıyorlar, bizim daha büyük hedeflerimiz olmalı.

-Devlet polisiyle, gazıyla, tomasıyla hunharca saldırdı ve beş kardeşimiz yaşamını yitirdi. Kadınlar da bu mücadelede ön saflarda yer aldılar ve biliyorsunuz ki kadınlar çok fazla zarar gördüler. Kadın direnişçiler tomalara, akreplere sokulup cinsel tacize de maruz bırakıldılar, bu, devlet tarafından her zaman yapıldı. Biz devrimci kadınlar olarak erkek egemen sisteme karşı hareket etmeliyiz. Mücadelenin geleceği biz kadınların ellerinde!..

-Hükumetin geri adım attığı bir durum var: 15 Haziran’a kadar “üç beş çapulcu, marjinal gruplar, siz istediğinizi yapın, topçu kışlası yapılacak” diyen Erdoğan, sonunda mahkeme kararını beklemek zorunda kaldı. Bu 11 yıldır iktidarda olan bir partinin hiçbir zaman görmediği direniş karşısında attığı bir geri adımdı. Tutuklanan, göz altına alınan, yaralanan arkadaşlarımıza rağmen mücadele devam ediyor, ancak işçi sınıfı bu hareketin içinde yeteri kadar yer almıyor. İki defa genel grev çağrısı yapıldı ancak hayat devam etti, bunun nedeni işçilerin örgütsüz olmasıdır. İşçi sınıfının mücadelede tam anlamıyla yer alamaması önemli bir eksiklik, işçi sınıfının bu mücadelede yer alması için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Yaratan ve üreten işçi sınıfı yeterince var olmadıkça halkın iktidarı mümkün değildir.

-Bir konuşmacı Hasan Hüseyin Korkmaz’ın Kızılırmak şiirini okudu.

-Ali İsmail Korkmaz’ı da diğer yoldaşlarımız gibi park içinde ölümsüzleştirmek için bir fidan dikmek istiyoruz, görev alabilecek var mı? (Gönüllü arkadaşlar yardımcı olacaklarını söylediler)

-Bizim de kayıplarımız oldu, Mahir Gür ve Murat Dağ arkadaşlarımız gözlerinden vuruldu, görmeleriyle ilgili durumları henüz belli değil.
Gezi dayanışması bitti diyen arkadaşlar ne bekliyorlar? 10 yıldır kurmaya çalıştıkları bu saltanatı 2 haftada bırakmalarını mı bekliyorduk? Forumlar sayesinde birleşerek, mücadeleye devam edip, hep birlikte devireceğiz.

-Hep birlikte “Gündoğdu Marşı” söylendi.

-Hep birlikte “Güzel Günler Göreceğiz” söylendi.

-Hiç kimsenin birlikte duramaz dediği görüşten insanlar birlikte direnmeye başladılar, en büyük kazanımlarımızdan biri de budur. Önceki gece yarısı “jet” bir şekilde geçirilen TMMOB’la ilgili bir yasa oldu. Hala üstümüze geliyorlar, geri adım atmıyorlar, hala rantçı yasalara imza atıyorlar.

-12 Eylül’de çocuktum, korkuyordum, şimdi ise bir anne olarak çocuklarımız için korkuyorum, Taksim’deki çocukları gördükçe umutlanıyorum.

-Artık korku duvarları kırılmıştır, her ölümle daha çok sokaklara çıkıyoruz, artık onlar korkacak, onlar saklanacak yer arayacaklar, korkmayı değil korkutmayı öğrenmiş durumdayız.

-Biz çoğalırsak, sesimiz daha çok çıkarsa, tutuklamalarla ilgili sıralar bize gelmez. Hükumetlerin en çok korktuğu şey halkın tüm kesimlerinin birleşmesidir.
Komşularımızı el yazması davetiyeler oluşturarak forumlara davet etmeliyiz.

-Katledilen gazeteci Metin Göktepe’nin annesi de burada; bu günler için içim gidiyor ama her zaman çıkamıyorum. Yalnız Metin değil, herkes için benim içim gidiyor. Çoluklarımız, çocuklarımız cezaevinde, hep beraber olursak bu iş bitecek!

Fikir kutusu oluşturuldu, düşünceler artık yazıyla da ifade edilebilecek.

-Fabrikalarda ve mahallelerde işçi arkadaşlarımızı örgütlemeliyiz, halk direnişini zafere taşıyacak tek güç; işçi sınıfıdır.
-Mesele 3-5 ağaçla sınırlandırılmaya çalışıyor ama biz HES’lere de karşıyız, isteğiniz olursa Pazartesi günü HES’lerle ilgili bir film gösterisi yapılacak. (Oylamaya sunuldu, onaylandı.)

-Annesi Cumartesi Anneleri’nden olan, devlet tarafından katledilen, kaybedilen, Hasan Ocak’ın ailesi de burada, abisi konuşuyor;
Kısa sürede çok kazanım elde ettik. Bu mücadelenin ha deyince kazanılmayacağını biliyoruz.
3500 kayıp olduğu düşünülüyor. Cumartesi İnsanları olarak gezi mücadelesine destek veriyoruz. Cumartesi İnsanları olarak şunu biliyoruz; her cumartesi verdiğimiz mücadele sadece Cumartesi İnsanları’nın mücadelesiyle kazanılacak bir mücadele değil, hep birlikte olmalıyız. Bu ülkede demokrasi, barış, insan hakları geçmişle hesaplaşmadan var olamaz. Katliam yapanlar hesap vermeleri. Bu sadece Cumartesi’yle başlayan bir olay değil, 1915′ten itibaren yaşanan bir çok katliam var.

-Hükümet, Gezi parkının içerisindeki kitleyi ayrıştırmak için “apolitikler, masumlar” ve “marjinaller” gibi ayrıştırıcı söylemler geliştirdi. Bu hareketi siyasi söylemden uzaklaştırmaya çalışmak, hükumetin ekmeğine yağ sürmektir. Parklardaki forumlar yaygınlaşmalı, forumlarda siyasallaşmanın önü açılmalı, ortak siyasal bir hareket üretilmeli.
Halk var olan partilerin kabına sığmıyor, AKP ve muhalefet partileri meşruiyetini yitirdi. “Hükumet istifa” sloganının altını doldurmamız gerekiyor, biz siyasal bir akım üretemezsek hareket zamanla sürecek, bir siyasal akım üretip örgütlü bir şekilde ilerlersek çok daha kalıcı oluruz.

-80 sonrası nesil olarak bizlere hep “olaylara karışma” denildi, ancak Gezi Direnişi bizlere şunu gösterdi ki; artık herkes sokaklarda, 80 darbesinde zulüm görenlerin bile ellerinde taş var, çoluk çocuk herkes hakları için sokaklarda. Gençliği iyi analiz edin, eğer onların enerjisini yakalayamazsanız bu var olan politikleşme yok olabilir.
“Kürtler neden direnişin içinde yok” sorusu hep soruldu. Düne kadar Kürtler kendi hakları için mücadele etti, ben bir Kürt’üm. Türkler özeleştiri yapmalı; “bu zamana kadar Kürt halkının ne kadar yanında olduk?”
“T.C bize Kürtleri yanlış anlatmış, alanlardaki Kürtlerle konuşmalıyız” algısı oluştu, bu çok güzel.
Gerçek barış ancak işçiler, emekçiler iktidara gelince olacak. Bugünkü iktidar var olduğu sürece gerçek anlamda barış asla gelmeyecek.

-Ergenekon davasıyla içerde yatanlar ve hükumettekiler it dalaşı içerisindeler. Halkın sırtından elde edilen ganimetin kavgasını veriyorlar. Bu ülke bizimdir bir yalan. Bu ülke bizim değil. Biz ezilen halkız. Tüm hükumetler sermayenin iktidarını yaşatıyor. Sermaye diktatörlüğü altında barış, özgürlük gelmez! En demokratik burjuva ülkelerinde bile sorunlar çözülemiyor. Devrim için örgütlenmeliyiz, demokratik haklar için örgütlenmeliyiz, halkların silahlı örgütlenmesi olmadan mücadeleyi kazanamayız, devleti devirmeliyiz. Kurtuluşumuz kendi ellerimizde, Sosyalizmde, Devrimde!!

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Kriton Curi Parkı Forumu (11 Temmuz 2013)

Foruma gündemi konuşarak başladık. Ardından daha önce kararlaştırmış olduğumuz ve cuma günü yapacağımız iftarı/sofrayı paylaşmak için duyuru yapıldı.

İftar için parkın piknik masalarını kullanabilir miyiz yoksa yer sofrası mı yapalım diye soruldu ve oylama yapıldı. Oylama sonucu eşit çıkınca farklı görüşler söz aldı.

Önceliğin gazeteciler forumu olması gerektiğini ve Cuma günü iftar yerine Taksim’e gidilmesi çağrısını yapan konuşmacı Galatasaray’da buluşup Taksim’e yürüyelim dedi. Sonuçta iftar yapılsın isteyen Taksim’e gitsin kararı çıktı.

Bu karardan sonra iftar nasıl yapılsın diye tekrar oylanınca yer sofrası kabul gördü.

Cuma günü yapılacak yürüyüş mü yoksa iftar yemeği mi daha önemli diye tekrar söz alındı. Bu konu hakkında yürüyüşün niteliği ve asıl anlamının toplum için önemli olan ifade özgürlüğü olduğu anlatıldı. Başka bir konuşmacı da iftar yemeğinin bizi birleştirdiğini ve bizim birlikteliğimizin güçlenmesinin, mahallede yapılacak forum ve etkinliklerin önemli olduğunun altını çizerek bu eylemlere ilerde daha kalabalık ve güçlü bir şekilde katılabileceğimizi söyledi. Foruma katılanların bir bölümü, mesela gençler yürüyüşe gitsin yaşlılar iftara katılsın, dendi. Başka bir konuşmacı da yaşlıların yürüyüşe katılımı olmalı dedi.

Bu noktada belirlenmiş gündemlerimiz/faaliyetimiz varken gelen eylem çağrıları olduğunda ne tür karar alacağımızın belirleyici ve ileriye dönük olması gerektiği söylendi. Sadece bu çağrı için değil ileride yapılacak tüm çağrılar için “her çağrıda oylama yapmaya gerek var mı?” yı oylayalım dendi. “Oylama” oylandı ve her seferinde oylama yapmamaya karar verildi. Yani belirlenmiş faaliyetlerimizi gelecek eylem çağrılarıyla ikame etme taleplerinin oylanmaya gerek olmadığına ve belirli faaliyetimizin gündemimizin esas olduğuna karar verildi. Ancak yine de böyle eylem/destek çağrıları için isteyenlerin katılabileceğine ve hatta Forum’un da Birkaç kişiyle temsil edilmesi gerekiği vurgulandı. Ve başta alınan karara geri dönüldü. İftar yapmaya karar verildi.

Gündem konusu olan TMMOB (Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği) adlı meslek örgütünün Meclis’te yine bir torba yasa marifetiyle yetkilerini elinden alınması meselesi diğer meslek örgütleri ve sendikaların toplum için öneminin değerlendirilmesiyle birleştirilerek konuşulmasına başlandı. Taksim Dayanışmasını oluşturan bileşenlerin çoğunun meslek örgütü olması ve Taksim Dayanışması üyelerinin şu sıralarda suç örgütü elemanı olarak haklarında suç duyurusunda bulunulması ve tutuklanma talebi bulunması sebebiyle iki konu birleştirilerek konuşmaya devam edildi.

TMMOB’un görevleri anlatıldı. Görevlerinden biri; 1990 yılına kadar firmalar herhangi bir mimarlık ve mühendislik projesini ilgili odaların onayına sunduklarını, TMMOB’ya bağlı odanın da projenin uygunluğunu inceleyerek uygun olup olmadığı hakkında görüş bildirdiği ve vize-onay verdiği anlatıldı. Fakat bu onay kurumu niteliğinin 12 Eylü-Özal döneminde (odalar bazında kısmen ya da tamamen) kaldırıldı. Sonuçta bizler, vatandaşlar o dönem yapılmış depremde yıkılan binaları, evleri gördük. Benzer durumlar bir şehrin alt yapısını teşkil eden elektrik, su, kanalizasyon gibi hayatın güvenliğini sağlayan projeler için de geçerliydi ve TMMOB bunu denetliyordu. TMMOB ayrıca kendi meslek örgütünün elemanlarının (mühendis ve mimarlarının) mesleki anlamda korunmasını sağlamaya çalışıyor, yeterliliğini de geliştiriyor ve denetliyordu. Başka bir örnek binalardaki asansörlerin güvenlik kontrollerinin de yetkisi bağımsız firmalardaydı ve bu firmaları yine TMMOB denetliyordu.

Makine mühendisleri odasına kayıtlı bir konuşmacı TMMOB’un 1954’de kurulduğunu ve Avrupa’daki yasalarda belirtilen haklara sahip olduğunu söyledi. Oysa bu gün artık böyle değil dedi. Makine mühendisleri odasının işini çok ciddi yaptığını, kimseyi (arkadaşını dahi) kayırmadığını ve bunun çokça (fabrika kapatmaya varan) örnekleri olduğundan bahsetti.

Başka bir konuşmacı bu ülkede radikallerin oranının %8-12 arsında olduğunu ve üç büyük önerinin olduğundan bahsetti: 1)herkes sandığa gitsin, 2) herkes sandık tutanağının fotoğrafını çeksin ve sonucu kontrol etsin, 3) herkes çevresine bıkmadan usanmadan konuşsun.

23 yıllık bir örgüt olan mali müşavirler odasının üyesi bir konuşmacı, meslek odasında başkanlık sisteminin 2 yılda bir seçim yapılarak belirlendiğini ve genelde de hep aynı eğilimin seçildiğini söyledi. Fakat bundan hoşnut olmayan AKP iktidarının her grubun aldığı oy oranında yönetimde temsil edilmesini dayatmaya çalıştığını belirtti. AKP’nin seçim kazanamadığı her yerde bir şekilde müdahaleci olduğuna dikkat çekti.

Bir başka konuşmacı da AKP’nin taraftar olduğu bu seçim ve temsiliyet modelinin meclise de öneri olarak sunulabileceğini söyledi. Ayrıca Ali ve Arzu Çerkezoğlu hakkında bilgi verdi. Devrimci İşçiSendikaları (DİSK) genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile kocası ve aynı zamanda İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri. Dr. Ali Çerkezoğlu’nun bağlı bulundukları kuruluşların Taksim Dayanışması bileşenlerinden olması dolayısıyla başbakanın Gezi Parkı ile ilgili olarak yaptığı toplantıya katıldıklarını ve Arzu Çerkezoğlu’nun Gezi olaylarının sosyolojik olaylar olduğunu söylemesi üzerine Başbakan’ın “bizde sosyolojiden anlarız” dediğini ve Arzu Çerkezoğlu’nun üstüne yürüdüğünü anlattı. Bir Başbakan’ın bir kadına, eşinin yanında bir kadına ki, AKP siyaseti gereği Aile Bakanlığı kurmuş, sözüm ona aileye önem veren bir siyasettir, daha da önemlisi kendi ile görüşmeye gelen bir temsilcinin üstüne yürüyebilen bir Başbakan olduğuna dikkat çekti. Yani başbakan bir kadına kocasını yanında, onu bıraktık bir kadına, onu da bıraktık bir siyasetçi olarak davet ettiği bir kişiye siyasi anlaşmazlık dolayısıyla sert çıkmasını, üzerine yürümesinin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Benzer şekilde AKP’nin insanlara acil durumlarda yardım eden doktorlara da mesleki baskı yaptığını ve doktorların tedavilerini engellediklerini söyledi.

Bir doktor konuşmacı başka bir doktor arkadaşının Gezi Parkına giderken engellendiğini ve suç örgütü kurmakla suçlandığını anlattı. 90 kuşağını “bizim yapamadığımızı yaptılar” diyerek bu kuşağı övdü.

Jeofizik mühendisi olan başka bir konuşmacı da jeofizik mühendislerinin görevlerinin zemin etütü yapmak olduğunu ve zeminin kaç metrede sağlam olduğunu kesin olarak söyleyebildiklerinden bahsetti. Dolayısıyla da depremde ve deprem öncesinde görevlerinin çok önemli olduğunu anlattı. Jeofizik Mühendisleri Odası’nın kamuya karşı sorumluluklarını büyük olduğunu ve devlet olsun özel olsun müteahhitlerin projelerini uzmanlık alanları itibarıyla denetlemelerinin önemine işaret etti.

İktidarın “Gezi olaylarının arkasında ne var?” sorusunu sorduğunu söyleyen bir başka konuşmacı cevabının meslek örgütleri olduğunu söyledi. Meslek odaları, demokrasinin gereği olarak üyelerinin özlük haklarını korumaya çalışmak zorundadır. Üyeler tek başlarına mücadele edemezler örneğin işsizlik korkusu ile her türlü yanlışa peki demek zorunda kalırlar. Meslek odaları olmazsa yaşamdaki hiçbir şeyin güvencesi olmaz dedi.

Makine mühendisi olan konuşmacı ise ülkede unutulan tren kazalarının makine mühendisleri odasının görüşünün dinlenmediği için gerçekleştiğini, dolayısıyla odaların güvenliğimiz için gerekli standartları koruduğunu ve insan hayatını korumaya yaradıklarını anlattı. Bu yüzden de odaların özgür olmaları gerektiğini vurguladı.

Avukat bir konuşmacı da avukatların Adliye’den bile yaka paça götürülebildiklerini ve Baro’nun bu arkadaşlara sahip çıktığını anlattı. Meslek örgütlerinin böyle sindirilmesinin vatandaşları tehlikeli yerlere götürdüğünü söyledi.
Başka bir avukat ise Baroların ne işe yaradığını, yasama anlamında denetimler getirmeye çalıştığını fakat engellendiklerini, haksızlık ve hukuksuzlukların devam ettiğini, haksız gözaltılar yapıldığını söyledi. Kanunların henüz çıkarılmadan herkese açık taslaklar olduğunu ve bu kanunların daha taslak halinde iken takip edilip haklarında kamuoyu oluşturmak gerektiğini, sandıkların demokrasi için yetmeyeceğini söyledi.

Çıkan konuşmacı günümüzde avukatların neler yaşadığını, karakollarda yaşanan dayak, darp ve usulsüzlükleri ve polisin avukatlara ve müvekkillerine neler yaptığını cep telefonu ile görüntülendiğini ve bu görüntüleri anlatan bir gazetedeki köşe yazısını okuyarak ne düşündüğünü ifade etti.

Gazeteci bir konuşmacı gazetecilerin bir odalarının olmadığını söyledi. Bir basın örneği olarak geçmişte yaşanmış olan Fatsa örneğini anlattı. O dönemlerde teröristlerin bir kasabayı işgal ettiğini oysa gerçeğin hiç de böyle olmadığını olayın basın yolu ile nasıl çarpıtıldığını anlatarak gazeteciler üzerinde uygulanan baskılardan bahsetti. Uzun saatler boyunca az ücretle çalıştıklarını ve bilinmeyen “kara listelerin” gazeteciler üzerinde tehdit unsuru olduğunu mesela gazeteci Ahmet Şık’ın hakkında açılan haksız dava yüzünden bu listenin başında yer aldığını dolayısıyla iş bulma sorunu yaşadıklarını anlattı. Meslek örgütlerinin Gezi hareketi ile öneminin anlaşıldığını, birer toplum örgütü olduklarını söyledi. Toplum üzerine uygulanan baskıların sadece AKP iktidarı ile ilgili olmadığını aynı zamanda liberalizmin politikalarının sonucu olduğunu ve Gezi hareketinin bu neoliberal sistemin karşısında olduğunu ifade etti.

Aslında dün neyse bu günde aynısının yaşandığını, gazetelerin dilinin de buna neden olduğunu, Kürtleri düşman ettiklerini, örneğin yandaş medya ve yazar olarak Emin Çölaşan’ın hep yalan söylediğini aktardı bir başka konuşmacı.

Bu gün 42. gün diyerek sözüne başlayan konuşmacı bu platforma ilk kez katıldığını gençlerin bu kürsüye çıkıp saçmalamalarını rica etti. İllaki geziyi konuşmak şart değil, konuşun ve saçmalayın, konuşmak iyidir, netleşmenizi sağlar, kendinize güveninizi getirir, konuşmayı öğretir iyi bir eğitimdir dedi. Acıda ölümde zordur, 1980 ler de ölen çocukların yaş ortalamaları da bugünkü gibi 18,… idi. Anayasayı yıkmak istediler dedi. Her tür dergiyi okuyun her şeyi öğrenin dedi.

Emekli bir öğretmen gençlere çok güvendiğini, umudunun yaşanan uyanıştan kaymaklandığını, herkesin buna sahip çıkması gerektiğini, o yüzden de örgütlenilmesi gerektiğini, siyasetin sadece partilere katılmak olmadığını bu uyanışı ve bu çalışmaları devam ettirmemiz gerektiğini ifade etti.

Odalara devletin değil bizim ihtiyacımız olduğunu söyleyen konuşmacı sözlerini gerekli kamu denetimi için odalara sahip çıkmalıyız diye sürdürdü.

Başka biri muhalefeti sallamamız gerek dedi.

Forum sonunda Taksim Dayanışması’nın göz altındaki üyelerinin serbest bırakıldığı haberi herkesi sevindirdi. Bu karar “suç örgütü olmadığımız” anlamına gelir diye yorumlar yapıldı. Ertesi gün yapılacak iftarın aç doyurmak değil yemeğimizin paylaşılması anlamına geldiği söylenerek herkes tekrar çağırıldı.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Kuzguncuk Forumu (11 Temmuz 2013)

Gündemin okunması ile toplantı açıldı.
Önceki toplantıda alınan kararların ne derece hayat geçirildiği ile ilgili bilgiler verildi.
Hemzemin Postası’na yazılan Kuzguncuk Forumu hakkındaki bilgilendirme yazıları hakkında bilgi verildi.
Kuzguncuklular Derneği tarafından hazırlanan Kuzguncuk Postası hakkında, foruma yeni katılanlar için bilgilendirme yapıldı. Dağıtımının nasıl yapılacağı konusunda öneriler sunuldu. Sokakta ya da evlerin etrafında dağıtılabileceği, görünür yerlere asılabileceği, hazırlanma ve dağıtım aşamasında fiziki desteğe ve gönüllülere ihtiyaç olduğu hatırlatıldı.
Yoga derslerinin haftada iki gün Kuzguncuk Bostanı’nda devam ettiği her Çarşamba çocuklar için sabah saat 10:00 da her Pazar da yetişkinler için yine saat 10:00 da yoga yapıldığı, tüm halkın davetli olduğu hatırlatıldı. Bununla ilgili el ilanları ana caddelere merkezi yerlere asılmak üzere dağıtıldı.
Mahallelilerle iletişime geçmek için toplanan çalışma grubunun hazırladığı el ilanları ve afişler hakkında bilgilendirme yapıldı. “Forumlarda daha fazla insana ulaşmak için ne yapılabilir?” sorusu üzerine düşünülmesi istendi.
Sergi çalışmaları hakkında bir araya gelen çalışma grubunda yer alan bir arkadaşımız bilgilendirme yaptı. Sergi oluşumuyla ilgili bir gelişme olmadığını ancak hazırlıklarının devam ettiğini belirtti. Şu anda el ilanları hazırlanıyor, haftaya sokaklara dağıtılacak ve ilanlardan sonra katılım sağlanması bekleniyor.
Deprem ile ilgili oluşturulan çalışma grubunun yaptıkları hakkında bilgi verildi. GEA ile iletişime geçilmiş ve kendilerine forumdan çıkan talep iletilmiştir. Onlardan konu ile ilgili bilgi geldiğinde aktarımının burada yapılacağı belirtildi. Ayrıca bir arkadaşımız vasıtasıyla A.K.A. (Arama Kurtarma Araştırma) ile iletişime geçilebileceği ve kendilerinin burada deprem ile ilgili bir bilgilendirme toplantısı yapabileceği bilgisi aktarıldı. Deprem tatbikatı ile ilgili bir katılımcımız yaratıcı drama yöntemini kullanarak bir çalışma yapmak konusunda gönüllü oldu. Kendisi kandili rasathanesinde bir gruba eğitim verdiğini elindeki dokümanları kullanarak bostan için de eğitim verebileceğini söyledi. Eğitim için ideal sayı 12 ancak en fazla 40 olabiliyor. Fazlası da izleyici olarak katılabiliyor. Hiç bir teçhizata gerek yok. Öncelikle istenilen gönüllük ardından rahat ayakkabı ve giysi

DİĞER FORUMLARDAN HABERLER.
Salı günü Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleştirilen foruma katılan Kuzguncuk Formu katılımcısı bir arkadaşımız söz aldı. Yoğurtçu Parkı formuna Bostan’ın önemi ve nasıl bir tehlike altında olduğu konusunda bilgilendirme yapıldığını belirtti.
Abbasağa Formu’na katılan Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi‘nin temsilcisi dinlendi. Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi olarak 10 kişilik bir ekiple Abbasağa’ya gittiklerinden Kooperatifçilik konusunda oradakileri bilgilendirdiklerinden, talep olduğu takdirde aynı bilgilendirmeyi Kuzguncuk Formu için de yapabileceklerini belirtti. Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi‘nin Kooperatifler hakkında sunum ve tanıtımları 16/07/2013 Salı günkü toplantının gündem maddesi olarak belirlendi.
16/07/2013 Salı akşamı, Üsküdar’da İhsan Eliaçık’ın da katılacağı Antikapitalist Müslümanlar’ın Yeryüzü Sofrası’nın iftar yemeği olduğu bilgisi verildi. Forum olarak desteklenmesi kararı alındı. Kuzguncuk Formu olarak önce Üsküdar’da yapılacak olan İftar yemeğine destek verilmesine ardından vakit uygun olursa Kuzguncuk Bostan’a gelip forum toplantısının yapılmasına karar verildi. (Kuzguncuk’ta da ilerleyen günlerde belirlenen bir tarihte Yeryüzü Sofrası’nın kurulması için çalışma yapılabileceği konuşuldu.)

ŞEHİRDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK.
Önceki günlerde emanetçiler Derneği’nin Kuzguncuk Bostanı’nda yaptığı tohum takasından bahsedildi. Yoğurtçu parkındaki Ekolojik Değişim Formu halkı permakültür, ekolojik ve ekonomik değişim ile ilgili bilgilendiriyor. Marketlerdeki Kimyasal katkılı ürünleri satın almayıp zehirsiz nasıl yaşanılabileceği hakkında bilgiler veriliyor. Sunumlar yapılıyor. Armağan çemberleri var. Zumbara diye bir çalışma olduğundan bahsedildi. Bu sistemde görülüyor ki “vermek çok kolay. Zor olan istemek.” Sadece tüketmemekle iş bitmiyor. Yerel anlamda mahalle örgütlenmesi sağlanmalı.
3 aşama var:
Neye ihtiyaç var.
Ne verebiliriz?
Birbirimize nasıl ulaşabiliriz.?
Bu konuda kapsamlı ve çok aşamalı atölye çalışmaları gerekebilir. Permakültür sürdürülebilir yaşam ve kendine yetebilme durumudur. Olası atölye çalışmaları:
Balkon bahçeciliği.
Boş arazilerde gıda yetiştirme.
Gri su arıtma işlemleri.
Organik yiyecek artıklarının gübre olarak değerlendirilmesi.
Tüketmeden yaşamak kendine yetebilmek.
Organik amaçlı ve toplum destekli tarım.
Gıda ormanı kurulabilmesi.
Seralar kurulması. Ekolojik yeterlilik.
Organik gübreler ile sebze meyve yetiştirilmesi.
Atölye oluşturulması için bir takvim hazırlanmasına ve gerekli çalışmaların yapılmasına karar verildi. Bu konuda bilgilendirme yapan arkadaşımız 15 gün kadar şehir dışında olacağı için kendisiyle dönüşünde iletişim kurulacak ve organizasyon için bir tarih ve varsa gönüllü ekip belirlenecektir.
Bostanda yetişen meyvelerin döküm zamanı hep birlikte tüketilmesine karar verildi.

KORSAN PARTİ temsilcisi söz aldı.
Korsan Parti 2005 yılında İsveç’te kurulan, İzlanda Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Avrupa parlamentosunda temsilcileri bulunan bir organizasyondur.
İnternet özgürlük müdür?
İnternet önce ABD ordusunda kullanılıyordu. Sistem o kadar çok ‘Hack’lenip saldırıya uğradı ki ABD bunu ticarete döküp dünyada yaygınlaşmasını sağladı.
Gezi parkı olaylarının en büyük habercisi internetti. Basın her şeye kulak tıkarken internette yayınlanan ve Gezi Parkı eylemlerinin sembolü olan Kırmızı Elbiseli Kız’ın fotoğrafını dünyaya duyuran internetti.
İnsanların fikirlerini beyan etmekte kendilerini en özgür hissettiği ortamlardan biri internet. ..
Fakat internete bağlanılan her bilgisayarın bir IP numarası var ve bu numara aynen kişilerin TC kimlik numaraları gibi. İnternete bağlanıldığı an iletişim kurulan ya da hizmet alınan ağın karşısındaki IP numarasına da bağlanılmış oluyor.
Facebook ya da Twitter’da sosyal hizmet ağları olması dolayısı ile kişisel bilgiler mevcut. Devlet de Gezi Parkı olayları esnasında bu bilgileri adı geçen kuruluşlardan istedi. Ancak bu kuruluşlar yurt içinde olmadığı için ve yurt dışında bu tür paylaşımlar suç sayılmadığı için, bu bilgileri devlete vermedi. Devlet yine de bu bilgileri elde TT Net üzerinden elde edebilir ki TT Net en yaygın kullanılan internet sağlayıcısı. Devlet’in direk Facebook Ve Twitter’dan istemesi daha az uğraşacağındandı.
TT Net’e hizmet sağlayan Gezinti.com diye bir site var. Bu site bağlanılan bilgisayarda aranılan her şeyin kaydını tutan bir site. Devletin yapmak istediği yurt dışı bağlantılı siteleri yavaş yavaş ekarte ederek yurt içi hizmet sağlayıcıları kullanmak ve kontrolü elinde tutmak… Bir kontrol var bir de otokontrol. Otokontrol de devletin istemediği konularda insanlara yaptırım uygulayarak (mesela gözaltılar gibi) insanların korkup kendilerini ve paylaşımlarını kısıtlaması demek oluyor.
Ne yapmak gerekir?
Gerçek kimlikler kullanılmayıp “nick name”-ler kullanılabilir. ktunnel.com gibi siteler bilgisayara yüklenilebilir. Bu siteler üzerinden bağlanıldığı zaman kişisel IP ler değil farklı IP ler gözüküyor. Sadece CD ile çalışan internet sağlayıcılar var. Bilgisayarınıza CD’yi takıyorsunuz interneti kullanıyorsunuz sonra çıkarıyorsunuz. Hiç bir sıkıntı olmuyor. Hızlılığı tartışılır.
Unutulmamalıdır ki devlet “Kişi kendi bilgisayarından kendi sorumludur” diyor. Birisi beni Hacklemiş , haberim olmadan paylaşım yapmış ya da bana ait değili kabul etmiyor.
Fışkıyeyi Kim Kırdı?
Anonymous ve Red Hack gibi devlet organlarına internet üzerinden saldırı yapan ve halkı ilgilendiren bilgileri halkla paylaşan. Yolsuzluk ve uygunsuzlukları ortaya çıkaran gruplar var. Bazen aynı cümleyi aynı ortamda birkaç kişi aynı anda paylaşırsa, kitlesel hareket olursa sistem ya çöker ya da kendini düzeltme yoluna gider.
http://korsanparti.org/2013/07/11/korsan-parti-kuzguncuk-forumundaydi/ ADRESİNDEN KUZGUNCUKTA GERÇEKLEŞEN KORSAN PARTİ SUNUMUNUN TAMAMI İZLENEBİLİR.
Sonuç: İletişim olanaklarınız internet’e yığmayın. İletişimin başka yolları da var…
DUYURU
Ekümenopolis belgesel film gösterimi Çarşamba akşamı Açıkhava sineması olarak Bostan harici Facebook üzerinden bildirelecek bir yerde gösterilecek ve bunun duyurusu yapılacaktır.

SERBEST KÜRSÜ
Son gösterilerden sonra TMMOB nin aleyhine bir durum gelişti. Son çıkartılan torba yasa ile TMMOB nin yetkileri kısıtlandı.
Hala kendimiz çalıp kendimiz söylüyoruz. Çevre sorunları, Kuzguncuk bostanı ve diğer konular ile ilgili katılımlar arttırılmalı. Bizi duymayanlara ulaşabilmeli sesimizi duyurabilmeliyiz. Sohbet yerine eylem ağırlıklı organizasyonlar yapılmalı.
Yalanlar deşifre edilmeli. Hala olan bitenden ölen, yaralanan ve tutuklananlardan haberdar olmayan insanlar var. Gerçekler forumlarda, gerçekler Tv de değil. Yalanlar çalışma grubu oluşturulmalı ve gerçekler el ilanları ile, fanzinlerle, internetle insanlara duyurulmalı. Yalanlar çalışma grubu oluşturulmasına karar verildi. Grupta yer almak isteyenler belirlendi.
Taksim Dayanışması’ndan gözaltına alınan 12 kişi serbest ama 2 gün önce gözaltına alıp bırakılmayan 8 kişi hala tutuklu… Tutuklular için yardımlaşma adına bir şeyler yapılmalı. Ailelerine ulaşılmalı. Eylem yapılabilmeli.
Hala yaralı olan birçok arkadaşımız hastanelerde tedavi görüyor. Kimilerinin durumu çok ağır, örneğin Mustafa Ali Tombul; uyandırılamadığı için 2 hafta daha uyutulmasına karar verildi. Bu arkadaşlarımızla ve aileleriyle dayanışmak için onları ziyaret etmeliyiz, yanlarında olduğumuzu bilmeliler.
Ankara Barosu internet üzerinden duyuru yaptı “Haklarımız var” okuyup bilgilenmekte fayda var.
Ötekileştirmeler üzerinde tartışıldı. Hala farkında olmadan birbirimiz ötekileştirmememiz gerektiği üzerinde duruldu. Ortak paydalarımız var göz ardı edilmemeli. Şimdiki nesil baskı istemiyor, yafta istemiyor, kategorize edilmek istemiyor Gezi parkı olayları da bu nedenle doğdu zaten. İnsan olmak çok çeşitliliği de beraberinde getiren bir olay. Farklılıklar öne çıkmadan ortak amaca odaklanmak gerekir.
Forumlarda konunun öznesi veya hakimi olan kişiler tarafından yapılan bilgilendirmeler çok önemli, bizler biraz hazır bilgiye alışmış bir nesiliz, bunu kabul ediyoruz. Ama öğrenmeye de açığız. O nedenle bence belirlenen konu başlıkları ile ilgili bilgilendirmeler yapıldıktan sonra tartışmalar yapmak çok önemli. Belki burada üzerine konuşmak istediğimiz alanla ilgili isimler önerebilir ve o isimlerle iletişime geçmek için de kanallarımızı zorlayabiliriz.

NOT: Gündem yoğunluğu sebebiyle, bir avukat arkadaşımızın yapacağı “haklarımız var” başlığı, çevre sorunları/Kuzguncuk Bostanı, Politik katılımı artırmak-yaklaşan seçimler konu başlıkları bir sonraki toplantıda konuşulmak üzere ertelenmiştir.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön